GENEL BAŞKAN KILIÇDAROĞLU ŞEHİT YAKINLARI VE GAZİLERİMİZ İÇİN HAZIRLANAN 13 BAŞLIKLI KANUN TEKLİFİNİ AÇIKLADI:
- ŞEHİTLERİMİZE VE GAZİLERİMİZE AYRICALIKLI DAVRANACAĞIZ
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, şehit yakınları ve gazilerimiz için hazırlanan 13 başlıklı kanun teklifini CHP Grup toplantısında açıkladı. Genel Başkan Kılıçdaroğlu, “Yüce Allah bile şehitlerimiz için ayrıcalık yapmıştır, onların mekanı farklı bir yerdedir. Biz onu yapacağız, şehitlerimize ve gazilerimize ayrıcalıklı davranacağız” sözleriyle kanun teklifini açıkladı. Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun grup konuşması şöyle:
Değerli arkadaşlarım, bizleri televizyonları başında izleyen saygıdeğer vatandaşlarım; bugün Miraç kandili, sevgili Peygamberimizin Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya, oradan da arşa çıktığı gündür. Hepinizin Miraç Kandili kutlu olsun.
GAZETECİLERDEN SADECE TEK RİCAM VAR: KALEMİNİZİ SATMAYIN
Bugün yine, Dünya Basın Özgürlüğü Günü. Üzülerek ifade edeyim, basın özgürlüğünde sınıfta kalan bir ülke konumunda olduğumuz için son derece üzgünüm. Son yayınlanan bir uluslararası istatistikte 180 ülke arasında Türkiye 151’inci sırada. Geçen yıl 149’uncu sıradaydı, iki sıra birden geriledik. Basın özgürlüğünde kimler bizden önde? Afganistan, basın özgürlüğü konusunda Türkiye’nin önünde; Çat, Uganda, Tanzanya, Kenya bizim önümüzde. Bu ayıbı Türkiye’den ancak ve ancak Cumhuriyet Halk Partisi kurtarabilir.
Bakınız Türkiye’nin değişik yerlerinden vatandaşlarımız buraya geldiler. Hepsini yürekten kutluyorum. Bizi dikkatle dinlemelerini özellikle istirham ediyorum. Biz ülkemizi seviyoruz, insanımızı seviyoruz, hiçbir ayrım yapmıyoruz; kimliği ne olursa olsun, inancı ne olursa olsun, yaşam tarzı ne olursa olsun insana sadece ve sadece insan olarak bakıyoruz ve sorunlarını çözmek için çaba harcıyoruz. Vatandaşımızın derdini kim dile getirecek, sadece siyasetçiler mi? Hayır. Gazeteler de dile getirecek, televizyonlar da dile getirecek. Ama bakıyorsunuz Türkiye’de, belli televizyon kanalları kapatılıyor, gazeteciler tutuklanıp hapse atılıyor. Son rakamları vereyim: Türkiye Gazeteciler Sendikası verilerine göre, 33 gazeteci şu anda hapiste; 15’i tutuklu, 18’i hükümlü. Yazık günah değil mi bu ülkeye? Kalemini satmayan gazeteciler başımızın üstünde, onlara her türlü desteği vereceğiz ama iktidardan yana olup kalemini kiralayanlar, aklını kiralayanlara Cumhuriyet Halk Partisi asla ve asla gazeteci gözüyle bakmıyor onlara. İşsiz gazetecilerin sayısı 7 bini buldu. Yazık günah değil mi arkadaşlar? Haber yapan, halkı bilgilendiren, halkın gözü, kulağı ve sesi olmaya çalışan gazeteciler görev yapamıyor. Ama benim bütün gazeteci arkadaşlara sözüm var: İster destek verin ister destek vermeyin CHP iktidarında özgürce yazacaksınız, özgürce eleştireceksiniz, sizden sadece ve sadece tek isteğim var, kaleminizi satmayın ve kiralamayın, o kadar. 7 bin gazetecimiz işsiz dedim.
EMEK EN YÜCE DEĞERDİR
1 Mayıs Emek Bayramı’nı kutladık, Türkiye’nin her tarafında insanlar bir araya geldiler, bir bayram coşkusu içinde emek bayramını, dayanışma bayramını kutlamak istediler. Biz hep şunu söyleriz: “Emek, en yüce değerdir” deriz. Neden emek en yüce değerdir? Değerli arkadaşlarım, emekle üretirsiniz, emekle çalışırsınız, emeğinizle saygınlık kazanırsınız. Emek, alın teri demektir; emek, birilerine muhtaç olmamak demektir; emek, çalışmak ve üretmek demektir. Emek, düşünmek demektir. Emek, karşısındaki kişiyi dinlemek demektir. Emek, insana saygı demektir. Onun için diyoruz ki, emek, en yüce değerdir. Evinde kadın çalışır, emeğiyle çalışır. Sokakta kâğıt toplayan emeğiyle kâğıt toplar, devlet memuru emeğiyle çalışır. Emek, bütün dünyada insanın emeği en değerli üründür.
6 MİLYON İŞSİZİMİZ VAR
Peki, emeğe hakkı olan parayı, hakkı olan karşılığını veriyor muyuz? Hayır. Binlerce çocuğumuz, milyonlarca çocuğumuz, insanımız işsiz. Emek diyoruz, bu çocukların çalışması lazım, bu çocukların üretmesi lazım, bu çocukların evine alın teriyle kazandıkları helal ekmeği götürmeleri lazım ama bu insanlara değer vermiyoruz. Genç çocuklarımız, taşı sıksa suyunu çıkaracak ama maalesef bir şey yapamıyorlar. Peki, işsizlik nedir? Bütün kötülüklerin anası işsizliktir. İşsiz ne yapar? Evinde mi oturacak akşama kadar? Askere gitti geldi, babasının eline mi bakacak bana harçlık verecek mi diye. Kızı üniversiteyi bitirdi, işsiz mi kalacak, ne olacak o zaman? Bakın size, değerli arkadaşlar, bazı rakamlar vereyim. 2001, krizin en yoğun olduğu dönem, işsizlik oranı yüzde 8,4; 100 kişiden 8 kişi işsiz. Geliyoruz 2016 yılına, işsizlik oranı yüzde 18; yüzde 11,1 diye açıklandı, ama iş aramaktan ve iş bulmaktan umudunu kesenler buna dâhil değil. Onları da dâhil ettiğiniz zaman 6 milyon işsizimiz var ve işsizlik oranımız yüzde 18. Peki, üniversite mezunlarında işsizlik oranımız kaç? Yüzde 27,3; her 4 üniversite mezunundan 1’i işsiz. Bu çocuklar üniversiteye giderken anneleri babaları bu çocukları hangi umutlarla gönderdiler? Ama sanmayın ki bütün çocuklar işsiz, Ankara’daki beylerin çocuklarının bir eli yağda bir eli balda fakat Mehmet Efendi’nin oğlu işsiz, üniversiteyi bitirdi yine işsiz. Sana sözüm söz Mehmet Efendi, sözüm söz, ben önce senin çocuğuna iş bulacağım. Daha bu başlangıç, daha turizm sektörü tam açılmadı. Bütün turizm sektörünün yöneticileri şunu söylüyor: “Bu yıl turizm açılmazsa 500 bin işsizimiz daha olacak.” Ne olacak bu memleketin hâli? Bu çocuklar ne olacak? Bu çocuklara kim sahip çıkacak? Bu çocuklara kim iş bulacak? Sosyal devlet dediğimiz devlet nerede? İşsizlerin elinden kim tutacak? Ülkeyi yönetiyorlar “Çok iyi yönetiyoruz” diyorlar, bu işsizlik ne?
Değerli arkadaşlarım, diyorlar ki “İşsizlik var ama turistler de gelmiyor, patlayan bombalar nedeniyle” İyi de bomba niye patlıyor arkadaşlar? Sen yönetmiyor musun bu ülkeyi, yakalasana. Birazdan geleceğim, bunlar terör örgütlerine yardım ve yataklık yapanlardır. Bunun hesabını soracağız. Turist niye gelmiyor? Antalya’dan ve değişik illerden yurt dışına gidiyorlar, bizim turizmciler gidiyorlar “Neden Türkiye’ye turist gelmiyor, arzu ettiğimiz turist gelmiyor? Patlayan bombalar yüzünden mi?” “Hayır, Paris’te de bomba patladı, Brüksel’de de bomba patladı, Almanya’da da oldu ama gidin bütün oteller dolu. Türkiye’ye niye gelmiyorsunuz?” Türkiye’nin imajı bozuldu” diyorlar. “Türkiye bir uygar devlet olmaktan çıktı. Türkiye kendi içinde savaşan bir Orta Doğu ülke konumuna geldi, turist o yüzden gelmiyor” diyorlar. Evet, Türkiye’yi bu hâle bunlar getirdiler ve o yüzden Batılı, bizim vatandaşlarımız dâhil “Türkiye’ye niye gidelim?” diyorlar ve Türkiye’ye gelmiyorlar.
BİR ÇOCUĞUN İŞSİZ KALMASI O AİLENİN HUZURSUZLUK KAYNAĞIDIR
İşsizlik, tabii en temel sorunlarımızdan birisi ama işsizliği siyasi olarak bir dönem istismar ettiler. Kim etti? Mevcut hükümet. Örnek vereyim: 1 Kasım seçimlerinden önce 325 bin 954 kişiyi geçici olarak işe başlattılar. Baktılar hangi ailelerin çocukları fazla, nüfusu fazla o ailelerden birer çocuğu aldılar “Oy verirseniz bunları işe başlatacağız” dediler. 325 bin 954 çocuğu aldılar işe başlattılar. Seçim bitti, şimdi hepsinin işine son veriyorlar, “Oyu aldık, tamam iş bitti, siz işinize biz de işimize” diyorlar. Şimdi, geçici olarak işe başlatılan bu çocukların ailelerine sesleniyorum: Biz hiçbir şeyi istismar konusu yapmadık, kim çalışıyorsa destek verdik, kim alın teri döküyorsa destek verdik, her çocuğumuzun iş sahibi olmasını isteriz, her anne babanın “Benim çocuğum ne zaman işe girecek? Ben onu evlendireceğim” diye bir telaşa kapılmasın istedik ama bunlar tam tersini yaptılar. Benim sözüm, bu çocukların tamamını sürekli işe alacağız. İşsizlik üzerinde duruyorum, haklısınız, “Ya, işsizlik üzerinde bu kadar durulur mu?” diye düşünebilirsiniz ama bir çocuğun işsiz kalması, bir gencimizin işsiz kalması o ailenin huzursuzluk kaynağıdır. Eğer çocuğunun işi varsa o ailede herkes memnundur; kızının işi varsa ailede herkes memnundur; çocuğu işsizse onlar da memnun değildir, huzursuzdur, akrabaları da huzursuzdur, “Bu çocuk ne zaman iş güç sahibi olacak?” derler. İstanbul’da geri dönüşüm işçileriyle bir araya geldik. Ne demek geri dönüşüm işçileri? Hani, sokaklarda gezersiniz, caddelerde gezersiniz, parklarda gezersiniz, bazı işçiler, bazı vatandaşlarımız çöplerden kâğıt topluyor, pet şişe topluyor. İşte onlar, geri dönüşüm işçileri, sahibi olmayan işçiler bunlar, hiçbirisinin sigortası yok, hiçbirisinin sosyal güvenliği yok. Gencecik, pırıl pırıl çocuklar. Öğretmen olmayı hayal ederken, üniversiteyi bitirip öğretmen olamayan ama gidip çöpten kâğıt toplayan çocuklarımız. Bu çocuklarımızla bir araya geldik. Çankaya Belediyemiz çok güzel bir proje başlattı. Bunların tamamını sigortalı yapıyoruz. Tamamı emekli olacak inşallah zamanı geldiğinde. Kim yapıyor? İktidar mı yapıyor? Biz yapıyoruz, Cumhuriyet Halk Partili belediyeler yapıyor. Niye yapıyoruz? Emek en yüce değerdir diyoruz. Peki o çocuk kâğıt toplamayıp da eline silah alıp dağa mı çıksın? Hırsızlık mı yapsın? Yolsuzluk mu yapsın o çocuk? O çocuğa birilerinin sahip çıkması lazım. Mademki biz Halk Partisiyiz, halkın partisiyiz, halkın çocuklarına sahip çıkacağız.
DOĞU-GÜNEYDOĞU’DA BÜTÜN FABRİKALARI KAPATTILAR
İşsizliğin kaynağı sadece bu değil arkadaşlar. Ben size işsizlik bütün kötülüklerin anasıdır demiştim. Allah kimseyi işsiz ve açlıkla karşı karşıya getirmesin. Bakın Doğu- Güneydoğu’da terör var. Orada fabrikalar vardı, et kombinaları vardı. Tek tek sayacağım bu terör nereden kaynaklanıyor. O insanları işsiz bırakırsanız işte bu tablo önünüze çıkar. Bitlis Sigara Fabrikası vardı. Fabrikayı kapattılar, 25 bin aile bundan etkilendi. 1 Bitlis on bin ton tütün üretirdi, 100 tona kadar düştü. Bitlis’in tütünü sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada bilinen bir tütündür, altın sarısı bir tütündür. Ne oldu? Kapatıldı fabrika. Yazık günah değil mi? Fabrikada 600 işçi çalışıyordu, 600 eve ekmek gidiyordu, fabrikayı kapattılar, 600 işçiyi de kapının önüne koydular. Başka? Tatvan Et Kombinası vardı, yüzlerce işçi çalışıyordu. 130 dönüm arazide faaliyet gösteriyordu. Kapattılar, araziyi de sattılar, insanların hepsi açıkta kaldı. Değerli arkadaşlarım, bin aile buraya ürettiği hayvanları satıyordu. Maden Tetkik Arama Enstitüsünün şubesi vardı, onu kapattılar. Tatvan’da yem fabrikası vardı, onu sattılar. Sümerbank’ın mağazalarını kapattılar. Bitlis’te iş gücüne katılma oranı 1980’de yüzde 85 idi, bugün yüzde 55’lere kadar düşmüş durumda. Diyarbakır’da Tekel Tütün Fabrikası vardı, 1 500 işçi çalışıyordu, tamamını kapattılar. 300 milyon lira değerinde arsası vardı, arsalarını birilerine peşkeş çektiler. Diyarbakır Tekel İşçi Fabrikasında 465 işçi çalışıyordu, 465 eve ekmek gidiyordu buradan. Fabrikanın işçisini önce 45’e düşürdüler, sonra fabrikanın tamamını kapattılar. Diyarbakır Süt Endüstrisi Kurumu Fabrikası, Diyarbakır Halı ve İplik Fabrikası, Diyarbakır Yem Fabrikası, Zirai Donatım Kurumu, Toprak Su Teşkilatı bunların tamamı kapatıldı. Şanlıurfa Çimento Fabrikası, Adıyaman Çimento Fabrikası, Kars Yem Fabrikası, Et Balık Kurumu Kars Et Kombinası, bunların bir kısmı satıldı, bir kısmı kapatıldı. Tunceli Yem Fabrikası, Ağrı Et Kombinası, Siverek Süt Enstitüsü Kurumunun Fabrikası, Şanlıurfa Yün ve Yapağı Fabrikası, Van’ın Çimento Fabrikası, Diyarbakır’ın Köy Tekstil tesisleri, Türkiye Zirai Donatım Kurumunun Muş İşletmesi, Mardin’in Mazı Dağı Fosfat İşletmesi, Sümer Holding’in Baret İşletmesi, Silvan’ın Yaprak Tütün İşletmesi, Sason’un Yaprak Tütün İşletmesi, Sarıkamış Ayakkabı Fabrikası, bütün bunların tamamı arkadaşlar, satıldı veya kapatıldı. O bölgedeki çocuklarımız nereye gitti? Yüzde 99’u dağa çıktı arkadaşlar. Bu tablo işte, bu tablodur. Neden işsizlik üzerinde duruyorum? İşte bunun için duruyorum. İşsizliğin olduğu bir ülkede toplumsal barışı sağlayamazsınız, işsizliğin olduğu bir ülkede huzuru bulamazsınız, işsizliğin olduğu bir ülkede dayanışma gücünü, dayanışma amacını hayata geçiremezsiniz. İşsizlik varsa herkesin kafası başka bir yerdedir “Ne olacak bu işsizlik?” diye hepsi düşünür.
BEN FABRİKA KURULSUN İSTİYORUM, O “HAPİSHANE” DİYOR
Sosyal devlet dedim, 17 milyon yoksulumuz var, anneler unutmayın, 17 milyon yoksul, fakir ailemiz var; 3 milyon 750 bin hanede oturuyorlar bunlar, 3 milyon 750 bin hanenin günlük geliri 4 liranın altında. Çocuklar yatağa aç giriyorlar. Peki, bu Ankara’daki beylerin çocukları ne yapıyor? Onların çocukları yatağa aç mı giriyor? Ben sizi düşünüyorum, sizi. Doğu-Güneydoğu’da bütün fabrikaları kapattılar, bütün tesisleri sattılar, birilerine peşkeş çektiler. Ama Diyarbakırlılara da sözüm var, onlar da unutmasınlar: 12 Ağustos 2005, dönemin Başbakanı Diyarbakır’da miting yapıyor, konuşuyor, güzel. Bir Diyarbakırlı genç ısrarla bağırıyor “Fabrika istiyoruz Sayın Başbakan, fabrika istiyoruz” diyor. Bir diyor, iki diyor, üç diyor, sonunda Başbakan şunu söylüyor: “Bak kardeşim, AK PARTİ iktidarı buralara fabrika yapmayacaktır” diyor. Diyarbakırlılar hep beraber alkışlıyorlar iyi ki fabrika yapmadın diye. Şimdi, Diyarbakırlılara sözü var “Modern bir hapishane yapacağım size, hiç meraklanmayın” diyor. Ben şimdi Diyarbakırlılara sitem etmeyeceğim de kim edecek. “Sana fabrika yapmıyorum, hapishane yapacağım” diyor, o da gidiyor oyunu veriyor oraya “Tamam, bize hapishane lazım.” diyor. Böyle bir anlayış olabilir mi? Ben sitem etmeyeceğim de kim edecek? Ben fabrika kurulsun istiyorum, o “Hapishane” diyor. Ben fabrika istiyorum diyorum, o “Fabrikaları satacağım” diyor, “Kapatacağım bütün fabrikaları” diyor. Ben ne diyorum? Bu iktidar terör örgütlerine yardım ve yataklık yapan bir iktidardır, bunun için diyorum işte.
Biz ne yapacağız? Doğu-Güneydoğu, önce diyoruz ki özel sektöre gerçekten güzel teşvikler getireceğiz. Gel kardeşim fabrikanı kur. Vergi mi? Almayacağım, beş yıl, on yıl vergi almayacağım, yeter ki istihdam yarat sen; yeter ki o çocuklarımız dağa değil fabrikaya gidip çalışsınlar, en büyük arzum bu. Yine söylüyorum, bütün organize sanayi bölgelerinde yatılı meslek lisesi kuracağız diye. Niye diyoruz? Eğer anne, baba çocuğuna yük olmadan çocuğunu alıp götürecek organize sanayi bölgesindeki yatılı okula verecek. Okulu bitince de işi hazır olacak, iş garantili eğitim veriyoruz. Özel sektör gitmedi, devlet-özel sektör iş birliği yapacağız. Bu da olmadı, devlet doğrudan doğruya gidecek oraya fabrika kuracak. Devlet diyecek ki “Kardeşim gelin, fabrikanız hayırlı olsun, buyurun çalışın.” Bunları niye söylüyorum? İşsizlik bütün kötülüklerin anası dedim. Ahlaki yozlaşmaya yol açar işsizlik. Bir yerde işsizlik varsa toplumun ahlaki dengelerinde ciddi bir sarsıntı olur. Ahlak, bir anlamda kaçar gider. Oysa ahlak, bütün inançların ortak temelidir; ister Budizm, ister Hristiyanlık, ister Müslümanlık, ister başka bir din, bütün dinlerin ortak temeli ahlaktır, bütün ortak inançların ortak temeli ahlaktır. Adalet ahlak üzerinde yükselir. Bir toplumda ahlak erozyona uğramışsa toplumun tamamı o sistemin içine hapsedilmiş olur. Bütün bilginler, bütün peygamberler ahlak üzerine söz söylemişlerdir. En çok kullandıkları deyim ahlaktır. Devletler kanunla değil, ahlakla daha iyi yönetilir” diyor Sokrates, milattan önce söylüyor. Hadisi şerifimiz “Sizin en hayırlınız ahlakı en güzeli olanıdır” diyor. Yine, Sevgili Peygamberimiz “Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” der. Yine, hadisi şerefimiz “İnsanlara verilen şeylerin en hayırlısı güzel ahlaktır” der. “Her binanın bir temeli vardır. İslam binasının temeli de güzel ahlaktır” der Abdullah Bin Abbas. “Memleketler parasızlıktan değil, ahlaksızlıktan çöker” diyor Çiçero. “Bütün cihanı araştırdım, güzel ahlaktan daha üstün bir liyakat bulamadım” der Hz. Mevlana, ahlak bu kadar önemlidir. Peki, ahlakı toplumda, siyasette kim temsil edecek? Ülkeyi yönetenler temsil edecek. Ülkeyi yönetenler ahlaklı olursa topluma örnek olurlar. Baştaki kişi ahlaktan nasibini almamışsa toplum başka bir sürecin içine hapsedilmiş olur.
HAKSIZ YERE ALINAN ELEKTRİK FİYATI TUTARI 33 MİLYAR LİRA
Bunları şunun için anlatıyorum: Şimdi, bugünlerde Türkiye Büyük Millet Meclisini büyük bir ahlaksızlığa ortak etmek istiyorlar. Diyeceksiniz ki nedir bu ahlaksızlık? Hepimizin evinde elektrik var, elektrik sayacımız var, elektriğimizi kullanırız, olabildiğince tasarruflu kullanırız, zamanı geldiğinde fatura gelir, götürüp parasını öderiz. Ama o faturalarda şu yazılıydı: Kayıp ve kaçak bedeli. Neydi bu? Birisi elektriği kaçak kullanıyor, faturayı kime kesiyorlar? Elektriği düzgün kullanana! Bunun adı, Allah aşkına, ahlaksızlık değil mi, ahlaksızlığın dik alası. Başkası kaçırıyorsa git yakala, cezasını ver. Bir daha kaçırmasın. Ne yapıyorlar? “Önemli değil, o kaçırmaya devam etsin. Ben de malı götürüyorum, o da malı götürsün” diyor. Faturayı kime keseceğiz? Gariban vatandaşa.
Bakın değerli arkadaşlar, şimdi, kayıp kaçak bedeli geldiği zaman Tüketici Dernekleri mahkemelere başvurdular “Vatandaş niye kayıp kaçak bedelini ödesin? Ben elektriğimi düzgün kullanıyorum, sayacım orada, fatura geliyor ödüyorum, ben niye bunu ödeyeceğim?” diye mahkemeye gittiler. Mahkeme dedi ki “Vatandaş haklı, siz, kayıp kaçak bedelini vatandaştan alamazsınız. Kim elektriği kaçırıyorsa gidin onu yakalayın alın.” Yargıtay’a itiraz ettiler, Yargıtay da “Vatandaş haklı kardeşim, kayıp kaçak bedelini normal vatandaştan alamazsınız” dedi. Kaç lira fatura kesildi size biliyor musunuz? Sizden haksız yere alınan elektrik fiyatı tutarı nedir biliyor musunuz? 33 milyar lira, eski parayla 33 katrilyon lira parayı sizden geri aldılar. Şimdi, Yargıtay kararı çıktı, 33 milyar liranın elektrik tüketen, kayıp kaçağa yol açmayan vatandaşa geri ödenmesi lazım, mahkeme kararı çıktı. Şimdi, Meclise kanun getiriyorlar “O parayı almayalım, yine hırsızlara iade edelim o parayı” diyorlar. Bunun hesabını sormazsak namerdiz, sonuna kadar soracağız.
Kendi çoğunlukları var, kendi hırsızlıklarına milletvekillerini ortak etmeye çalışıyorlar. Önce, Anayasa Mahkemesine, eğer o da bu haksızlığa göğüs germezse olayı ta yurt dışındaki İnsan Hakları Mahkemesine kadar götüreceğiz, bu adaleti istiyoruz biz. Zaten vatandaş geçinemiyor, zaten fakir fukara, gidiyorsun bir de oradan kaçak kayıp parasını alıyorsunuz, kaçakçıdan değil, vatandaştan alıyorsunuz. Neden? Gücün ona yetiyor, kaçakçıya yetmiyor. Neden? Çünkü kaçakçı senin ortağın, vatandaşı ortak olarak görmüyorsun. Sürekli petrol fiyatlarına zam yapıyorlar. “Ya, zam yapıyorsunuz” dediğimiz zaman şunu söylüyorlar: “Evet, zam yapıyoruz ama Türkiye’de petrol yok. Ne yapalım, dışarıdan alıyoruz, dışarıda petrol fiyatları artınca biz de burada zam yapıyoruz.” Güzel, itiraz etmedik, madem öyle mesele biter. Peki, petrol fiyatı düştüğü zaman Türkiye’de petrolün fiyatı düşüyor mu? Düşmüyor. Örnek vereceğim, rakam vereceğim. Haziran 2014 petrolün varili yurt dışında 115 dolar, bugün 36-37 dolar, 3 kat ucuzlamış. Peki, benzin fiyatı, mazot fiyatı 3 kat ucuzladı mı? Hiç ucuzlamadı. Hani, sen ahlaklı adamdın? Zam gelirse zam yapıyorsun, eyvallah; fiyat düşünce niye düşürmüyorsun? Çünkü malı götürmeye alışmışlar. Peki, faturayı kim ödüyor? Taksi şoförü, kamyon şoförü, traktör sahibi yani çiftçi bütün bu faturaları ödüyor. Yazık, günah değil mi? Bunun Türkçe adı ahlaksızlık değil mi? Neden ahlak çok önemlidir diyorum? Neden ahlaklı olmak zorunda bütün yöneticiler diyorum? İşte, bunun için söylüyorum. Doğal gaz kullanıyorsunuz, evlerinizde doğal gaz kullanıyorsunuz, doğal gaz fiyatları da düştü. Peki, doğal gaz faturanız düştü mü? Hayır. Ocak ayında soruyorlar, diyorlar ki “Ya, dünyada doğal gaz fiyatları düştü, doğal gaz fiyatı Türkiye’de de düşecek mi?” “Çalışma yapıyoruz, düşürmek için çalışıyoruz” diyor. Geliyoruz mart ayına, Plan ve Bütçe Komisyonundaki bizim milletvekillerimiz tekrar soruyorlar “Sayın Bakan, bütün dünyada doğal gaz fiyatları düştü, Türkiye’de de düşecekti. Ocak ayında çalışma yapılıyor dediniz siz, mart ayına geldik, niye bitmedi bu çalışma?” “Çalışmamız devam ediyor” diyorlar. Mayıs ayındayız, aradan geçti beş ay, beş ayda küçük bir hesabı yapamayan bir Hükümet Türkiye’yi yönetemez. Onlara açık çağrı yapıyorum: O hesabı götürün Eskişehir’de bakkal Mehmet Efendi’ye verin, on dakikada çözer, sizin elinize verir. Ahlak önemli, ahlak, rahmetli İnönü’nün lafını unutmayın. “Namuslular da en az namussuzlar kadar cesur olmak zorunda” diyor, cesur olacağız, üstüne gideceğiz, fakir fukaranın, garip gurebanın hakkını koruyacağız biz.
Değerli arkadaşlarım, önümüzdeki Salı günü bir çalışmayı sizlerle paylaşacağım. The George Washington Üniversitesinden iki bilim adamının yaptığı bir çalışma. “İslam ülkeleri Ne Kadar İslami” diye bir çalışma yapmışlar, o çalışmayı sizlerle paylaşacağım. Ahlakın ne olduğunu, neden ahlaklı bir toplumun onurlu bir toplum olabileceğini, Türkiye’nin bu klasmanda nerede olduğunu sizlerle paylaşacağım.
2002 YILINDA HÜKÜMETİ DEVRALDIKLARI ZAMAN TERÖR SIFIRDI
Değerli arkadaşlarım, sevgili anneler; eminim televizyon haberlerini izlerken yüreğinizin burkulduğu an şehit haberlerini dinlediğiniz andır. Şehit haberlerinden hepimiz ortak acı ve üzüntü duyuyoruz. Keşke bu ülkede barış olsa, anneler huzur içinde çocuklarını düğünle dernekle askere gönderseler, ellerine kınalar yaksalar, Anadolu geleneğini yaşasalar ve yaşatıyorlar ama çocuğunu askere gönderen anne, eğer çocuğu güneydoğuda ise her televizyon programında yüreği pıt pıt ediyor, “Acaba çocuğumun başına bir şey geldi mi?” diye. Bu annelerin dramını biz anlatırız ama ateş düştüğü yeri yakıyor değerli arkadaşlarım. O nedenle, sevgili anneler, terör konusunda siz ne kadar dertliyseniz biz de o kadar dertliyiz. Şunu sakın unutmayın sevgili anneler: 2002’nin Kasım’ında rahmetli Ecevit’ten hükümeti devraldıkları zaman Türkiye’de terör yoktu, Türkiye’de terör sıfırdı. Terör örgütünün başkanı yakalanıp getirilip hapse atılmıştı. Aradan tam on dört yıl geçti, doğu ve güneydoğuda şehirlerimiz silah deposuna dönüştürüldü. Her gün şehit haberleri geliyor, sadece Türkiye’de değil, Suriye’den füzeler atılıyor, bombalar atılıyor, Kilis yaşanamaz hâle geldi. Devlet memurları çocuklarını başka yerlere gönderiyorlar bir şey olmasın diye. Okullar doğru dürüst eğitim veremez hâle geldi. Gidin Kilisli annelere sorun bakalım nasıl evlerinde oturuyorlar o anneler. Peki, soru şu: Türkiye’yi bu hâle kim getirdi? Kim getirdi bu hâle? Türkiye’yi bu hâle on dört yıldır bu ülkeyi yönetenler getirdi, onlar bu hâle getirdiler. “Size ne, Suriye’nin içişine karışmayın kardeşim, sana ne Suriye’den ya” dedik. Bir sabah durup dururken Suriye’yi düşman ilan etti. Emevi Camii’ne gidip namaz kılacaklardı, şimdi kaçacak delik arıyorlar! Türkiye bu hâle düşer mi ya? Yazık, günah değil mi Türkiye’nin onuruyla bu kadar oynamak. Süleyman Şah Türbesi’ni kaçırdılar. Böyle bir şey olabilir mi? Bütün vatandaşlarımın düşünmesini istiyorum: Türkiye’yi bu hâle kim getirdi? Bu soruyu her vatandaşım kendi vicdanına ve aklına sorsun. CHP’yi suçluyorlar, sanki biz on dört yıldır iktidardayız da bizi suçluyorlar. Ya, yüzünüze gözünüze dursun kardeşim, beceriksizliklerinizi itiraf edin artık, millet de öğrensin.
YÜREKLİ BİR SAVCI ARIYORUM
Terör örgütü yuvalanırken valilere talimat verdiler “Sakın bunlara dokunmayın” diye. Şehirler silah deposuna döndürülürken valilere talimat verdiler “Sakın bu depolara dokunmayın. Burada zaten geliyorlar, silah depoluyorlar.” Kendi genel başkan yardımcıları ne söylüyor, onu da ben size söyleyeyim. “PKK çözüm sürecinde 200 ton yani 200 bin kilo bombayı şehirlere doldurdu.” Peki, 200 ton bomba şehirlere yerleştirilirken siz neredeydiniz kardeşim? Bu Hükümetin adı neydi? Şehrin ortasında ilçe kamyonlarla kalaşnikof dağıtıyorlar. Polis diyor “Müdahale edeceğim” jandarma diyor “Müdahale edeceğim” vali diyor ki “Ankara’dan talimat geldi, bırakın silahlansınlar, kimse müdahale etmesin.” Bunu yapanlar terör örgütlerine yardım ve yataklık yapanlardır. Savcılara şikâyette bulunduk, kendi dillerinden, kendi sözlerinden şikâyette bulunduk. Namuslu bir savcı arıyorum, helal süt emmiş bir savcı arıyorum, şehitlerin hesabını soracak bir savcı arıyorum. Ülkesini seven bir savcı arıyorum, şehit annelerinin gözyaşı dinsin diye çaba harcayacak bir savcı arıyorum, namuslu, yürekli bir savcı arıyorum. Gaziantep’e bakın, terörün olmadığı yerdi, bütün Ortadoğu’nun üretimde bir numarasıydı, bütün Orta Doğu’yu besliyordu, doğu ve güneydoğu, bütün Ortadoğu’yu besliyordu. Şimdi, Gaziantep’in merkezinde, kalbinde bomba patlatıyorlar. Orayı da bir terör örgütünün yuvası hâline getirecekler. Yazık, günah değil mi bu ülkeye? Gaziantep, dışarıdan sermaye almadan kendi emeğiyle, alın teriyle üretim yapan, fabrikalar kuran, ihracatını yapan, istihdam yaratan o güzelim kenti terör batağının ortasına sürüklediler, yakında Kilis gibi yapacaklar. Kim yapıyor bunu? Konuşmakla bu işler çözülmez. Nasıl çözülür? Akılla çözülür, akılla. Allah bize niye akıl vermiş? Oturun, düşünün sorunu çözün diye.
Tırlarla Suriye’ye silah gönderdiler. Kimse görmesin diye de üzerine ilaç koymuşlar, ilaç gönderiyoruz diye. Yakalandılar, açıkça savaş suçu işlediler. Müslümanı Müslümana kırdırmak için silahları buradan gönderdiler. Kime gönderdiler? El Kaide’ye, IŞİD’e, El Nusra’ya gönderdiler. Şimdi o Suriye’den atılan silahlar var ya, bunların gönderdikleri silahlar işte; döndü sonunda bizi vuruyor.
Değerli arkadaşlarım, bunlar bir itiraf daha yaptılar. İçişleri Bakanı Efkan Ala, savcılara niye sesleniyorum? “AK PARTİ doğrudan PKK ile görüşüyor” diye konuşan adamdır. Niye, bir savcı çıkıp da bunun fezlekesini göndermiyor? Niye korkuyorsun savcı kardeşim sen? Senin unvanının başında “cumhuriyet” var, “cumhuriyet savcısı” diyor. Sen, cumhuriyeti korumakla görevlisin. Terör örgütlerine yardım ve yataklık yapanları korumak senin görevin değildir. Namuslu savcı çık ve “Ben fezlekeyi gönderiyorum” de.
DOKUNULMAZLIĞIMI KALDIRMAZSANIZ NAMERTSİNİZ
Mecliste bir dokunulmazlık olayıdır, kavgalardır, dövüştür gidiyor. Bu iktidar partisi asla samimi bir parti değil, asla doğru bir parti değil, sizin bütün inançlarınızı sömüren ve siyasetine ortak eden bir partidir. Bakın bu kadar açık ve net söylüyorum. İlkeli davranmak lazım, ilkeli davranıyorum. Şimdi bakın, Meclise diyorlar ki “Bütün dokunulmazlık dosyalarını getiriyoruz, kimsenin dokunulmazlığı olmayacak.” Ama Davutoğlu, onun dokunulmazlığı devam edecek. Benim dokunulmazlığım kalkacak, kaldırmazsanız namertsiniz diyorum, benimki kalkacak, kaldırmazsanız namertsiniz diyorum. Peki, Davutoğlu “Ben korkuyorum, benim dokunulmazlığım aynen devam etsin” diyor. Hani, sen “Hodri meydan” diyordun. Be etkisiz eleman “Hodri meydan” diyen sensin, ben değilim, niye kaldırmıyorsun? Çık adam gibi de ki “Benim verilemeyecek hesabım yoktur, ben de dokunulmazlığımın kaldırılmasını istiyorum.” Diyor mu? Diyemiyor. Niçin diyemiyor? Abisi izin vermiyor.
ŞERİAT GELSE KOLU KESİK BİR AKP ORDUSUYLA KARŞILAŞACAĞIZ
İki: Peki, bakanların dokunulmazlığı kalkıyor mu? Kalkmıyor, bakanların dokunulmazlığı aynen devam edecek. Neden? Onlar malı götürüyor, partiyle ortak, “Onların dokunulmazlığı aynen devam etsin” diyorlar.
Üç: Peki, eski bakanlar? Hani, vardı ya, Egemen Bağış, bugün de bir tweet atmıştır herhâlde Bakara makara ayağına, değil mi? Kur’an’la, Allah’ın kitabıyla dalga geçen onların yanında şu anda saf tutmuş durumda. Muammer Güler, kaç lira götürmüştü? On seferde on milyon dolar rüşvet almıştı Muammer Güler. Zafer Çağlayan, 28 seferde 52 milyon dolar rüşvet almıştı. Egemen Bağış, bu tabii bununki az, 3 seferde 1,5 milyon dolar çünkü çikolata kutusuna ancak bu kadar sığıyor. Peki, bunların dokunulmazlığı kalkıyor mu? Hayır, bunların da dokunulmazlığı kalkmıyor. Şimdi, vatandaş sanıyor ki bunlar bakanlıktan düştü, milletvekili de değil, bunların dokunulmazlığı da kalkacak. Hayır, bunların dokunulmazlığı aynen devam ediyor. Hırsız hırsızı korur, düzgün adamı korumaz ki hırsız. Şimdi Davutoğlu’na sesleniyorum: Namuslu bir adamsan, altını çiziyorum, yolsuzluklardan şikâyet ediyorsan, “Ben hırsızın peşini bırakmam” diyorsan gel bunların dokunulmazlığını kaldıralım. Bunların bir abisi var hani, diyordu ya “Anayasadan laiklik kalkmalı” diye. Ne olmalı? Şeriat gelmeli. Vallahi şeriat gelmediği için aslında bunlar çok memnunlar çünkü şeriat gelse kolu kesik bir AKP ordusuyla karşılaşacağız.
Bir aldatma daha: Kardeşim, sen birilerinin dokunulmazlığını kaldıracaksan getirirsin o vatandaşın dosyasını, 276 oyla dokunulmazlık kalkıyor. Senin 317 milletvekilin var, niye dokunulmazlığı kaldırmıyorsun? Getir, tek başına istediğin milletvekilinin dokunulmazlığını kaldırıyorsun Anayasa değişikliğine gerek olmadan. Neden bunu yapıyorlar? Çünkü onlar da bunun çıkmasını istemiyorlar ama milleti kandırmak istiyorlar. Sen getirsene Efkan Ala’yı, “AK PARTİ PKK ile doğrudan görüşüyor” diyen senin İçişleri Bakanın değil mi? Getir dosyasını kaldır dokunulmazlığını, gönder mahkemeye yüreğin varsa ama kaldıramıyorsun. Şimdi getirmişler, 367 oy olursa Anayasa değişikliği kabul edilecek. Ya, 276 oyla zaten dokunulmazlık kalkıyor, kabul ediliyor, niye getirmiyorsun bunu? Milleti kandırmak için…
ŞEHİT YAKINLARINA VE GAZİLERE SONUNA KADAR SAHİP ÇIKACAĞIZ
Değerli arkadaşlarım, ahlaktan söz ettik, işsizlikten söz ettik, dokunulmazlıklardan söz ettik ama bugün önemli bir konumuz var, şehit aileleri ve gaziler. Bakın teröre değindim, hayatını bu güzel ülke için, biz evlerimizde akşam rahat uyuyalım diye hayatını feda eden şehitlerimiz, yaralanan gazilerimiz var. Onlar da hak istiyorlar. Dünyanın bütün demokratik ülkelerinde şehit aileleri ve gaziler el üstündü tutulur. Onlar bir toplumun onurunu temsil ederler. Onlar, biz evimizde akşam rahat uyuyalım diye canlarını feda etmeyi göze alanlardır ama bugüne kadar onların istedikleri haklar hiç verilmedi. Şimdi ben, buradan bütün siyasi partilerin liderlerine sesleniyorum: Siz bir çalışma yapmadınız, bir çözüm üretmediniz, zaten böyle bir yeteneğiniz de yok. Ama biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak cumhuriyetimizi korumak istiyoruz, şehit ailelerini korumak istiyoruz, gazilerimizi korumak istiyoruz, onları bu ülkenin baş tacı olsun diye, bu ülkede özgürce sokaklarında gezebilecekleri bir konuma getirmek istiyoruz. Dediler ki “Bedelliden elde edilecek gelir şehit ailelerine ve gazilere verilecek.” Gazilerimiz burada mı, şehit yakınlarımız burada mı>? Size böyle bir bedel ödendi mi? Hiç yapılmadı. Bedelliden para aldılar başka yerlerde kullandılar. Dediler ki “Şehit ailelerine ve gazilere iş verilecek.” Şehit ailelerine verildi, gaziler tamamen unutuldu. Dediler ki “Cumhuriyet tarihinde bir ilki gerçekleştiriyoruz. Gaziler, şehit aileleri, engelliler, 65 yaş üstü olanlar ücretsiz seyahat edecekler.” Milleti kandırıyorlar, zaten bu eskiden de vardı, yirmi yıldır var zaten. Yirmi yıldır var, “İlk kez cumhuriyet tarihinde biz getiriyoruz” diye. Tabii, şehit ailesi olmayan, evinde gazisi olmayan herhâlde doğrusu söylüyor diye düşünüyorlar. Bunun tamamı palavra. Dediler ki “Gazilik bir sektör oldu.” Şikâyet ediyorlar gazilerden. Gaziler hak isteyince “Bu gazilik de sektör oldu” diyorlar. Ya, gaziler, bu ülke için canlarını veren kişiler; kimisinin ayağı yok, kimisinin kolu yok, kimisinin gözü yok arkadaşlar, ne sektöründen bahsediyorsun sen. Gaziler sektörse sen niye çocuğunu göndermiyorsun askere? Niye göndermiyorsun? Gönder sen de. Garibanın oğlu olunca doğru askere, Ankara’daki beylerin oğlu olunca “Oturun yerinize, cebinize para dolduracağım, bir eliniz yağda bir eliniz balda olacak.” Böyle bir düşünceye biz evet demeyiz. Bütün Türkiye’deki vatandaşlarıma sesleniyorum: Şehit yakınlarına ve gazilere sonuna kadar sahip çıkacağız.
Dediler ki “Şehit ailelerine 450 bin lira tazminat veriliyor, gazilerin aylığı da 6 bin lira.” Allah aşkına böyle bir para alıyor musunuz siz? Yani televizyonlara çıkıp herkesin gözünün içine bakarak yalan söylemek, ya, Allah aşkına, bunun Müslümanlık neresinde? Ahlak neresinde bunun? Herkesin aldığı aylık bellidir, para bellidir ya. 450 bin lira tazminat, gazilere de 6 bin lira aylık!
ŞEHİT AİLELERİ VE GAZİLERLE İLGİLİ KANUN TEKLİFİMİZ HAZIR
Peki, biz ne düşünüyoruz? Bütün siyasi partilerin yöneticilerine ve genel başkanlarına açıktan çağrı yapıyorum: Bir kanun teklifi hazırladık şehit aileleri ve gazilerle ilgili olarak. O kanun teklifinde hangi noktalar var, şimdi sizlerle onu paylaşacağım. Sağlık yardımlarından yararlanma. Diyelim ki bir gazimizin iki ayağı yok veya eli yok veya görmüyor;
Aktif tekerlekli bir sandalye alacak. Bunun fiyatı ne kadar? 10 200 lira. Devlet bunun ne kadarını ödüyor? Devlet bunun 2 250 lirasını ödüyor, aradaki farka bakın. Ya, zaten hayatının yarısını, canının yarısını vermiş, sen devlet olarak bunu karşılamayacaksın da kendi çocuğuna gemi mi alacaksın?
Diyelim ki bir gazimiz, örnekleri var, mermi geldi veya top geldi bütün çenesini kaybetmiş, örnekleri var. Buna diş takılacak, diyorlar ki “alt üst en fazla 8 diş olabilir.” Başka diş? Parasını vermeyiz. Ya, bu ülke için, bu vatan için o adam hayatını feda ediyor, nasıl vermezsin sen bunu? Biz ne düşünüyoruz? Gazilerimiz ve şehit yakınlarımız için bütün sağlık harcamaları, bütün ortez, protezlerin tamamı devlet tarafından karşılansın, biz ödemeye hazırız. Vatandaş olarak ödemeye hazırız, onları baş tacı yapmaya hazırız. O kişi “Ben evimde eşimle, çoluk çocuğumla huzur içinde yatayım diye hayatını veriyor, biz ona 3 dişi fazla görüyoruz, bir tekerlekli sandalyeyi fazla görüyoruz. Allah aşkına, bunun neresinde din, neresinde vicdan, neresinde ahlak var?
Milletvekilleri sağlık yardımından hangi koşullarda faydalanıyorsa, ek ücret ödemeksizin, çünkü milletvekilleri bazılarını ödüyorlar, bütün sağlık koşullarından ortezden, protezden aynen yararlanacaklar.
İki: Bu ülke için hayatını veren, cephede savaşan… Ev veriyorsunuz ama tapusunu vermiyorsunuz, niye tapusunu vermiyorsunuz? Bu ülke için, biz evimizde rahat yemek yiyelim diye, rahat uyulalım, caddelerde, sokaklarda rahat gezelim diye hayatını veriyor bir ev vermeyi bile göze alamıyor. Kardeşim, size CHP iktidarında ev de verilecek, mülkiyeti size ait olan ev de verilecek.
Kamuda istihdam: Kamuda istihdam şehitler için en fazla 2, gaziler için de 1 kişi, diyorlar. Ya, siz demiyor muydunuz “En az 3 çocuk” diye? Hadi, diyelim ki 3 çocuğu oldu, 2’sine iş veriyorum, 1’isi işsiz kalacak. Böyle bir rezalet olabilir mi? Çocuklar arasında ayrım yapılabilir mi? Aynı gazinin çocuğu, aynı şehidin çocuğu. Bu ülke için hayatını veriyor, kolundan, bacağından, gözünden oluyor “Efendim, ancak 2 Çocuğa iş veririm veya 1 çocuğa iş veririm” Diğer çocuklar ne olacak? Sürünsünler. Süründürtmeyeceğiz, gazilerimizin, şehitlerimizin çocuklarının tamamına iş vereceğiz sınavsız.
Gazilerimizin ve şehitlerimizin çocuklarına eğitim yardımı veriliyor. İlk ve ortaöğrenimde 12 ayda 1 332 lira veriliyor, biz bunu 3 192 lira yapmayı düşünüyoruz. Lisede okuyan bir çocuğa, 1998 lira 12 ay için yardım yapılıyor; biz bunu 4 260 lira olarak on iki ayda düşünüyoruz. Yükseköğrenimde, üniversiteye gidiyorsa, 2 664 lira şu anda ödeniyor; bunun 5 328 lira olmasını istiyoruz yani ilk, orta ve lisede yüzde 140, yükseköğrenimde de yüzde 100 zam yapılmasını istiyoruz. Böylece çocuk devlet yardımını ya adam gibi alsın, ailesini hiç yük olmasın, öyle yarım yamalak yardımı da kabul etmiyoruz, bunu yapacağız.
Değerli arkadaşlarım, hani, az önce okudum ya, ne diyorlardı? “Efendim, işte gazilere yardım yapıyoruz, çok büyük paralar veriyoruz, 450 bin lira tazminat ödüyoruz.” Şu anda ödenen tazminat miktarı 83 bin 376 lira, öyle 450 bin lira falan değil, bunu 3 kat artırarak 253 bin 128 lira olmasını istiyoruz. Bakıma muhtaç gaziler için şu anda 168 bin lira ödeniyor; bakıma muhtaç gaziler için de bunu artırıyoruz, 337 bin lira yapıyoruz. İstiklal Madalyası sahiplerine… Ya, bunları el üstünde tutmamız lazım, bunlar bizim onurumuz, gururumuz, bu ülkenin bağımsızlığı için mücadele etmiş insanlar. Bunlara verdiğimiz para ayda 577 lira, bunu en azından 1 500 liraya, bizim düşündüğümüz asgari ücret düzeyine çıkarmak istiyoruz. Devlet ödünç madalyası sahipleri var, bunlara hiçbir para ödenmiyor. Bunlara da diğer gazilerimiz gibi 1 500 lira ödenmesini istiyoruz.
Vatani hizmet tertibinden aylık alanların aylıklarını yükseltmek istiyoruz. Araç alırken özel tüketim vergisi, o hakları biraz daha genişletmek istiyoruz. Gazilerimizin tamamına “Gazi” yazan özel bir plaka verilmesi lazım... Bakın bunun parayla pulla da ilgisi yok. Caddede giderken o arabayı kullananın bu ülkenin gazisi olduğunu hepimizin kabul etmesi lazım. Size bir örnek vereyim. İngiltere’de bir gazi bir mağazada gittiğinde, bir alışveriş merkezine gittiğinde anons ederler “Falan gazi mağazamızı onurlandırmıştır” diye, bu kadar önem veriyorlar. Biz gazilerimizi açlığa mahkûm ediyoruz. Gazilerimiz sorunlarını çözmek için bürokrasi içinde kaybolup gidiyorlar. Sadece Başbakanlığa bağlı şehit yakınları ve gazilerin yüksek kurulu oluşturulacak, bütün gazilerimiz, şehit yakınlarımız buraya başvurarak sorunlarının çözülmesini isteyecekler, bir makamla muhatap olacaklar, elli makamla değil.
Şehit eşine milletvekili emeklisi ayda kaç lira alıyorsa, şehit eşine de aynı parayı vermemiz lazım. Şehit eşinin ne günahı var ya, açlığa mı mahkûm edeceğiz? Bu ülke için, evimizde biz rahat uyuyalım diye canını feda ediyor, şehidimiz diyoruz, efendim buna bu olmaz. Diyebilirler ki şehitlerimize ve gazilerimize bu kadar ayrıcalık yapılabilir mi? Yüce Allah bile şehitlerimiz için ayrıcalık yapmıştır, onların mekânı farklı bir yerdedir. Biz onu yapacağız, şehitlerimize ve gazilerimize ayrıcalıklı davranacağız.
Şimdi ben Sayın Davutoğlu’na açık ve net bir çağrı yapıyorum: Siz de şehitleri savunuyorsanız, şehit ailelerinin yoksulluktan koparılmasını istiyorsanız, “Gazilerimiz bu ülke için kollarını, bacaklarını, gövdelerini, gözlerini feda ettiler” diyorsanız, ya, sayıları kaç kişi zaten, gel beraber açık çek veriyorum, bu kanunu birlikte Meclisten geçirelim. Bu olayı da kökten bitirmiş olalım. Gazilerimiz ve şehitlerimiz bizim için onur kaynağıdır, her zaman onur kaynağı olmaya da devam edecektir.