28.11.2017
28.11.2017
Türkiye hak hukuk ve adalet isteyenlerle gurur duyuyor, hepinizle gurur duyuyoruz.
Efendim keyifli bir grup toplantısı yapacağız. Doğrudur, Türkiye’de beni seven sevmeyen, CHP’li olan olmayan herkes dikkatle dinliyor bu grup toplantısını. Ben de bu çerçevede açıklamalarda bulunacağım. Ancak önce izin verirseniz bir-iki konuya kısaca değineyim.
Bunlardan birisi, Tahir Elçi; Tahir Elçi Diyarbakır Baro Başkanıydı. 28 Kasım 2015’te Dört Ayaklı Minarenin önünde bir basın toplantısı yaptı ve toplantıdan ayrılırken bir kurşunla hayatını kaybetti. Faili meçhul bir cinayete kurban gitti. Söz verdiler faili bulacağız diye. Her taraf polis kaynıyordu, her tarafta kameralar vardı. 2015-2017 faili hâlâ bulunamamış. Bizim yakın tarihimizde faili meçhul cinayetler yakın tarihimizin kara sayfalarıdır. Umuyorum ve diliyoruz, bu da bir kara sayfa niteliğine kavuşmaz ve Tahir Elçi’nin katilleri bir an önce bulunur ve yargının önüne çıkarılır.
Efendim hafta sonu Antalya’daydım. Başta Muratpaşa olmak üzere belediyelerimizin bazı açılışları vardı, onlara katıldım. Turizmcilerle özel bir toplantı yaptık, muhtarlarla da özel bir toplantı yaptık. Daha sonra ben pazar günü yaşanan yağış ve hortum dolayısıyla tahribata uğrayan seraları gezdim, Finike’ye ve Kumluca’ya gittim, vatandaşlarla doğrudan görüştüm. Çünkü sorunu yaşayan insan bize derdini anlatmalıydı. Madem Antalya’ya gitmişiz, oraya gidip o insanların dertlerini dinleme görevimiz vardı.
Hepsi dertli, şunu söylüyorlar: “Biz kimseye yalvarmıyoruz, biz kimseden bir şey beklemiyoruz, biz hakkımızı istiyoruz” diyorlar, hakkımızı. Dolayısıyla “bizim hakkımızı sosyal devlet olarak bize teslim etsinler. Biz bize böyle getirip yardım bağış vesaire filan değil, gelsinler seramızı yapsınlar, parası neyse biz bunu öderiz, çalışırız ve öderiz.” TARSİM’den büyük şikâyetleri var, veraset yoluyla parçalanan arsalar araziler dolayısıyla büyük şikâyetler var, kiralanan yerler dolayısıyla yine dolayısıyla yine TARSİM’den şikâyet var. Kamu arazilerini kiralıyorlar özel dışında, onları yine bir şekliyle TARSİM’e gidip kaydını yaptıramıyorlar, buradan da şikâyetleri var. Biz TARSİM konusunda da bir çalışma yapacağız ve bunu Tarım Bakanına sunacağız. Bu konuda bir karar aldık, arkadaşlarımızla beraber.
Finike’de üç ev hortumdan tahrip olmuştu, oturulamaz haldeydi. Kadınlar geldiler anlattılar. Ben de öyle hükümetin yaptığı gibi yaparız ederiz filan demedim. Dört belediye başkanımız oradaydı, her biriniz bir evi onaracak dedim, dördüncü belediye başkanımız da oturma gruplarını alacak dedim. Bir ay içinde yapılacak, insanlara teslim edilecek, CHP’ye yakışan budur.
Bizim bir özelliğimiz var. Neydi? Söz verdik mi yaparız. Tıpkı asgari ücret net 1500 lira olsun dedik, yapamazsın dediler. Bütün belediyelerimizde asgari ücret en az net 1500 liradır. Demek ki yapıyoruz, yapacağız, hiç kimse endişe etmesin.
EMEĞİN, ALIN TERİNİN DEĞERİNİ VEREN PARTİ CHP’DİR
Tütün üreticilerinin derdini burada dile getirmiştim. Adıyaman’da tütün üreticileri bir yürüyüş yapmak istediler, yasayı protesto etmek istiyorlardı. Efendim provokasyon diye polis özel harekat ve jandarma müdahale etti. Kabahat bunlarda değil, müdahale edenlerde değil, kabahat bunlara talimat verende. Kimsenin camı çerçevesi inmedi, kimsenin arabası zarar görmedi, herhangi bir kişiye sataşma olmadı, ellerinde sadece ve sadece Türk bayrakları var ve bir de tütün var, başka bir şey yok. Orantısız bir müdahale oldu. Dolayısıyla buradan bütün tütün üreticisi kardeşlerime sesleniyorum; Adıyamanlılara, Bitlislilere, Malatyalılara sesleniyorum, senin tütün hakkını koruyacak olan partinin adı Cumhuriyet Halk Partisidir, bunu sakın unutma. Emeğin, alın terinin değerini veren partinin adı Cumhuriyet Halk Partisidir, bunu sakın unutma.
Ve tabii eğitimcilerle de toplantılar yaptık. Eğitimle ilgili en son Bakan yeni bir değişiklik yaptı sınavlarda. Sürekli değişiyor, bakalım nereye kadar gidecek. Anneler, çocuklar sizin çocuklarınız, çocuklar bizim çocuklarımız, çocuklara sahip çıkmaz benim de görevim sizin de göreviniz. Bu eğitim sistemine, her gün değişen, neredeyse her saat değişen eğitim sistemine ben de isyan edeceğim, siz de isyan edeceksiniz. Ne zaman? Sandığa gittiğimizde. Bunlara unutamayacakları bir dersi çocuklarımız adına vermeliyiz, Türkiye adına vermeliyiz.
BU ANKARA’DAKİ BEYLERİN ÇOCUKLARINI BÜTÜN TÜRKİYE’YE TANITACAĞIM
Bazı rakamlar vereyim size. 2016-2017 eğitim öğretim döneminde 1 milyon 897 bin 524 çocuk okula gidemedi. Bir daha söylüyorum, 1 milyon 897 bin 524 çocuk. Bunlar bizim çocuklarımız değil mi? Bunların okumaya hakları yok mu? Bunların anneleri babaları yok mu? Neden devlet bunlara sahip çıkmıyor? Çünkü kendi çocuklarına sahip çıkıyorlar Ankara’daki beyler, onlar kazansın istiyorlar, onlar okusun istiyorlar, vatandaşın çocuğu hiç önemli değil diyorlar. Vatandaş da yarın sandıkta bunun hesabını sana soracak. Hiç önemli değil mi diyorsun? Hesabını sana soracak.
Bakın sevgili anneler, sevgili babalar; ilkokulların yüzde 31’i birleştirilmiş sınıflarda ders veriyor. Yani bir, iki, üçüncü, dördüncü sınıflar aynı derslikte ders görüyorlar. Aynı anda hem birinci sınıf var, hem dördüncü sınıf var. Veya bölünüyorlar bir iki ayrı, üç dört ayrı. 21. Yüzyıldayız, 21. Yüzyılda! 15 yılda sen derslik sorununu nasıl çözemezsin? Geliyorum, tablo bu haldeyken özel okullara aktarılan para 1 milyar 164 milyon lira.
Çocuğunu okula gönderirken harçlık veremeyen babaya sesleniyorum, çocuğunu okula gönderirken öğle zamanı bir sandviç alacak parayı veremeyen anneye sesleniyorum; senin çocuğuna bunlar sahip çıkmadılar, senin çocuğunu gönderdiğin okula sahip çıkmadılar, ama özel okullara 1 milyar 164 milyon lira para aktardılar, 1 milyar 164 milyon lira. Yani eski parayla 1 katrilyon 164 milyar lira para aktardılar. Senin okulunun temizliğini sen yaparsın, camı kırılır sen takarsın, ama özel okullara bu kadar kaynak aktarılıyor.
Yine bu dönemde 817 bin 799 öğrencimiz taşımalı sistemle 11 bin 900 merkeze taşınıyor. 817 bin 799 öğrencimiz! Öğretmen mi yok? Var, niye taşımalı sistem? Nerede bir çocuk varsa, orada okul olmalı nerede bir okul varsa orada öğretmen olmalı ve o çocuğumuz o okulda okuyabilmeli. 15 yılda yapamadılar, sözüm söz en geç dört yıl içinde yapacağız dört yıl, beş yıl içinde değil dört yıl içinde yapacağız.
Bakın şimdi, 1998’den rakam vereyim size. Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinin yüzde 30’u yatırıma gidiyordu. Yüzde 30’u! 2002’de yüzde 17’si yatırıma gidiyordu, 2018’de şimdi yeni bütçede yüzde 8,6’sı yatırıma gidecek. Çocuklarımıza yatırım yapmayan bir hükümet olabilir mi, çocuklarını düşünmeyen bir hükümet olabilir mi? Ama bunlar düşünmüyorlar, çünkü bu Ankara’daki beylerin çocukları ayrı yerlere gidiyorlar, ayrı okullara gidiyorlar, ayrı yerlerde şirket kuruyorlar. Devlete vergi vermemek için her türlü dümeni çeviriyorlar. Bu Ankara’daki beylerin çocuklarını bütün Türkiye’ye tanıtacağım, bütün Türkiye’ye!
FAİZCİYE PARA VAR DA, MEMURA, ÖĞRETMENE, EMEKLİYE, ÇİFTÇİYE İŞÇİYE NİYE YOK!
Öğretmene gelelim. 15 yıllık bir öğretmenin aldığı aylık 3 bin 40 lira net eline geçiyor. Birinci derecenin dördüncü kademesine, artık daha yükselme şansı yok, 3 bin 144 lira maaş alıyor. Emekli olunca daha da düşüyor. Öğretmene para vermeyip de, öğretmen aybaşını nasıl getireceğim diye düşünürse, çocuğumuzu iyi yetiştirir mi? Boğazımızdan keseceğiz gerekirse, öğretmene maaş olarak vereceğiz. Çocuklarımızı çünkü ona emanet ediyoruz.
Peki, öğretmenler için ne yapacağız? Şikâyet ettik de, diyorlar ya “siz olursanız ne yaparsınız, CHP ne yapacak?” diyorlar. Şunu yapacak Cumhuriyet Halk Partisi. Cumhuriyet Halk Partisi bu ülkenin bütün öğretmenlerini seviyor, bütün öğrencilerini seviyor, bütün çocuklarını seviyor. Önce şunu yapacağız. Bir Öğretmenlik Meslek Kanunu çıkaracağız, bağımsız bir kanun olacak bu. Öğretmenler, Devlet Memurları Kanunundan çıkacak. Bunlar sadece ve sadece Öğretmenlik Meslek Kanunu diye bir özel kanun olacak ve öğretmenlik gözde bir meslek olacak, maaşı iyi olacak. Bütün emeğini alın terini çocuklarımıza verecek, aybaşını nasıl getireceğim diye düşünmeyecek. İki, öğretmene 3 bin 600 ek gösterge vermek zorundayız. Dolayısıyla emekli olduğunda da doğru dürüst bir aylık alsın. Her 24 Kasım Öğretmenler Gününde öğretmenlere birer maaş ikramiye vereceğiz; çocuğumuzu okutuyor diye, alın teri döküyor diye.
Bütün öğretmen kardeşlerime sesleniyorum, görüşünüz ne olursa olsun benim için en saygın olan meslek öğretmenlik mesleğidir. Çocuğumu eğitiyorsa, başımın üstünde yeri var. Ama ben de o öğretmene sahip çıkmak zorundayım, öğretmenin hakkını teslim etmek zorundayım. Bu ülkenin geleceği kimseye değil, öğretmenlere bağlıdır. Ne kadar iyi eğitim verirse, biz o kadar gurur duyarız.
Efendim diyecekler ki, “ey Kılıçdaroğlu, sen bunları söylüyorsun, ama para yok para!” bunu diyecekler. Para var para! Sevgili Erdoğan para var, pul da var, her şey var. Sevgili Binali Yıldırım, para da var pul da var. Nerede var diyecekler, söyleyeyim; yurtdışındaki faiz lobisine 15 yılda 145 milyar dolar para ödediler, 145 milyar dolar. Yurtdışında bir avuç faiz lobisine 145 milyar dolar para ödersin, öğretmene gelince paramız yok dersin. Ben 145 milyar doları bu memleketin öğretmenine vereceğim.
Bu 145 milyar dolar dışarıya ödedikleri, bir de içeride var. Onlara ne kadar faiz ödediler? 620 milyar lira. Para yok diyorlar, faizciye tefeciye para var da, memura niye yok, öğretmene niye yok, emekliye niye yok, çiftçiye niye yok, işçiye niye yok? Onlar seslerini şimdilik çıkarmıyorlar. Artık kardeşim, memuru, işçisi, emeklisi, çiftçisi, sanayicisi, üreten alın teri döken hepiniz artık konuşun koşunun, konuşun artık!
SARAYDA OTURUP TÜRKİYE’YE BAKMAK BU ÜLKEYE HAYIR GETİRMEZ!
Bir de numaradan şikâyet ediyorlar, vay efendim faizler çok yüksek, niye inmiyor? Sanki bu memleketi Fransızlar yönetiyorlar. Sen yönetiyorsun kardeşim, kime şikâyet ediyorsun? Sen yönetiyorsun! Faizi indireceksen indir. Binali Yıldırım da bu Zaytungçuları gerçekten kıskandıracak bir açıklama yapmış. Bankacılara sesleniyor, “elinizi tutan mı var, faizleri indirin” diyor. Beyefendinin müthiş bir mucizesi, faizleri indirin. Senin elini tutan mı var, sen niye indirilecek kararları almıyorsun? Bankacılar ülkeyi yönetmiyor ki, sen yönetiyorsun.
Sarayda oturup Türkiye’ye bakmak bu ülkeye hayır getirmez. Sarayda oturup Türkiye’ye bakmak bu ülkeye hayır getirmez! Bu ülkeye hayır getirecek olan politikacının, çiftçiyle gidip oturup konuşması lazım, emekliyle oturup konuşması lazım, muhtarla oturup konuşması lazım. O muhtarları saraya davet ediyor, ben bütün muhtarların ayağına gidiyorum, bütün muhtarların!
NELERİ SÖYLEDİK, NELERE İTİRAZ ETTİLER?
Eskiden şöyle bir şey söylerlerdi. Bu CHP var ya CHP, efendim ne getirsek itiraz ediyor, ne söylesek itiraz ediyor, doğru bir şey yapmıyorlar mı diye. Şimdi roller değişti arkadaşlar, biz ne söylersek itiraz ediyorlar, neyi söylersek! Şimdi neleri söyledik, nelere itiraz ettiler bizi dinleyen bütün vatandaşlara anlatayım:
Türkiye’de uyuşturucu yaşı 10’a indi. Son 10 yıl içinde uyuşturucudan yatan hasta sayısı yüzde 381 oranında arttı. Uyuşturucudan yatan her 10 kişiden birisi 15 yaşından küçük. Bunu araştıralım, önlemini alalım, bu çocuklar bizim çocuklarımız. Önergeyi verdik, araştıralım... AK Partililer reddettiler. Bunu bütün vatandaşlarım hafızalarının bir köşesine yazsınlar. Biz araştıralım çocuklarımız için önlem alalım, onlar bunu reddettiler. Ben tabii bütün AK Partililere değil, burada oturup talimatla oy veren milletvekilleri için kullanıyorum. Yoksa Adalet ve Kalkınma Partisine oy veren bütün vatandaşların benim başımın üstünde yeri vardır, onlara hiçbir eleştiri getirmiyorum.
Bireysel silahlanma... 2017 raporu, 25 milyon silah var diyorlar Türkiye’de. 25 milyon, resmi rakamlar, ama bunun sadece 750 bini ruhsatlı. Dedik ki, bu böyle olmaz, gelin bunu da oturup konuşalım tartışalım, buna da önlem alalım. Önerge verdik, onu da reddettiler. Başka... Bu offshore dediğimiz var ya cennet bahçeleri diye... Onlar öyle diyorlar, cennet bahçeleri. Offshoreda, yani vergi cennetlerinde şirket kuruyorlar Türkiye’de vergi vermemek için. Kim? Ankara’daki beylerin çocukları... Dedik ki, bunu da araştıralım. Binali Bey dedi ki, bu suç değil, oturalım araştırsınlar, hatta soruştursunlar. Ne kadar güzel dedik, en nihayet bizim dediğimize geldiler, oturup Mecliste bunu araştıracağız. Verdik önergeyi, bunu da reddettiler. Sabah yüzünü yıkamak için musluğu açan herkese sesleniyorum, ister çocuk, ister 80 yaşında amca, herkese sesleniyorum. O musluğu açtığında beş çeşit vergi ödüyorsun, beş çeşit! Sen fakir misin, zengin misin, gelirin ne? Hiç önemi yok, beş çeşit vergi ödüyorsun. Ankara’daki beylerin çocukları da, Türkiye’de vergi ödememek için başka yerlere gidip şirket kuruyorlar. Bunu araştıralım dedik, bunu da reddettiler.
40 bin öğretmen ataması yapalım dedik, 109 bin öğretmen açığı var şu anda, 109 bin öğretmen açığı var. 40 binini atayalım dedik, bunu da reddettiler.
Hangi hastaneye giderseniz gidin, hemşire açığı var. 30 bin hemşire... Kadro verelim, atamayı siz yapıyorsunuz, hemşire açığını giderelim, bunu reddettiler. Bütün hastanelerde yatan bütün hastalara sesleniyorum, sana hizmet etmek için atanması gereken hemşireye bunlar karşı çıkıyorlar.
Efendim gaziler, memurlar, işçi emeklileri, memur emeklileri; Ramazan Bayramında kurban bayramında ikramiye verelim dedik, kanun teklifi verdik. Bütün emekliler sizlere sesleniyorum, onu da reddettiler. Bunu da kulağının bir köşesine yaz, hafızanın bir köşesine yaz. Ben senin hakkını savunuyorum, sen de benim hakkımı savunacaksın; çünkü ben bu ülke için çalışıyorum, çocuklarım için değil bu ülke için çalışıyorum.
Gaziler ve şehitler, gaziler ve şehit yakınları; 15 Temmuz’dan sonra çifte standart oldu. Birinci sınıf şehitler ve birinci sınıf şehit yakınları, 15 Temmuz’unda hayatında kaybeden ve gazi olanlar. Bir de terörle mücadelede yaralanan, eksi 30 derecede 40 derecede dağların tepesinde yaralanan ya da hayatını kaybeden şehitler ve yakınları artı gaziler, onlar da ikinci sınıf. Dedik ki, bu ayıptır, ahlaken de ayıp, adalet burada olmaz. Böyle yaparsanız adaletsizliği siz artırırsınız. Gelin bunu düzeltelim, en azından verilen hakları eşit dağıtalım dedik, bunu da reddettiler. Bütün gazilere ve şehit yakınlarına sesleniyorum, çifte standardı kabul etmiyoruz, çifte standart yaratan ve o standardı size dayatan siyasi iradeye karşı çıkınız.
Çiftçi ve köylünün kullandığı mazot, ÖTV’yi ve KDV’yi kaldıralım dedik. Çiftçi kullanıyor, traktörde kullanıyor bunu. Bunu da reddettiler.
Asgari ücretten vergi almayalım dedik, bunu da reddettiler.
SEN BENİ YIPRATAMAZSIN KARDEŞİM, BENİM VERİLMEYECEK HESABIM YOKTUR!
Şimdi bunlar zaman zaman konuları çarpıtırlar. Biliyorum çarpıttıklarını ve mal bulmuş mağribi gibi saldırırlar ona. Ben İstanbul Beylikdüzü’nde geçmişte bir uyuşturucu merkezi olan bir yeri belediye başkanımız aldı, orayı son derece güzel bir mekân haline getirdi, sosyal tesis haline getirdi. Çocuklar, kadınlar hep bir arada oturdular, kültürel etkinlikler, biçki dikiş, yemek, efendim çocukların resim yapması, çocukların gelişmesi için bir merkeze dönüştürdüler. Ben de yoksulluğun ne kadar sıkıcı, yoksulluğun ne kadar ağır maliyetleri olduğunu anlattım ve yoksul ailelere şunu söyledim: “Ekonomi de, ekonomideki çarpıklık da kadına yönelik şiddetin bir unsurudur diye söyledim. İşte evin beyi aylardır işsizse, geliri yoksa çocuğuna harçlık veremiyorsa, evine büyük bir sinirle geliyor, ufak bir tartışmada hıncını eşinden alıyor.” Vay efendim sen kadına şiddeti savundun. Ben kadına şiddeti savunmadım, savunmayacağım, savunmuyorum. Kadınlara kalkan her el insanlığa kalkmıştır.
Ben size yine bazı rakamlar vereyim. Bu iktidar döneminde “aile aile” diyorlar değil mi? Boşanmalar yüzde 37 arttı. Fuhuş yüzde 790 arttı, adam öldürme yüzde 261 arttı, çocuk istismarı cinsel istismar yüzde 434 arttı, uyuşturucu bağımlılığı yüzde 678 arttı, kadına şiddet yüzde 1400 arttı. Sen kadına şiddeti önleyeceğine kalkıp benimle uğraşıyorsun. Niye benimle uğraşıyorsun? Çünkü acaba Kılıçdaroğlu’nu nasıl yıpratırım diyor. Sen beni yıpratamazsın kardeşim, benim verilmeyecek hesabım yoktur.
DAVA AÇSAN NE OLUR, AÇMASAN NE OLUR, SEN BENİM SORUMA ADAM GİBİ CEVAP VER!
Şimdi geliyoruz kutuyu açmaya. Hikâyeyi anlatacağım size. Çorum’da 17 Kasım 2017’de bir konuşma yaptım. Erdoğan’a bazı sorular sordum. Sonra 21 Kasım 2017’de bu grupta yine sorular sordum. Sorduğum soruyu aynen okuyorum: “Çocuklarının, dünürünün, eniştenin, kardeşinin, eski özel kalem müdürünün vergi cennetlerinde kurulan bir şirkete milyonlarca dolar para gönderdiklerini biliyor musun? Yerli ve milli isen bunun cevabını vereceksin” dedim. Yerli ve milliysen bunun cevabını vereceksin!
Aradan süre geçti tık yok, bana soruyorlar, ben de merak ediyorum niye tık yok. Ya haberin yok diyeceksin veya var diyeceksin. Sonra bir gün gazetelerde Kılıçdaroğlu’na dava açacak, ne? 1,5 milyon lira, vah vah ne kadar korktum hiç bilemezsiniz. Dava açsan ne olur, dava açmasan ne olur? Sen benim soruma otur adam gibi cevap ver, adam gibi!
SEVGİLİ ERDOĞAN YANINA BİR DOKTOR ALSIN
Herhalde beyefendi beni dinliyordur. Önce baştan bir tavsiyem olsun Sevgili Erdoğan’a, yanına bir doktor alsın, doktor da yanında olsun.
İkinci bir soru daha sormuştum; “Sen gittin her tarafta dedin ki, Suriyelilere 30 milyar dolar para harcadım. 30 milyar dolar dile kolay. Bakıyoruz Suriyelilere, çoğu dilenci, gariban bu insanlar, açlıktan ölen Suriyeli var. Sordum, sen ta gidip Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda” 30 milyar dolar para verdim” diyorsan bunu açıkla.” Bunun cevabını ver, ama vallahi ben bilmiyorum dedim. 30 milyar doları nereye harcadın? Ben bilmiyorum, bakanlar bilmiyor, 550 milletvekili bilmiyor, sivil toplum örgütleri bilmiyor. Nereye gitti bu 30 milyar dolar? Bunun cevabı henüz verilmiş değil.
Bir daha sorayım, Sevgili Erdoğan gözlerinden öperek bir soru daha soruyorum. 30 milyar doları ne zaman nerede kimin için harcadın? Ne zaman, nerede, kimin için harcadın? Cevabını alacağız.
MADEM İSTİYOR, İSPAT EDELİM
Efendim sonra çıktı Balıkesir’de “sen bunu ispat et” dedi. Güzel ispat edelim, madem istiyor ispat edelim. Beni tanımıyor, öyle anlaşılıyor.
Hikâye anlatayım kısaca. 1 Ağustos 2011, Man Adası Devletinde bir şirket kuruluyor. Diyeceksiniz ki, Man Adası diye bir devlet mi var? Evet, böyle bir devlet var, küçücük bir ada. Bizim vilayetlerden daha küçük. Burada bir şirket kurulmuş, Bellway Limitet Şirketi. O şirketin kuruluş senedi de bizden, hem Türkçesi noter tasdikli -noter tasdikini ben yapmadım, onlar yapmış- hem de o ülkenin tasdiki var burada. Bu şirket 1 Ağustos ve 2 Ağustos 2011 tarihlerinde birer yönetim kurulu toplantısı yapar. Şirketin yönetim kurulu bir kişiden oluşmaktadır, Sıdkı Ayan. O yönetim kurulu toplantılarının tutanakları da bizde. Ayrıca bu kişinin 1 Sterlinlik, şirketin sermayesi 1 Sterlin, yönetim kurulu bir kişi Sıdkı Ayan, o aynı zamanda adresini de vereyim ben size. Reşit Paşa Caddesi, Mirgül Mahallesi, Yol Sokak, Deniz Baküs Sitesi No 29, 34450 Sarıyer İstanbul, Sıdkı Ayan’a ait bir şirket, 1 Sterlinlik bir şirket. Ona ait olduğuna dair, yine hem Türkiye’den, hem Man Adası Devletinin resmi kayıtları var.
Sıddık Ayan bir süre sonra 15 Kasım 2011’de bu şirketi Kasım Öztaş’a devreder. Kasım Öztaş kimdir? Sait Halim Paşa Caddesi, no 27, daire 5, Yeniköy Sarıyer İstanbul adresinde oturuyor.
Şimdi ben Erdoğan’a bir soru soruyorum tekrar. Sıdkı Ayan kimdir tanıyor musun? Eminim benden çok daha iyi biliyorsun kim olduğunu. Peki, bu Kasım Öztaş’ı tanıyor musun? Eminim onu da çok yakından tanıyorsun. Bu şirketin bütün kayıtları bizim elimizde, bütün kayıtları! Diyeceksiniz ki bu şirket, peki bu şirkete para gitti mi? Evet, para gitti. Şimdi geliyorum, para nereye ne zaman gitti.
15.12.2011 tarihinde Ziya İlgen –enişte- 2,5 milyon dolar Bellway Şirketine para gönderiyor. Bellway 1 Sterlinlik şirket ve bir kişi var yönetim kurulunda. 15.12.2011 tarihinde Mustafa Erdoğan –kardeşi- 2,5 milyon dolar para gönderiyor. 1 Sterlinlik şirkete 2,5 milyon dolar parayı niye gönderir senin kardeşin, niye gönderir? Gariban, ölüsü için kefen alırken yüzde 18 öder, sen 2,5 milyon doları nasıl gönderiyorsun?
Yetiyor mu? Hayır. Geliyorum 26.12.2011 tarihi Ziya İlgen yine, 1 milyon 250 bin dolar para gönderir. Geliyorum, 26.12.2011 tarihinde Mustafa Erdoğan 1 milyon 250 bin dolar para gönderir. Geliyorum, 27.12.2011 Osman Ketenci –dünür dedim ya- bu ne gönderiyor? 1 milyon 250 bin dolar gönderiyor. 27.12.2011 1 Sterlinlik Bellway şirketine gönderiyorlar, Mustafa Gündoğan 1 milyon 250 bin. Bu dedim ya eski özel kalem müdürü.
Geçiyorum, 28.12.2011 Mustafa Gündoğan 250 bin dolar, 28.12.2011 Osman Ketenci 1 milyon dolar, 29.12.2011 Ahmet Burak Erdoğan –oğlu- 1 milyon 450 bin dolar. Daha devamı gelecek. 4 Ocak 2012 Ahmet Burak Erdoğan 2 milyon 300 bin dolar gönderiyor.
HAYSİYETLİ BİR ADAMSAN GEREĞİNİ YAPACAKSIN, NOKTA!
Şimdi diyecekler ki, ya bunların belgesi var mı? Okuyorum da, bütün bu paraların swift mesajları elimizde. Diyeceksiniz ki bu swift mesajı ne demek? Ben de bilmiyordum tabii, bankacılara sorduk nedir bu? Yurtdışına dolar gönderirken bu mesajla gönderiyorsunuz. Hepsi okuduklarımın tamamının swift mesajları elimizde.
Yetiyor mu? Bu beni tatmin etmez dedim, bu beni tatmin etmez! Ne lazım bana? Bankaların dekontu lazım dedim, bu paranın gönderildiği dekontlar.
Şimdi diyecekler ki, efendim bu belgeler bilmem filan ajan verdi, yok sahtedir şudur budur. Bunların tamamı bankaların resmi kayıtlarıdır. Sadece Türkiye’de değil, bu parayı yurtdışına göndermişler, o şirketlerin de kayıtlarında var, hepsinde var. Hiç sağa sola kaçmaya gerek yok. Haysiyetli bir adamsan gereğini yapacaksın, nokta!
Bana soruyorlar, bazen söylüyorlar, neden Erdoğan’a bunu söylüyorsun, neden kızıyorsun Erdoğan’a? Ben bu ülkenin bir vatandaşı olarak, Konya Ereğli’de 40 günlük bebek zatürreeden öldü, 40 günlük! Tek odalı toprak evde kalıyordu ve Aralık ayında camı kırıktı. O bebeğin hakkını savunmak için ben bunları soruyorum, o bebeğin hakkını savunmak için ben bunları soruyorum.
Samsun’da iki buçuk aylık Kübra bebek açlıktan öldü. Ben Kübra bebeğin hakkını savunmak için bu soruları sana soruyorum. Van Gürpınar’da bir baba, 16 kilometrelik yolu sırtında çocuğunun cesediyle gitti. Ben onların hakkını savunmak için sana bu soruyu soruyorum.
BEN İSPAT ETTİM, ŞİMDİ SÖYLE BAKAYIM ALÇAK KİM?
Devleti yönetenlerin vatandaşlara örnek olması lazım! Vatandaşa diyeceksin ki, vergi ver, vermezsen üç misli kaçakçılık cezası keseceğim. Ama kendi çocuklarını göndereceksin, akraba-i taallukatını başka adalarda şirket kurduracaksın, Türkiye’den milyonlarca dolar para göndereceksin, sonra Kayseri’de meydana çıkacaksın “dolarlarınızı bozdurun, Türk Lirası değerlidir, biz yerliyiz ve milliyiz” sen ne yerlisin, ne millisin, sen gayri millisin. Gayri milli bir hükümet tarafından yönetiliyoruz, gayri milli!
Bütün AK Partili kardeşlerime sesleniyorum, bütün AK Partili kardeşlerime sesleniyorum. Benim bir kusurum, benim bir hatam varsa söyleyin, hiçbir zaman alınmam. Ama yıllar yılı size gelip ahkâm kesen, din iman edebiyatı yapar, vergi verin der, dolarınızı bozdurun der, altınınızı şöyle yapın der, kendisi alır çocuklarıyla beraber yurtdışına giderler, paralar oraya gider akrabayı taallukat. Ben bunu söylediğim zaman da, “ispat etmezsen alçaksın” diyorlar. Ben ispat ettim, şimdi söyle bakayım alçak kim?
SEVGİLİ ERDOĞAN 30 MİLYAR DOLARI KİMİN İÇİN, NEREDE, NE ZAMAN HARCADIN?
Kadın musluğu açtığında beş çeşit vergi ödeyecek. Kamyon şoförlerini dinledin mi Sevgili Erdoğan, gözünü sevdiğim Erdoğan, sen kamyon şoförlerini dinledin mi? Bak bakalım motorini nasıl yakıyorlar? Mazottan alınan vergiyi biliyor musun sen? Çiftçinin traktörüne verdiğin mazottan kaç lira KDV, kaç lira ÖTV alınıyor, ne kadar gelir vergisi alınıyor biliyor musun sen? Ona gelince parayı alıyorsun, sırtına yıkıyorsun bütün vergiyi, senin çocukların enişten dünürün parayı dışarıya götürecek, Kılıçdaroğlu ağzına bant çekecek hiç konuşmayacak, dönüp diyecekler ki ne güzel muhalefet, ne kadar güzel bir şey hiç konuşmuyor diyecekler. Ben bunu yapar mıyım? Yapmam. Niçin? Haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır, bunun için yapmam ben.
Umarım Sayın Erdoğan’ın yanında doktoru vardır, doktorun eşliğinde beni dinliyordur. Sinirlerine hâkim oluyordur umarım. Sevgili Erdoğan, sen Türkiye’yi yönetemiyorsun, sen Türkiye’yi felakete sürüklüyorsun. Sevgili Erdoğan, sen Türkiye’yi felakete sürüklüyorsun. Ben senin bildiğin öyle susan, haksızlıklar karşısında susan, efendim işte “iki tane koltuk verdik oturur sesini keser” diyen adam değilim ben. Ben bu milletin evladıyım, bu milletin evladıyım.
Havuz medyasına da seslenmek isterim. En büyük kötülüğü Erdoğan’a siz yapıyorsunuz, en büyük kötülüğü! Yahu sizde vicdan yok mu, ahlak yok mu? Daha belgeleri görmeden, “efendim bunlar sahte” niye sahte olsun? Bankadan gidiyor para kardeşim, bankadan gidiyor, paralar gidiyor. Nereye gidiyor? Man Adasına gidiyor, Man Adası Devletine gidiyor.
Biz bunları biliyoruz. Ama ikinci soruma bir cevap gelmedi. Sevgili Erdoğan, ikinci sorumu unuttun mu? Sana bir daha hatırlayayım. 30 milyar dolar Suriyelilere para harcadığını söylüyorsun, 30 milyar dolar. 1 dolar değil, 5 dolar değil, 1000 dolar değil, 100 milyon dolar değil, 1 milyar dolar değil, 30 milyar dolar para harcadım diyorsun. Bu parayı kimin için, nerede, ne zaman harcadın? Tüyü bitmemiş yetimin hakkı var, hukuku var, o da adalet istiyor. Benim gibi istiyor, 80 milyon adalet istiyor. Adalet için konuşacaksın kardeşim.
Hepinize saygılar sunuyorum.
23.11.2024
23.11.2024
23.11.2024
23.11.2024