CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU:
- YAPAMIYORSAN İSTİFA EDECEKSİN KARDEŞİM!
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Bunlar hiçbir şey yapmıyorlar, her şeyi üst akıl yapıyor! “Üst akıl yapıyor, ben bir şey yapamıyorum. Üst akıl bu tuzakları kuruyor!” Sen hükümetsin tuzağı boz kardeşim. Yapamıyorsan istifa edeceksin kardeşim. “Ben beceremiyorum, yönetemiyorum, terörü engelleyemiyorum, önleyemiyorum, yanlış yaptım. PKK terör örgütüne de, FETÖ terör örgütüne de, IŞİD terör örgütüne de Türkiye’yi teslim ettim, beni affedin” diyeceksin. Bunu dersen ben sana saygı duyarım. Bunu demediğin takdirde sen saygıyı hak eden bir hükümet değilsin kardeşim. Sen, terör örgütlerine yardım ve yataklık yapan bir hükümetsin” dedi.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun TBMM CHP Grup Toplantısında yaptığı konuşma şöyle:
Değerli milletvekilleri, saygıdeğer konuklarımız, bizleri televizyonları başında izleyen saygıdeğer vatandaşlarım; hepinize en içten selamlarımızı, saygılarımızı gönderiyoruz.
BÜYÜK ACILARI YAŞAMAMIZA RAĞMEN HAYATA UMUTLA BAKACAĞIZ
Büyük umutlarla başladığımız, başlamayı düşündüğümüz yeni yılda acı olaylarla karşılaştık. Aslında her yılsonu bir milattır. İnsanlar geçmiş yılın yani 365 günün bir hesabını yaparlar ve 1 Ocak’tan itibaren de yeni bir yıla umutla girmek isterler. İnsanlık tarihi hep umudu yaşatmıştır. İnsanın doğasında umut vardır. Eğer umutsuz bir toplum yaratırsak, öyle bir ortam yaratırsak bir devleti yaşatamayız, bir toplumu yaşatamayız. En büyük acılara göğüs gerecek miyiz? Gereceğiz. En büyük acıları yaşamamıza rağmen hayata umutla bakacak mıyız? Bakacağız. 2016’da çok büyük acılar yaşadık. Yüzlerce askerimiz, polisimiz, vatandaşımız, korucumuz şehit oldu; kimisi kör kurşunla kimisi bir bombayla. Bütün bu acıları yaşarken dönüp şu soruyu hep kendimize sormak zorundayız: Bu memleket bu hâle nasıl geldi? Eğer bu soruyu kendimize sormuyorsak, çok özür dilerim ama, biz insan değiliz. Bu soruyu kendimize soracağız. Bu güzel memleket, birlikte yaşadığımız memleket, komşumuzu sorgulamadığımız, tam tersine “komşu komşunun külüne muhtaçtır” dediğimiz bir geleneği nasıl yok ettik? Kimler yok etti? Eğer bu soruyu sormazsak, emin olun, güzel bir gelecek inşa edemeyiz. En büyük endişem ne biliyor musunuz? En büyük endişem 2017’nin 2016’yı aratmasıdır. Böyle bir tabloyu içime sindiremiyorum. Böyle bir tabloyu Türkiye kaldıramaz daha uzun süre.
BİR ÖLDÜRÜLME KORKUSU TÜRKİYE’NİN ÜSTÜNE SİNMİŞ VAZİYETTE
Şu soruyu da sormak zorundayız: Bu memleketi bu hâle kim getirdi derken, kimler getirdi bu hâle? Türkiye’yi kimler yönetiyor? Kimler sorumlu bu işten? Hep söylerim, ya bakkal mı sorumlu bu işten? Manav mı sorumlu bu işten? Simitçi mi sorumlu bu işten? Hamamcı mı sorumlu bu işten? Sanayici mi sorumlu bu işten, bu işten kim sorumlu? Hiç ortada sorumlusu yok. Her türlü acının yaşandığı bir Türkiye’de, hiçbir sorumlunun olmadığı bir Türkiye’de yaşıyoruz. Ahlak dediğimiz bir kavram var. Anayasayı okudum, Anayasa da söylüyor zaten “Sorumlu hükümettir” diyor. Sorumlu “Türkiye’yi yöneten siyasilerdir” diyor. Ortada sorumlu yok. Ne olduğu belli değil. Ve dönüyor, ülkeyi yöneten Sayın Başbakan diyor ki “Buna benzer terör eylemleri olacaktır.” “Önleyeceğiz” demiyor, “Olacaktır” diyor. Türkiye’yi umutsuzluğa sürüklemek için bundan daha farklı bir cümle kullanamazsınız zaten. Herkes kaygı içinde, herkeste kaygı var. Bir öldürülme korkusu Türkiye’nin üstüne sinmiş vaziyette ama size şunu söyleyeyim, her yerde rahatlıkla, her yerde gururla söyleyebilirsiniz: İyi ki bu memlekette Cumhuriyet Halk Partisi var. Evet, mazlumun başı derde girdiği zaman Cumhuriyet Halk Partisi orada. Terör olayları dolayısıyla hayatını kaybeden aileler acılarını paylaşırken Cumhuriyet Halk Partisi orada. Bir kişiye haksızlık yapıldığı zaman Cumhuriyet Halk Partisi orada, Türkiye’nin sorunları gündeme geldiği zaman çözüm üreten tek parti olarak Cumhuriyet Halk Partisi orada. Saygınlığımızı korumak için, hukuk devletini güçlü kılmak için her türlü çabayı harcayan parti olarak Cumhuriyet Halk Partisi orada. Siyasette düzeyi yükselten, doğruya doğru, eğriye eğri diyen, iktidarın yaptığı doğrulara hepsi yanlıştır demeyen, doğruya doğru diyen, doğrunun hakkını teslim eden Cumhuriyet Halk Partisi var, Cumhuriyet Halk Partisi orada. İnsan sevgisi üzerine inşa edilen bir siyaset anlayışını Türkiye’de yaymak istiyoruz, yaygınlaştırmak istiyoruz. Bize oy vermeyen, hayatı boyunca CHP’ye oy vermeyen vatandaş mağdur olduğu zaman onun yanında olan partinin de Cumhuriyet Halk Partisi olduğunu kimse unutmasın.
TERÖRLE MÜCADELE TUMTURAKLI LAFLARLA OLMAZ
Binlerce, milyonlarca kişi var. “Hayatımda CHP’ye hiç oy vermedim” diyen milyonlarca kişi var. Şimdi, o vatandaşlara seslenmek istiyorum: Elinizi vicdanınıza koyun, kavgadan bıkmadınız mı? Elinizi vicdanınıza koyun, gözyaşından bıkmadınız mı? Elinizi vicdanınıza koyun, annelerin feryadından bıkmadınız mı, korkmadınız mı, yılmadınız mı, üzülmediniz mi? Gencecik çocukları babalar toprağa verirken üzülmediniz mi? Ve şimdi size hayatı boyunca hiç CHP’ye oy vermemiş vatandaşıma sesleniyorum: Memleketi bu hâle kim getirdi diye kendinize sormayacak mısınız? Biz nelerle uğraşıyoruz, onlar nelerle uğraşıyor. Biz, Türkiye’nin sorunları nasıl çözülür diye, buyurun gelin oturalım konuşalım; terörü mü bitirmek istiyorsunuz, bizden ne istiyorsanız kapımız açık, her türlü desteği verelim yeter ki bitirin terörü. Ve şu gerçeği artık 80 milyon insanın kabul etmesi lazım: Türkiye yönetilmiyor, Türkiye yönetilmiyor arkadaşlar. Başbakan var, doğru; bakanlar da var, doğru; Cumhurbaşkanı da var, doğru ama Türkiye yönetilmiyor. Eğer devlette liyakat sistemini bozarsanız bozduğunuz andan itibaren devleti çökertirsiniz. Şu anda çöken bir devlet gerçeğiyle karşı karşıyayız, altını çiziyorum çöken bir devlet gerçeğiyle karşı karşıyayız. Teröre teslim olan bir iktidarla karşı karşıyayız. Mücadeleyi nasıl yapacağını bilmeyen bir iktidarla karşı karşıyayız. Terörle mücadele tumturaklı laflarla olmaz. Terörle mücadele akılla olur, basiretle olur, bilgiyle olur, kültürle olur; terörün yeşermeyeceği alanları yaratacaksınız. Birilerinin sırtını sıvazlarsanız terörü yeşertirsiniz.
IŞİD’İ BESLEDİNİZ, 70 İLDEN IŞİD’E MİLİTAN KATILDI
Biz bunları söylediğimiz zaman “Vay, işte bak, yine CHP ne söylüyor.” CHP, yaptığın hataları sana hatırlatıyor ki; bir musibet bin nasihatten evladır, bir daha aynı musibeti yapma diye sana hatırlatıyoruz. Dünyanın dört bir tarafından militanlar Türkiye üzerinden Suriye’ye ve Irak’a geçti. Bunu ben söylemiyorum. Bakın, size açıkça ifade de edeyim değerli arkadaşlarım. 12 Ağustos 2012’de IŞİD komutanı söylüyor: “Bize savaşın başında katılan savaşçıların çoğunun yanı sıra teçhizatımız ve tedarikimiz Türkiye üzerinden geldi.” Peki, bunlar gelirken bu ülkenin hükümeti kimdi? Bu ülkenin istihbaratı yok muydu? IŞİD militanları, IŞİD örgütleri televizyonlara çıkıyorlardı, illerde gösteri yapıyorlardı, sözde toplu namazlar kılıyorlardı, İnternet siteleri vardı, yayın organları vardı, hükümet neredeydi? Musul Konsolosluğumuz basıldı, 49 vatandaşımız günlerce rehin tutuldu çıkıp dediler mi “Bunu IŞİD yaptı?” diyemediler. Bir terör örgütüyle ideolojik akrabalık kurarsanız bunlar başınıza gelir. 50 sefer söylemedik mi ya başka devletlerin iç işine karışmayın kardeşim. Size ne ya? Defalarca söyledik. TIR’larla silah gönderdiler, ne işin var senin silah göndermeyle? Başka bir ülkenin iç işine karışmaya senin ne işin var, niye karışıyorsun sen? Şimdi, o silahların tamamı Türkiye’ye döndü. El Nusra ile akrabalık kurdular, diyalog kurdular ve çıktı bunu bu ülkenin Cumhurbaşkanı muhtarlar toplantısında söyledi. “Putin söyledi, ‘El Nusra’yı çekin’ Biz de arkadaşlarımıza söyledik, El Nusra Halep’ten çekilsin diye.” Ne demektir bu, biliyor musunuz? Koskoca Türkiye Cumhuriyeti’ni bir terör örgütüyle muhatap kılmak demektir ve bunu da bütün dünyaya Cumhurbaşkanı ağzıyla itiraf etmek demektir. Şimdi, hayatı boyunca CHP’ye oy vermeyen vatandaşıma sesleniyorum: Bir ülkenin Cumhurbaşkanı bunu yaparsa Türkiye Cumhuriyeti’nin itibarı derinden sarsılır. Bir hukuk devleti, hukukun üstünlüğüne inanan bir devlet değil, terör örgütleriyle iş tutan bir devlet imajı doğar ve bu imaj doğru maalesef. IŞİD’i beslediniz. Defalarca söyledim, 70 ilden IŞİD’e militan katıldı. Eğer Türkiye’de 70 ilden IŞİD’e militan devşiriliyorsa, böyle bir iklim yaratılmışsa nasıl mücadele edeceksin? IŞİD militanları Suriye’de yaralandığında onları Türkiye’ye getirip tedavi ediyorsanız, tedavi ettikten sonra eline silahı verip tekrar gönderiyorsanız ve bunu söyleyen de Türkiye Cumhuriyeti’nin Sağlık Bakanıysa ne diyeceksiniz? Şimdi ben yine, hayatı boyunca CHP’ye oy vermemiş vatandaşımın vicdanına sesleniyorum: Devlet böyle mi yönetilir? Devletin valisi, devletin kaymakamı, devletin savcısı, devletin rektörü, devletin hâkimi nasıl oldu da teröre teslim edildi, terör örgütlerine teslim edildi? O makamlar nasıl oldu da terör örgütlerine verildi? Bir Allah’ın kulu çıkıp da “Ya bu işin sorumlusu benim” niye demiyor? Hepsi söz birliği ediyorlar “Bu işin sorumlusu CHP” diye. Ya, CHP iktidarda mı? İnsanda biraz vicdan olur, insanda biraz ahlak olur.
HER ŞEYİ ÜST AKIL YAPIYOR!
Şimdi onu bıraktılar “Efendim, bir üst akıl bunları yapıyor.” Bunlar hiçbir şey yapmıyorlar, her şeyi üst akıl yapıyor! Sen Hükümet değil misin kardeşim? Hükümet, hükmedeceksin, oradan geliyor zaten. Sen hükmetme gücünü kaybetmişsin, aciz durumdasın ve bunu itiraf ediyorsun: “Üst akıl yapıyor, ben bir şey yapamıyorum. Üst akıl bu tuzakları kuruyor!” Sen hükümetsin tuzağı boz kardeşim. “Bunları yapamıyorum.” Yapamıyorsan istifa edeceksin kardeşim, istifa edeceksin. “Ben beceremiyorum” diyeceksin, “Yönetemiyorum” diyeceksin. “Terörü engelleyemiyorum, önleyemiyorum” diyeceksin, “Yanlış yaptım” diyeceksin. “PKK terör örgütüne de, FETÖ terör örgütüne de, IŞİD terör örgütüne de Türkiye’yi teslim ettim, beni affedin” diyeceksin. “İzzeti ikbal ile babı hükümetten çekiliyorum” diyeceksin. Bunu dersen ben sana saygı duyarım. Bunu demediğin takdirde sen saygıyı hak eden bir hükümet değilsin kardeşim. Sen, terör örgütlerine yardım ve yataklık yapan bir hükümetsin.
“ETNİK KİMLİK, İNANÇ VE YAŞAM TARZI ÜZERİNDEN SİYASET YAPMAYIN” DİYE DEFALARCA SÖYLEDİM
Hep söyledik, etnik kimlik üzerinden siyaset yapmayın. Hep söyledik, inanç üzerinden siyaset yapmayın. Hep söyledik, yaşam tarzı üzerinden siyaset yapmayın. Bu üç ana unsur terör örgütlerini besleyen unsurlardır. Etnik kimlik üzerinden siyaset bölücülüktür, insanı insana düşman etmektir. İnanç üzerinden siyaset bölücülüktür; insanı insana düşman etmektir. Yaşam tarzı üzerinden siyaset bölücülüktür; insanı insana düşman etmektir. Her seferinde, dilimde tüy bitti, Allah inandırsın dilimde tüy bitti, nereye gitsem, ne zaman konuşsam etnik kimlik üzerinden siyaset yapmayın, inanç üzerinden siyaset yapmayın, yaşam tarzı üzerinden siyaset yapmayın diye defalarca, defalarca, defalarca söyledim. Ama ben söyledim Hükümet sağır, duymuyor; bazı çevreler de sağır, onlar da duymuyorlar. Havuz medyası, zaten dipten sağır, o da duymuyor.
Değerli arkadaşlarım, etnik kimlik üzerinden siyaset olur mu? Hangi Allah’ın kulu çıkıp da “Ben annemi ve babamı seçme özgürlüğüne sahibim” diyecek? Var mı böyle bir şey? Herkesin kimliği kendisine aittir, insansa bitti; değerlidir, başımızın üstünde yeri vardır. İnanç üzerinden siyaset bölücülüktür. Herkesin inancı kendisine ait. Hele bizim dinimizde, hele Müslümanlıkta Allah’la kul arasına zaten kimse girmiyor, kimsenin girmeye hakkı da yok, yetkisi de yok. Böyle bir teraziyi elinde tutacak kimseye de yetki verilmedi. Nasıl yapılıyor? Çıkıyor, kendi kendisine, bütün suçu Allah’a yüklüyor. Böyle bir şey olabilir mi ya? Böyle bir Müslümanlık olabilir mi? Hele Anadolu Müslümanlığı, hele Mevlanaların, Yunusların yaşadığı Anadolu kültürü. Böyle bir kültür dünyanın hiçbir ülkesinde yok; sevgi üzerine inşa edilmiş, dostluk üzerine inşa edilmiş. Hani, Anadolu halk ozanı diyor ya “Cehennem dediğin dal odun yoktur, herkes ateşini buradan götürür.” Otur, üzerinde ciltlerle kitap yaz iki dizede. Bu kadar zengin, bu kadar yoğunluklu bir insan sevgisi yaşatmıştır Anadolu, ama biz bunların tamamını bir tarafa bıraktık. Ne oldu? Suudi Arabistan’dan Selefileri Türkiye’ye getiriyoruz. Herkese düşman, herkese; kendisi gibi düşünmeyen herkesin katledilmesini öngörüyorlar. Böyle bir Müslümanlık anlayışı yoktur arkadaşlar. Hepimizin düşünmesi lazım, hepimizin sorgulaması lazım, eğrisi doğrusu nedir oturup bakmamız lazım.
ŞİMDİ, LAİKLİĞİ AYRIŞMA ARACI OLARAK GÖRMEYE BAŞLADILAR
Yılbaşı gecesi güvenlik önlemleri alınır. Terör örgütü militanı taksiyle geliyor, elinde kalaşnikof, sokakta ateş ediyor, polisi öldürüyor, güvenlik görevlisini öldürüyor, içeri giriyor, herkesi tek tek öldürüyor, 39 kişinin hayatına kastediyor, sonra da elini kolunu sallayarak çıkıp gidiyor. 200 metre ötesinde de karakol var, etrafta polis kaynıyor. Nasıl oluyor bu arkadaşlar? Şimdi, ben bunu sordum diye, yine bütün sosyal medyadan aktroller bize saldıracaklar. İstediğiniz kadar saldırın, saldırmazsanız adam değilsiniz.
Şimdi, laikliği ayrışma aracı olarak görmeye başladılar. Ya, laiklik, din ve vicdan özgürlüğü demektir. Kimsenin inancına bir başkasının müdahale etmemesi demektir. Kimsenin yaşam tarzına müdahale edilmemesi demektir. Herkes istediği gibi yaşar; yasalara uygun olarak herkes istediği gibi yaşar. Şimdi bunun üzerinden toplumu ayrıştırmaya kalkıyorlar, bunun üzerinden toplumu bölmeye çalışıyorlar yine inançları kullanarak. Onlara şunu söylemek isterim: Sevgili Peygamber’imizin hayatını okuyun, yeniden okuyun, nasıl yaşadığına bakın. Yüreğindeki insan sevgisini görün, dostluğu görün. Her insana nasıl baktığını görün. Size dayatılan kitapları değil, çocukken sizi yönlendirmek için verilen kitapları değil, hiçbir şey yapmıyorsanız açın Kutsal Kitabımızı okuyun, orada bütün gerçekleri göreceksiniz, bütün gerçekler var orada.
HERKES CAN DERDİNDE, BUNLAR MAL DERDİNDE
Değerli arkadaşlarım, bütün bunları fırsat bilip zam yağmurunu yağdırdılar. Terör var, herkes can derdinde ama bunlar aynı zamanda mal derdinde; zam üstüne zam yağdırdılar. Kimse nasıl olsa farkına varmaz, giydir giydirdiğin kadar. Ne oldu bu arada? Asgari ücrete de zam yaptılar. Ne kadar? Yüzde 8! Bin 404 lira. Asgari ücret artışını duyduğumda açıklama yaptım, dedim ki: “Bin 404 lira ile istirham ediyorum, Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan, sayın bakanlar, sayın milletvekilleri bin 404 lira ile bir ay geçinsinler, asgari ücretlinin derdi nedir öğrensinler, bin 404 lira ile bir geçindirilebiliyor mu, geçindirilemiyor mu?” Bunu sordum, vay sen misin bunu soran… Bakın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının yaptığı açıklama: “Kılıçdaroğlu’nun duygusal tahrik edici konuşmasını doğru bulmuyorum.” Duygusal olabilir ama tahrik edici değil. Bin 404 lira vermişsin, ben sana adam gibi soru soruyorum: Bin 404 lirayla sen geçinebilir misin, geçinemez misin, bir ay dene, ertesi ay yine maaşını alacaksın, bir ay bir dene gerçeği bir gör. Devam ediyor: “Ama kendisi dahil Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan, ben dahil çok az asgari ücretin altındaki rakamlarla geçindiğimizi biliyorum.” Buna kendisi de dahil. Ben, Sayın Müezzinoğlu’na şunu söylemek isterim. Hayatım boyunca hiçbir zaman asgari ücretle geçinmedim, hep asgari ücretin üzerinde gelir elde ettim. Öğrenciyken aldığım burs hariç, öğrencilik dönemim hariç devlete girdiğim andan itibaren –ki en zor sınavları vererek girdim- hep asgari ücretin üstünde aylık aldım. Onlar da asgari ücretin altında aylık aldıklarını söylüyorlar ama benim gemilerim yok, onların gemileri var. Benim çocuklarımın durumu malum, onların çocuklarının durumu da malum. Açık ve net söylüyorum: Ben kul hakkı yemem ama onların tamamı kul hakkı yer. Ben devletin malına el uzatmam, onların tamamı devlet malına el uzatmıştır. Benim evimdeki ayakkabı kutularında ayakkabı var, onların evlerindeki ayakkabı kutularında dolarlar var. Ve şunu söylüyor: “Kendisi iktidar olsa yapabilecek midir bunları?”, yani asgari ücreti artıracak mıdır diyor. Yaptığımızdan haberi de yok. Yine bilgi vereyim. Seçimlerde dedik ki, “Asgari ücret net bin 500 lira olacak.” CHP’li bütün belediye başkanları –doğu batı, güney kuzey- nerede varsa asgari ücret net en az 1 500 liradır. Söz verdik ve gereğini yaptık.
BİZ DELİ DUMRUL KÖPRÜSÜ İSTEMİYORUZ
Elektriğe zam, sosyal güvenlik kurumlarının muayene ücreti yüzde 20 ila yüzde 60 arasında zam, otoyollara yüzde 15 zam, köprü geçişlerine yüzde 48 zam, cep telefonlarına ÖTV yüzde 33 zam, müze ücretlerine yüzde 400 zam, oto gaza, doğal gaza, benzine, mazota, hepsine zam. Ama bir şeyde indirim yapmışlar, Osmangazi Köprüsünün yol geçişinde indirim yapmışlar. Sanıyorlar ki milleti kandıracağız. Ya arkadaş, sen her gün 40 bin araç üzerinden işverene para ödeyeceksin; 30 bin araç geçtiyse 10 binini ödeyeceksin; 5 bini geçtiyse 35 bininin ücretini sen ödeyeceksin. Nedir bu biliyor musunuz? Hayatı boyunca o köprüden geçmeyecek olan Bayburtlu da, Ardahanlı da bu parayı ödüyor ve buna da diyorlar ki “Biz köprü yaptık.” Sen köprüyü bu milletin garibanının sırtından yaptın. Kime? Kendi yandaşlarına daha büyük para aktarmak için. Köprü yapılsın mı? Elbette yapılsın ama böyle yapılmasın, böyle olmaz. Deli Dumrul Köprüsü istemiyoruz biz. Bakın, Boğaz Köprüsünden geçiş oluyor, parayı devlet alıyor, bir mesele yok. Peki, öbür köprüden? Parayı devlet almıyor, tam tersine devlet cebinden onlara para ödüyor. Ve bütün bunlara Anadolu Ajansı şöyle bir ifade kullanıyor: “Köprü geçiş ücretleri güncellendi.” Sevsinler senin güncellemeni! Zam yapıldı demiyor, hükümet var ya, zam yapıldı demiyor. Peki, benzine, mazota, doğal gaza zam yapıldı. İzmir Büyükşehir Belediyesi otobüs ücretlerine zam yapmış, Anadolu Ajansı da onu öyle veriyor “İzmir Büyükşehir Belediyesi otobüs ücretlerine zam yaptı” Yüzde 48’lik zammı güncelleme olarak görüyor, çok daha küçük bir zammı, CHP’li belediye yaptı ya, onun sırtına yıkacak. Bunun adı da Anadolu Ajansı yani Mustafa Kemal Atatürk’ün Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında dünyayı bilgilendirmek için kurduğu ajans. Dedim ya, devlette liyakati çökertirsen bu tür saçmalıklara ortam hazırlamış olursun. Anadolu Ajansı’nın Genel Müdürüne seslenmek isterim: Sen devletin memuru musun, iktidarın kölesi misin? Sen neden doğru haber vermezsin? Kölelik adamlık değildir. Birisine kölelik yapacaksan otur adam gibi kölelik yap. O makamda aldığın parayı hak edeceksin. Senin vergini ben ödüyorum, ben! Aylığını ben ödüyorum. Oturup adam gibi haber yapacaksın, tarafsız haber yapacaksın. Eğer tarafsız haber yapmazsan dünyada itibarın sarsılır, zaten sarsılmış, “Anadolu Ajansı’ysa koy bir tarafa diyorlar, nasıl olsa hükümetin sözcülüğünü yapıyor.”
DOĞAL GAZ ÇEVRİM SANTRALLERİ ELEKTRİK ÜRETMİYOR
Elektrik kesintileri… Efendim, iletim hatlarında arıza olmuş da ondan kesiliyormuş! Hayır, efendim, milleti yanlış bilgilendiriyorlar. Doğal gaz çevrim santralleri elektrik üretmiyor. Bakın, Kasım ayında elektriğin yüzde 37,9’nu çevrim santralleri üretiyordu, şimdi yüzde 17,4’e düştü. Üretim durmuş vaziyette büyük organize sanayi bölgelerinde. Ne demiştim? Bunlar Türkiye’yi yönetemiyorlar, vallahi de billahi de bunlar Türkiye’yi yönetemiyorlar, yönetme güçleri yok, kapasiteleri yok, ahlakları yok, bilgileri yok, birikimleri yok, yönetemiyorlar.
140 YILLIK PARLAMENTO GELENEĞİMİZİ YER İLE YEKSAN ETMEK İSTİYORLAR
Bütün bunların üzerine vatandaşın derdi ayrı, bunların derdi ayrı, illa bir kişiyi Türkiye Cumhuriyeti’ne başkan yapacağız. Anayasa değişikliği geldi, girdi. Önce şunu söyleyeyim: Anayasa Komisyonunda komisyon üyelerine ve komisyon üyesi olmayıp komisyonda görüşünü bildiren bütün Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerine yürekten teşekkürlerimi sunuyorum. Bütün ayrıntıları anlattılar, üzerine düşen bütün görevleri yaptılar, tarihe not düştüler, “Bu Anayasa değişikliği bir rejim değişikliğidir” dediler. Demokratik parlamenter sistemi kaldırıp bir otoriter sistem, başkanlık sistemi getirmek istiyorlar. Bütün bilgiler verildi. Esat’a kızan adamlar, Esad’ı “Esed” diye tanımlayan adamlar, “Koltuğundan edeceğiz” diyen adamlar, gidip Esad’ın anayasasını getirip Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasası olarak Meclisten geçirmek istiyorlar. Meclisin yetkilerini elinden almak istiyorlar.
Değerli arkadaşlarım, 140 yıllık parlamento geleneğimizi yer ile yeksan etmek istiyorlar. Hani diyorlar ya, “biz tarihimize bağlıyız.” Ne tarihinize bağlılık, laf olarak onu söylüyorsunuz. Tarihinize bağlı değil, siz yeri geldiğinde tarihi inkâr eden insanlarsınız. Biz, artısıyla eksisiyle tarihimize bağlıyız, tarihimizle de gurur duyarız. Bunu da açık yüreklilikle ifade edeyim. Ama bu Anayasa değişikliğinin demokrasi açısından büyük bir ayıbı var, o ayıp da şu: Bazı milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekilleri Anayasa değişiklik metnini görmeden imzalar attılar.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNİN YETKİLERİ BİR KİŞİYE DEVREDİLİYOR
Açık ve net söylüyorum, “Hayatımda hiç CHP’ye oy vermedim” diyen vatandaşlarıma sesleniyorum: Türkiye Cumhuriyeti gibi bir ülkede Anayasa değişiklik teklifini görmeden o metni imzalayan insanlar milletin vekili olamazlar, onlar Sarayın vekilleridir. Bu kadar büyük bir ayıbı bu Parlamento kaldıramaz. Türkiye’de rejimi değiştiriyorsun, ne olduğunu bilmiyorsun, kalkıyorsun altına imza atıyorsun, Facebook sayfasında da bunu yayınlıyorsun. Sen milletvekili olamazsın, sen adam da olamazsın, siyasetçi de olamazsın, ahlaklı birisi de olamazsın. Sen, insan haklarına saygılı birisi de değilsin. Bu kadar açık, bu kadar net söylüyorum. Sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkileri devrediliyor. Kime? Bir kişiye devrediliyor. Havuz akademisyenleri çıkıyor televizyonlara “Meclisin yetkisi arttı” diyorlar, onlar da okumadan konuşuyorlar, onlar da başka bir yerde besleniyorlar, onlar da kalemlerini sattılar, ahlaklarını sattılar. Bunlar da havuz medyasının ayrılmaz bir parçası, eski hukuk deyimiyle “Mütemmim cüz”leri oldular. Ahlakı bu ülkede egemen kılacağız, sağlıklı tartışmayı bu ülkede egemen kılacağız, birlikte yaşamayı bu ülkede egemen kılacağız, farklı düşünsek bile birbirimizin düşüncelerine saygı göstermeyi egemen kılacağız. Bu, bizim varoluş nedenimizdir, bunun mücadelesini vereceğiz. Eğer Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkilerini bir kişiye devrediyorsan; Türkiye Büyük Millet Meclisinin tarihine ihanet ediyorsun demektir, manevi değerlerine ihanet ediyorsun demektir, o ihanet içindedirler. Ve bir kişiye, Mustafa Kemal Atatürk’e verilmeyen bir yetkiyi bir kişiye, Türkiye Büyük Millet Meclisini fesih yetkisi veriyor. Böyle bir şey olabilir mi? Bir kişi kalkacak, ben başkanım, yarın sabah kalktım, Türkiye Büyük Millet Meclisini feshediyorum. Niçin? Gerekçe göstermek zorunda değil. Nasıl olur böyle bir şey? Neye göre feshedeceksin, hangi gerekçeyle feshedeceksin? Ve bunun altına imza atıyorlar, bunu savunuyorlar. Allah akıl fikir versin, ne söyleyeyim.
Güçler ayrılığı ilkesini kaldırıyorlar; “Yasama, yargı, yürütme yok” diyorlar, “Bir kişi, bütün yetkiler bir kişide olsun, onunla biz bu işi götürelim” diyorlar. Türkiye, daha karanlık bir ortamın içine süratle çekilmektedir. Sayın Cumhurbaşkanından, Sayın Başbakandan, Sayın Meclis Başkanından rica ediyorum: Bu teklifi lütfen geri çekin. Bu gerilimi Türkiye kaldıramaz. Tarihe bakın, dünyaya bakın, demokrasiye bakın, insan haklarına bakın, bağımsız yargıya bakın, dünyanın bütün uygar ülkelerine bakın, böyle bir düzenlemeyi Türkiye kaldıramaz. Türkiye’nin tarihine ihanettir bu. Bu Parlamento, özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisi eğer Gazi Meclisse, eğer bu Meclis Milli Kurtuluş Savaşını yönetmişse, eğer bu Meclis Mustafa Kemal Atatürk’e bile başkomutanlık yetkisini sınırlı günde vermişse, bu Meclis en son 15 Temmuz darbe girişiminde bombalar yağarken, kurşunlar atılırken çalışmasını sürdürmüş ve darbeyi püskürtmüşse bu teklifin geri çekilmesi lazım, çekilmiyorsa bu Parlamentoya ihanet ediliyor demektir.
TEKLİFİ GERİ ÇEKİN
Bunları hatırlatmak benim görevimdir, hepimizin ortak görevidir. Ve bir kişiye, birden fazla ili kapsayan bölgeler kurma yetkisini de veriyoruz yani eyalet sistemini de getiriyoruz. Bir kişiye, devleti sıfırdan, yeniden yapılandırma yetkisi veriyoruz, nasıl olur böyle bir şey? Ne aklın ne mantığın ne vicdanın ne bilginin ne birikimin ne hukukun kaldıramayacağı bir düzenlemedir bu, Bunları asla doğru bulmuyoruz. O nedenle bu Anayasa değişikliği CHP’nin sorunu değildir tek başına, Atatürkçüler, milliyetçiler, demokratlar, liberaller, samimi Müslümanlar, demokrasiyi isteyenler, kadın erkek eşitliğini isteyenler, evimizde huzur içinde yaşayalım diyenler, bu ülkede adalet bekleyenlerin ortak sorunudur, muhafazakârların ortak sorunudur. Hep beraber bu Anayasa değişikliğine karşı mücadele etmek zorundayız. Ama ben yine söylüyorum: Sayın Cumhurbaşkanı sizden rica ediyorum, Sayın Meclis Başkanı sizden rica ediyorum, Sayın Başbakan sizden rica ediyorum, lütfen bu Anayasa teklifini geri çekiniz, Türkiye’ye en büyük hizmeti yapmış olursunuz.
Mersin’de yaşanan olaylar dolayısıyla hayatını kaybeden, daha doğrusu sel felaketi dolayısıyla hayatını kaybeden vatandaşlarımız oldu, çiftçiler perişan. Umarım, kısa süre içerisinde çiftçilere, esnafa gerekli mali destek yapılmış olur. Ölenlere Allah’tan rahmet diliyorum.
Yine, bu arada iki değerli bilim insanı, yazarımız hapisten çıktılar ve onlar, şu anda yaşamlarını sürdürüyorlar, Necmiye Alpay ve Aslı Erdoğan. Kendileriyle telefonda konuştum, “Aramıza hoş geldiniz” dedim. Hiç üzülmeyin, gönlünüz rahat olsun, içeridekilerin de gönlü rahat olsun, içeridekilerle dışarıdakiler arasında büyük bir fark yok. İçeridekiler otobüse binemiyorlar, ev ziyaretlerine gidemiyorlar, rahatlıkla arkadaşlarıyla konuşamıyorlar, istedikleri kitabı alıp okuyamıyorlar ama dışarıdakiler de yarı açık bir cezaevinde yaşıyorlar. Dolayısıyla, hep birlikte ortak mücadeleyi sürdüreceğiz. Ahmet Şık tutuklandı. FETÖ mağduruydu Ahmet Şık, şimdi de bir başka mağduriyeti yaşıyor. Onurla duran, dik duran namuslu bir gazeteci, namuslu bir yazar. Her zaman yanındayız, her zaman onunla gurur duyuyoruz. Her zaman onu seveceğiz, sevmeye de devam edeceğiz. Hüsnü Mahalli hapishanede, tutuklandı, rahatsızlığı dolayısıyla hastaneye kaldırıldı. Kendisine geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.
Hepinize yeniden mutlu bir yıl, bütün acıları aşacağımız bir yıl diliyorum.