22.02.2011

22 Şubat 2011 tarihli TBMM Grup Konuşması

Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu haftalık olağan TBMM grup toplantısında gündemdeki önemli gelişmelere değindi.

Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, ”AKP ile bizim aramızda devlet açısından bir fark var. Onlar devleti baskı aracı olarak görürler, biz devleti vatandaşa hizmet aracı olarak görürüz” dedi.

Milletvekili genel seçimin yapılması planlanan 12 Haziran tarihine henüz vakit olduğunu, ancak CHP’nin seçim bildirgesini açıklamadan önce projelerini tanıtmaya başladığını ve bu yöntemle projelerin toplumun her katmanında tartışılır hale gelmesini istediklerini söyledi.

Genel Başkan Kılıçdaroğlu şöyle konuştu:

Sayın Başkan, Değerli milletvekilleri, televizyonlarının karşısında bizleri dinleyen değerli yurttaşlarım; hepinize en içten selamlarımı, saygılarımı sunuyorum.

12 Haziran’a daha vaktimiz var ama biz seçim bildirgemizi açıklamadan önce projelerimizi açıklamaya başladık. Amacımız, projelerimizin halkımızın bütün katmanlarında tartışılır hâle gelmesi. Tartışsınlar, konuşsunlar, CHP’nin neyi önerdiğini, hangi gerekçeyle önerdiğini öğrensinler diye ve projelerimizden birisinin kırk yıllık hayali aile sigortasını İstanbul’da açıkladık. Hani diyorlardı ya, “bunların önerileri olmaz” diye. Önerilerimiz geldi, daha gelecek, arkası da var, güzel önerilerimiz olacak, güzel projelerimiz olacak. Projemizin adı “Aile sigortası idi” Aileye verdiğimiz önemi göstermek için, ailenin kutsallığına inandığımız için aileler mutlu ise mutlu bir Türkiye’nin olabileceğini düşündüğümüz için, ailenin geleceğe güvenle bakmasını sağlamak için aile sigortasından başladık. İstedik ki bütün aileler Cumhuriyet Halk Partisinin açıkladığı projelerle geleceğe güvenle baksınlar. Evet, bizi düşünen bir siyasal parti var, bizim yanımızda olan bir siyasal parti var diye düşünsünler çünkü aile sigortası bir barış projesidir, insan onuru projesidir, geleceğe güvenle bakma projesidir, aile sigortası projesi Cumhuriyet Halk Partisinin de ötesinde bir Türkiye projesidir; bunu getirdik ve uygulayacağız.

Kırk yıllık hayal dedim. Neden kırk yıl? Çünkü 1971 yılında Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosu aile sigortasını getirmeyi taahhüt etmiş; 1971-2011. Hayali kim üstlendi? Biz üstlendik. Kim gerçekleştirmeyi taahhüt ediyor? Cumhuriyet Halk Partisi, yani halkın partisi taahhüt ediyor. Ne diyoruz bu projemizde? Geliri olmayan veya geliri asgari ücretin altında olan bütün ailelerde kadının banka hesabına 600 lira para yatıracağız. Biz bunu söyledik. Sayın Başbakan yemedi içmedi gittiği her toplantıda bunu eleştiriyor. “Bunlar hesap bilmiyor, matematik kitap bilmiyor…” neler neler. Çünkü Başbakan korktuğu başına geldi, projeleri açıkladık şimdi onların yanıtını vereceğim hesabını biliyor muyuz, bilmiyor muyuz kim hesap biliyor kim hesap bilmiyor.

Projemizin özünde aileyi korumak vardır, millete muhtaç etmemek vardır aileyi, sosyal devleti güçlendirmek vardır. Bunlar sosyal devletin ne olduğunu bilmezler. Onlar, devleti ele geçirip vatandaşa baskı yapma aracı olarak görürler devleti, onların devlet anlayışı odur. Yurttaşlarım çok iyi bilsinler, AKP ile bizim aramızda devlet açısından bir fark var. Onlar devleti baskı aracı görürler, biz devleti vatandaşa hizmet aracı olarak görürüz, vatandaşa hizmet edecek, ayağına gidecek ve hizmet edecek. Onlar özgürlüğü kısıtlarlar. Yürüyüş mü yaptın, coplarlar; konuştun mu, sustururlar; biraz daha ileri mi gittin, Silivri’ye gönderirler. Biz öyle yapmıyoruz. Muhalefet etmeyeceksin onlara göre, Recep Bey ne derse pıh diyeceksin, başka bir laf yok. O ne derse, tamam efendim, ne derse doğrudur efendim. Aksi mi? Aksini kimse söyleyemez. Onların anlayışı bu, devlet anlayışları bu. Onun için biz özgürlüğe susuyoruz, onun için toplum nefes alamıyor, baskı altında kalıyor. O nefes borularını açacak olan Cumhuriyet Halk Partisidir, bütün vatandaşlarıma taahhüt ediyorum ben.

Yoksulluk envanteri yapacağız. Yoksul aileleri böyle birilerinin yaptığı gibi yapmayacağız. Sağlıklı, tutarlı aileler belirlenecek. Bunu uzmanlar belirleyecek. AKP, Acil Eylem Planında şöyle diyordu. “İlk üç ay içinde yoksulluk envanteri çıkacak.” Bırakın üç ayı, bırakın altı ayı, dokuz ayı, bir yılı, üç yılı, beş yılı sekiz yıldır çıkarmadılar. Çıkıp bir cevabını versinler niye sekiz yıldır çıkarmadınız diye. Siz taahhüt etmediniz mi? Acil Eylem Planına koymadınız mı? Bunu unuturlar, unutturmaya çalışırlar. Unutmayacağız, unutturmayacağız. Halka doğruları söylemiyorlar. Biz yoksulluk envanterini çıkaracağız ve yoksulların gerçekten de sosyal devletin koruması altında olduğunu göstereceğiz.

Bizim aile sigortası bağlamında yoksula bakış açımız nedir? AKP ile CHP arasında siyahla beyaz kadar fark vardır. Biz, yoksulluğu bitiren bir projeyi üretiyoruz. Bizim hesabımızda kitabımızda yoksulluk yoktur ve tarihe gömülmüştür. Bunlar yoksulluğu yönetmeye çalışıyorlar, yoksulluğu artırmaya çalışıyorlar. Yoksul sayısı artsın, bana borçlu olan artsın, ben onları istediğim gibi yöneteyim, bütün yoksullar benim arka bahçem olsun. Biz ne diyoruz? Oyunu hangi partiye veriyorsan senin iradene saygılıyız ama seni bu ülkede aç açıkta bırakmayacağız, kimseye minnet etmeyeceksin, onurlu bir birey gibi sandığa özgür iradenle gideceksin, bizim bakış açımız da budur. Bunun en tipik göstergesi AKP’nin izlediği ekonomi politikası ve ortaya çıkan tablo arkadaşlar. 2009 yılında, yine TÜİK’in verilerine, yani Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine göre yoksul sayısı 818 bin kişi arttı. Ne diyorduk? Bunlar yoksulluğu yönetiyorlar, yoksulluğu engellemek istemiyorlar diye. Yoksulluğu engelleselerdi, ekonomi politikalarını yoksulluğu sonlandırmak üzere kurgulasalardı 818 bin kişi yoksul sayısı artar mıydı bir yılda? Onun için bizim yoksula, vatandaşa bakış açımızla AKP’nin bakış açısı arasında siyahla beyaz kadar fark vardır. Biz temiziz, onlar kara; biz yoksulu düşünürüz, onlar kendilerini düşünürler; biz ülkeyi düşünürüz, ülkenin geleceğini düşünürüz; onlar kendilerini ve kendi çocuklarının geleceğini düşünürler, halkı düşünmezler. 818 bin yoksul sayınız artacak, şimdi gelin AKP’nin Genel Başkanına bir soru soralım: Hangi ülkede, hangi demokraside, hangi sağlıklı yönetimde bir ülkede yoksul sayısı 818 bin kişi artar? Kriz yok, bir şey yok ve azalmaz, artar ve siz buna iyi yönetim diyeceksiniz. Hangi iyi yönetim? Beceriksiz yönetim, bereketsiz yönetim, bunların yönetimi budur.

Şimdi biz bunu açıkladık, Başbakan ve arkadaşları koro hâlinde başladılar “Vay efendim, siz hesap bilmiyorsunuz. Ne demek 12 milyon 715 bin kişiye ayda 600 lira vereceklermiş. Hesabını yaptım, çarptım” diyor Sayın Başbakan. Hesabını yapmış, “Bunun yıllık tutarı 24 milyar lira eder” diyor. Ne diyeyim, ne söyleyeyim bu Başbakana. Matematik biliyor desem, samimi söylüyorum, bildiği konusunda endişem var yaptığı hesap dolayısıyla. Ben de hesabı yaptım. 12 milyon 715 bin kişi, doğru, çarptık 600 lirayla, bir ayda 7 milyar 600 milyon lira ediyor. Onu da çarptık 12’yle 91 milyar lira ediyor. Sayın Başbakan kaç lira demişti? 24 milyar lira. Kim hesap biliyor, kim hesap bilmiyor? Ya, dört işlem, ilkokul mezununun, ilkokul mezunu bile değil, yani hesap makinesini kullanan birinci sınıf öğrencisi, belki ana okul öğrencisi bu hesabı yapıyor da, sen oturmuşsun Türkiye Cumhuriyetini yönetiyorsun, o koltuğa gelmişsin, ya, bu basit hesabı yapmaktan bile acizsin, bu millet sana nasıl güvenecek? Hesap bilmiyor, hesap bilmeyen adam, kalkmış bize aile sigortasının kaynaklarını anlatacak. Önce hesabı bil, kitabı bil nedir ne değil, dört işlemi bil. Bizde derlerdi ya, kerrat cetveli, onu da öğrenememiş öyle anlaşılıyor.

Ben hep şunu söylerim: Recep Bey şu camlardan konuş da camın dışında konuşma, çünkü metin akar orada, sen de bakarsın okursun, böylece mesele yok. Öyle anlaşılıyor ki bu hesabı birileri doğru yaptı ama o cevap akmadan yine bildiğini okudu ve yanlış söyledi. Hesabı kitabı bilmeyen insan ülkeyi yönetemez. Matematik hayatın kendisidir arkadaşlar. Matematik bilimin temelidir, matematiği bilmeyen bir insan ülkeyi yönetemez, hele çarpmayı, bölmeyi bilmeyen bir insan, üstelik hesap makinesi varken, bunu yapamayan bir insan ülkeyi sağlıklı yönetemez.

Şimdi, değerli arkadaşlar, ülkeyi yönetemeyen ne yapar? Ülkede sorun yaratır. Türkiye sorunu olmayan bir ülke mi? Hayır, sorunu çok büyük bir ülke. Neden? Sağlıklı bir yönetim yok, kaliteli bir yönetim yok, halka güven veren bir yönetim yok, bildiğini okuyan, baskıcı, despot anlayışı egemen kılmaya çalışan bir yönetim anlayışı var. O anlayışladır ki ben bildiğimi söylerim, nasıl olsa yandaşlarım bana inanırlar. Buradan onun yandaşlarına sesleniyorum: Bize “hesap bilmiyor” diye soran köşe yazarlarına sesleniyorum: Başbakanın bu matematik hesabı konusunda kendi köşenizde acaba oturup hesabı nasıl yanlış yaptığını anlatır mısınız okuyucularınıza? Bunu anlatırsanız sizi yürekten kutlayacağım, anlatmazsanız kusura bakmayın ama yandaş kalemler demekten başka seçeneğimiz kalmıyor bizim.

Bir gerçek daha ortaya çıktı. AKP’nin Genel Başkanı kişi aile kavramını da bilmiyor; kişi nedir, aile nedir bilmiyor. Bizim projemizin adı aile sigortası; anne, baba, çocuklardan oluşuyor; büyükbaba, büyükanne de olabilir burada, aile sigortası. Biz aile sigortasının hesabını yapıyoruz, o, yoksul kişilerin hesabını yapıyor 12 milyon 715 bin diyor. Daha bizim projemizin ne olduğunu da bilmiyor. Ama kendisine söz veriyorum. CHP Genel Merkezine gelirse, kendisine aile sigortasını bütün boyutlarıyla anlatacağım. Ve AKP’nin Genel Başkanı bir itirafta bulundu. Samimi söylüyorum, ben böyle bir itirafta bulunacağını hiç sanmıyordum. Diyor ki “Siz 12 milyon 715 bin kişiyi esas almışsınız, arkadaşlar, yanılıyorsunuz, bir de kayıt dışı yoksullar var” diyor. “Siz onları dikkate almamışsınız” diyor. Düşünün, düşünün arkadaşlar, bir Başbakanın itiraflarını düşünün. “Yani 12 milyon 715 bin rakamı düşük, asıl yoksul bunlardan fazla, siz hesabınızı yaparken bunları bile dikkate almamışsınız” diyor. Ama Başbakan meraklanmasın, biz onun yönettiği ülkeyi çok iyi biliyoruz ve biz hesabımızı o kayıt dışı yoksulları da dikkate alarak yaptık, onun haberi yok, bilgisi yok. Neden yok? Çünkü, biz onun yönettiği ülkeyi biz çok iyi biliyoruz. Rakamlarla onun nasıl oynadığını biliyoruz, enflasyon rakamlarıyla, işsizlik rakamlarıyla, tarım rakamlarıyla nasıl oynadığını çok iyi biliyoruz. Bereket versin, bir proje sonucunda bir itirafta bulundu, “kayıt dışı yoksullar var” dedi.

Biz ne yaptık? Biz bunu dikkate aldık tabii, kayıt dışı olayını dikkate aldık, hesabımızı da ona göre yaptık. Yoksullarda 13,5 milyon rakamını dikkate aldık, hesabımızı da buna göre yaptık. Hiç meraklanmasınlar, biz, bu ülkede yoksulun derdini kendi derdimiz olarak kabul ediyoruz artık, onun derdini çözmek bizim boynumuzun borcudur. AKP kurmaylarının bunu kesinlikle bilmesi lazım. Onların onurunu koruyacağız, onları bu ülkenin saygın birer vatandaşı hâline getireceğiz, kadını güçlü hâle getireceğiz, parayı da en az, iyi duysunlar, 600 lirayı kadının banka hesabına yatıracağız. Bu 1 250’ye kadar çıkacak ama 1 250 rakamını da anlayamazlar çünkü aileyi bilmiyorlar ki, aile nedir bilmiyorlar ki, Anadolu nedir bilmiyorlar ki, Anadolu’da yoksulluk nedir bilmiyorlar ki, yoksul ailelerde kaç çocuk var ortalama onu bilmiyorlar ki, devlette kaç kurum bu yardımı yapar onu bilmiyorlar ki, bu kurumların bütçesi nedir onu bilmiyorlar ki, ama hiç meraklanmayın, Cumhuriyet Halk Partisi bunların tamamını biliyor, tamamının hesabını yapıyor. Bizim kurmaylarımız bunların hepsini bilirler, yaparlar. Üstelik biz bu projemizi yaptık hemen götürüp açıklayalım diye değil, bu projemizi bu konunun uzmanlarıyla defalarca tartıştık, çünkü burası Cumhuriyet Halk Partisidir, AKP değildir, aldatanlar ve Kandıranlar Partisi değildir burası. Biz hesabımızı kayıt dışı yoksulları da dikkate alarak tam rakamı vereyim sizlere, 15 milyon 645 bin kişi üzerinden yaptık arkadaşlar. Bir şeyi unutmasınlar. Ben, hesap uzmanlığı mesleğine binlerce kişinin katıldığı sınavdan üçüncü olarak kazandım ve o mesleğe intisap ettim. (Alkışlarım) Benim mesleğim hesap uzmanlığıdır. Çıksın kendi mesleğini söylesin bakayım, bir hesap uzmanlığı sınavına girsin bakayım.

Benim hayatım, arkadaşlarımın hayatı devletin rakamları içinde geçti. Arkadaşlarım da bunu çok iyi bilirler. Biz bunların hesabını yaparken üniversitelerle de görüştük, öğretim üyeleriyle de görüştük. Bizi başka bir partiye benzetmesinler, bizim ağzımızdan çıkan rakamlar en az yedi sekiz kez test edilmiş rakamlardır. Öyle onlar gibi kürsüye çıkayım, kafadan atayım, yok 12 milyon 712 bin çarp 660’le yılda şu kadar, o hesabı bile yapamıyorlar. Biz, her şeyin hesabını kitabını en ufak ayrıntısına kadar yaparız.

Biz bunu biliriz, onlar neyi bilirler? Onlar köşe nasıl dönülür onu bilirler, Hayali ihracattan raporu olanı Parlamentoya getirmesini bilirler. Vatandaşın cebine el atıp oradaki parayı kendi ceplerine indirmesini bilirler, onların hesabı da odur. Vatandaşlarımdan özellikle istirham ediyorum. Bize güvenin, sonuna kadar güvenin, biz ne söylediğimizi biliyoruz. Bu ülkede herkesin karnının doyabileceği kaynak var yeter ki bu ülke namuslu yönetilsin, yeter ki bu ülke düzgün yönetilsin. Bunların bir mahareti var, onu da söyleyeyim. Bunların mahareti hortum değil tabii, hortum konusunda bunların eline su dökemez, o ayrı bir şey. Bunlar bir konuda daha başarılı. Bunlar milletin gözünü boyama konusunda, kendi gazeteleri var, televizyonları var, sabah akşam bakarsınız bazı adamlar çıkmış televizyonlara, bunların bazılarına da “profesör” deniyor. Efendim, Türkiye şöyledir, Türkiye çağ atladı, Türkiye gelişti… Ya, işsizlik var, tık yok; yoksulluk var, tık yok. Bakın, biz söylemeseydik Sayın Başbakan 12 milyon 715 bin yoksulu ve kayıt dışı yoksulları söyleyemezdi, itiraf etmek zorunda kaldı. Bu ülkede yoksulluğu itiraf etti. Şimdi Başbakan, rica ediyorum, bir de açları itiraf etsin bakayım, açlık sınırının altında olan vatandaşlarımızı itiraf etsin. O büyüyor, gelişiyor, bunların hepsi hikâye. Halkı kandırmasınlar. Halk günlük yaşamına baksın, günlük yaşamından memnunsa koşa koşa gitsin 12 Haziran’da AKP’ye oyunu versin hiç itiraz etmem ama günlük hayatından memnun değilse, ailesinin sorunları varsa, çocuklarının sorunu varsa, komşusunun sorunu varsa, çocuğu işsizse şapkayı önüne koyup bir düşünsün. Sekiz yıldır, iki yıl değil, dokuzuncu yıla giriyorlar, ülkeyi yönetiyorlar, onun için hesabını hepimizin iyi yapması lazım.

Şimdi, aile sigortasını açıkladık, yoksulları açıkladık, bir baktık gazetelerin arka sayfalarında yine ilanlar, ne büyük işler yapmışlar on yılda. Ben de bir hesap yaptım, şimdi okuyorum arkadaşlar Türkiye nereden nereye gelmiş. Devletin borcu 148 milyar dolarken 306 milyar dolara çıkmış. Kişi başına kamu borcu, yani vatandaşın hesabına bölüyorsun kişi başına ne kadar borç çıkıyor, devlet borcu, 2 249 dolardan 4 152 dolara çıkmış.

İç bor stoku 149 milyar lira, 25 Şubat 2012 itibariyle 149 milyar lira 352 milyar liraya çıkmış. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde seksen yılda ödenen faiz 135 milyar lira, sekiz yılda ödenen faiz 135 milyar liradan 408 milyar liraya çıkmış. 408 milyar liralık faizi bu milletin fakir fukarası ödedi.

Şirketlerin kredi borcu 56 milyar lira, 2010 Şubat itibariyle 56 milyar liradan 377 milyar liraya çıkmış. İşsizlik oranını söylemiyorum zaten, cari işlemler açığı 626 milyon dolar, 31 Aralık 2002 itibariyle 626 milyon dolar, şimdi 48 milyar 600 milyon dolar. Nereden çıkmış? 626 milyon dolardan. Seksen yılda verilen cari açık 31 Aralık 2002 57 milyar lira, seksen yıldaki cari açık 57 milyar dolar, sekiz yılda verilen cari açık 219 milyar dolar.

Sıcak para, yani kumar oynanan para, vatandaşı hortumlayan para 6,6 milyar dolar bunlar iktidara gelirken, şimdi 113 milyar dolar. Bu faizi niye ödüyoruz? Bunlar için ödüyoruz faizi.

Karşılıksız çek sayısı iktidara geldiklerinde 742 bin, düşünün o dönem kriz de vardı, şimdi 1 milyon 911 bin, 742 binden 1 milyon 911 bine çıkmış.

Tüketicilerin banka borcu, vatandaş gitmiş bankadan borç almış, 2002’de 6,6 milyar lira, şimdi 180 milyar lira, 6 milyardan 180 milyar liraya çıkmış vatandaşın borcu.

Tüketici kredisi borçlusu aile sayısı 1 milyon 655 binden 10 milyon 318 bin aileye çıkmış, 1 milyondan 10 milyona çıkıyor. Yoksulluk niye artıyor? İşte, bunlar için artıyor.

İcra dosyası 10 milyondan 17 milyona çıkmış durumda. Bir kilo ekmeğin fiyatı 1 lirayken şimdi bir kilo ekmeğin fiyatı 2 lira 10 kuruş.

Cezaevindeki tutuklu ve hükümlü sayısı 59 bin 429 iken, şimdi 122 bin 404’e çıkmış, yüzde 100 artmış ve bunlar diyorlar ki “biz ekonomiyi iyi yönetiyoruz.” Ve bunlar diyorlar ki “Biz ekonomiyi iyi yönetiyoruz.” Kim ekonomiyi iyi yönetiyor? Bu perişanlık nedir? Recep Tayyip Erdoğan çıksın desin ki, efendim bu rakamlar yanlıştır. Bu listeyi onun boynuna asarım.

Biz tercihimizi koyduk, adımız ne? Cumhuriyet Halk Partisi, halkın partisiyiz biz, halkın çıkarlarını savunacağız, halk için çalışacağız, halkın geleceğe güvenle bakmasını sağlayacağız hedefimiz o. Tercihimiz de halktan yana. Birilerini korumak için değil, Cumhuriyet Halk Partisi işçinin partisi, çiftçinin partisi, işsizin partisi, esnafın partisi, sanayicinin partisidir, halkın partisidir. Halkta ne kadar katman varsa, hepsinin partisidir.

Cumhuriyet Halk Partisi hortumcuların partisi değil, köşe dönücülerin partisi değil, alın terinin, emeğin partisidir Cumhuriyet Halk Partisi. Kim emek harcıyorsa, bu sanayici de olur, bu esnaf da olur, işçi de olur başımızın üzerinde yeri vardır. Hortumcu Cumhuriyet Halk Partisinin kapısından içeri adım atamaz, yeri bellidir, adresi bellidir onların.

Bu verdiğimiz 600 lira kime yarayacak biliyor musunuz arkadaşlar, sadece yoksul ailenin gelecek güvencesi olmayacak bu para, bu para aynı zamanda bakkalın gelecek güvencesi olacak. Gidip alışveriş yapacaklar bunlar. Paranın dolaşım kanallarına müdahale ediyoruz biz, tepeden dolaşmasın paralar faiz peşinde, yoksul paralansın mahallenin bakkalına gitsin alışveriş yapsın, bakkal kazansın. Bakkal kazanınca ne olacak? Sanayici kazanacak, çünkü o da gidip malı sanayiden alacak, getirecek buraya. Üretimi teşvik edeceğiz biz, aile sigortasının bir başka önemi de budur. Ekonomiyi canlandıracağız, krizlere karşı daha dayanıklı, iç güveni olan, sanayisi güçlü bir ekonomi hâline getireceğiz biz.

Değerli arkadaşlar, bir şeyin unutulmaması gerekiyor. Bütün kadınların aile sigortasında 600 lirayı kadının banka hesabına yatıracağız ve o kadınlarımıza sesleniyorum. Size seçme seçilme hakkını getiren Cumhuriyet Halk Partisidir. Siyaseten sizin hem seçme hem seçilme hakkınızı veren partidir Cumhuriyet Halk Partisi. Şimdi ikinci önemli bir adımı atıyor, size ekonomik güvence sağlayacak olan parti de Cumhuriyet Halk Partisidir. Size ekonomik güvence, size siyasal yetkiler tanıyan parti Cumhuriyet Halk Partisidir. Bu iki alan çok önemlidir. O yüzden bütün kadın kardeşlerimin bilmesi lazım. Onların adresi, onların evi Cumhuriyet Halk Partisidir hem siyasal özgürlükleri, kadın erkek eşitliği, hem ekonomik güvenceyi sağlayacak olan Cumhuriyet Halk Partisidir.

Biz aile sigortasıyla şunu da hedefliyoruz: Sağ elin verdiğini sol el görmeyecek, hedeflerimizden birisi de o çünkü yoksul ailenin de onurunu koruyacağız, onlara gelecek güvencesi vereceğiz.

Bu arada şunu söyleyeyim: Yine Recep Tayyip Erdoğan’ın yüreği hoplayacak ama biz sadece 600 lira vermeyeceğiz, evinde doğal gaz varsa belli metreküp doğal gazı ücretsiz vereceğiz. Ona kömür vermeyeceğiz, içi taş dolu kömürü vermeyeceğiz ona. Evinde doğal gaz var kardeşim, yardım ediyorsan doğal gazın bir kısmını bedava ver, hava kirliliği olmasın, niye o işin peşinde koşturuyorsun onları? Biz yapacağız.

Ve bir şey daha, bu ailelerin çocuklarının eğitim, burs ve yurt ihtiyacını da aile sigortası karşılayacak. Bütün bunların tamamının hesabı yapılmıştır. O açıdan aile sigortası Türkiye’de mutlu aileyi, mutlu toplumu yaratma sigortasıdır, güvencesidir. Hedefimiz budur ve bu hedefin toplumun her kesimine çok iyi anlatılması lazım.

Değerli milletvekilleri, hafta sonu 3 gün Van’daydık, Van Denizinin kenarındaydık. Toplantıya 100’e yakın akademisyen, bilim insanı, kanaat önderi, bizim gibi düşünmeyen insanlar gelip katıldılar. Onlarla uygarca bir tartışma yaptık. Biz katılmadık büyük ölçüde tartışmalara, biz dinleyici konumundaydık ağırlıklı olarak. Bizi, CHP’yi nasıl görüyorlar? Doğu, Güneydoğu’dan niye oy alamıyoruz? Oradaki algımız nedir? Eğer bir yanlış algı varsa, bu yanlış algıyı nasıl değiştirebiliriz? Biz ülkemizin her tarafına uygarlığı götürmek istiyoruz. İnsanımıza saygılıyız, insanımızı seviyoruz, onun derdi bizim derdimizdir diyoruz, o zaman bu kopukluk niye, bunu masaya yatırdık ve üç gün tartıştık değerli arkadaşlarım. Daha önce buna benzer bir toplantıyı İstanbul’da yapmıştık. O başka bir konuydu, burası Doğu ve Güneydoğu ile ilgili ağırlıklı olarak sorunların tartışıldığı bir platform oldu. Sadece Doğu, Güneydoğu’yu tartışmadık, Türkiye’yi de tartıştık, Türkiye’nin sorunlarını da tartıştık, o çerçevede olaylara baktık. Toplantıya katılanların ağırlığı CHP’li olmayanlardı, az önce de söyledim, akademisyenler, bize oy vermeyenler, ama bize mesafeli duranlar. Benim gördüğüm şöyle bir olay var. Arada bir sağırlar diyalogu oluşmuş. Biz bir şey söylemişiz, oraya anlatamamışız; onlar bir şey söylemişler biz duymamışız. Burada bir araya gelip karşılıklı birbirimizi dinlemeyi öğrendik. Ve bir şeyi daha yaptık orada. Birbirimizi dinledik ama ortak payda da oluşturabileceğimizi gördük özgürlükler bağlamında, demokrasi bağlamında, evrensel haklar bağlamında biz ortak payda da oluşturabiliriz. Bu ülkede yaşıyoruz, hepimiz Türkiye’yi seviyoruz, hepimiz Türkiye’nin birliği ve dirliği için çaba harcıyoruz ve hepimiz kendi ülkemizi, kendi bayrağımızı seviyoruz. Bu ortak paydada bir araya gelip tartıştığımızda çok daha güzel sonuçların elde edilebileceğini gördük. Ve bir şey daha öğrenmek istedik. CHP’den beklentileri ne? Ne istiyorlar Cumhuriyet Halk Partisinden, ne yapmalı Cumhuriyet Halk Partisi ve onları da kendi aramızda oturduk özgürce tartıştık arkadaşlar.

Bu toplantıda Kürt sorununu da tartıştık, o sorun da dile geldi ama bir gerçek daha ortaya çıktı. Biz olaya Doğu ve Güneydoğu sorunu olarak bakıyorduk, Kürt sorunu da bunun bir parçası ve tartışmalardan görüldü ki bizim bakış açımız daha doğru. Çünkü olay, sadece bir Kürt sorunu olayı değil, işin içinde ekonomik sorunlar var, sosyal sorunlar var, faili meçhuller var, mütedeyyin insanlar ve bunların kaygıları ve beklentileri var, Avrupa Yerel Yönetim Özerklik Şartı başta olmak üzere idari reformlar var, kadın erkek eşitliği ve kadına uygulanan şiddet var, GAP yatırımları, ihmaller ve işsizlik var, Cumhuriyet Halk Partisinin bölgedeki örgütlenme ve örgütlenmeden kaynaklanan sorunları var, bölgenin yoksulluğu ve yine orada dile getirildi, aile sigortasının o bölgelerde çok iyi anlatılması var. Olaya böyle baktığınızda olay bizim düşündüğümüz gibi bir üçüncü yol olayıdır arkadaşlar. Etnik kimliğe saygılı, inançlara saygılı, insanları kucaklayan, etnik kimliğe şu veya bu şekilde eleştiri getirmeyen, inançlara eleştiri getirmeyen ama insan odaklı, insanı kucaklayan, aileyi kucaklayan sorunları çözen bir bakış açısına ihtiyaç var. Biz, o bölgeye üçüncü yol olarak gideceğiz. Etnik kimliği siyasete konu etmeyeceğiz, inançları siyasete konu etmeyeceğiz. İnsanın saygısını başımızın üstünde taşıyacağız ve onların ne sorunu varsa o sorunlarla da yakından ilgileneceğiz. Bu sorunları görmek, tartışmak, çözüm üretmek bizim görevimiz olacaktır.

Değerli arkadaşlar, biz, bu toplantıları yaparken Van’da tabii bir miting yapmadık ama Van halkıyla da buluştuk. Van’ın merkezine gittik, bir taksi durağını ziyaret ettik, taksicilerle konuştuk, vatandaşlarla konuştuk, bizi ıslıklarıyla protesto eden Vanlılar da oldu. Onlara da buradan sevgilerimi gönderiyorum. Ben, Recep Tayyip Erdoğan gibi değilim, beni karıştırmasınlar. Beni protesto eden, bana derdini anlatmak isteyen her yurttaşıma benim kapılarım açıktır, gelecek bana anlatacak.

Vatandaşla da konuştuk. Elimizi uzattık, elimiz havada kalmadı, “merhaba” dediler. Kahvede oturduk, bakkala da girdik, kahveye de girdik, bisiklet tamircisine de gittik. Sorun, her yerdeki sorunlar arkadaşlar, işsizlik var, yoksulluk var, geçimsizlik var ve huzursuzluk var. O bölgede ayrıca farklı baskılar da var, haksız gözaltına almalar var, bu şikâyetler de geldi bize. Ve biz şunu söyledik: Cumhuriyet Halk Partisi öteden beri hukukun üstünlüğünü savunan bir siyasal partidir. Nerede bir hukuksuzluk varsa, çalacağınız adres, çalacağınız kapı Cumhuriyet Halk Partisidir, bunu söyledik onlara.

Her yerde işsizlik var, Van’da da işsizlik var. Van, AKP iktidarında ilerlemiş değil, gerilemiş durumda arkadaşlar. Var olan birkaç tane kamu kuruluşunu, üretim yapan kamu kuruluşlarının tamamı kapanmış, işsizlik diz boyu ve şikâyet var. Halk gerilemiş ama AKP’nin bir ailesi var, bir kolu Ankara’da, onlar müthiş zenginleşmişler, bütün Vanlılar bunu biliyor, isim vermek istemiyorum ama hangi Vanlıya sorarsanız, burada kim köşeyi döndü, hemen o aileyi adres olarak gösteriyorlar. Köşe dönenlerin partisi demiştim ya, Vanlılar kendilerine sorsunlar, ben doğruyu mu söylüyorum, yanlışı mı söylüyorum? Ben doğruyu söylüyorsam Vanlılar seçim sırasında şapkalarını koyup düşünsünler. Eğer Vanlı ilerlememişse gerilemişse, Van’ın yaylalarında hayvan kalmadı, koyun kalmadı. Van’da son dört yılda 58 yurttaş öldürülmüş sınır ticareti sırasında, kaçak. Hayvan sırtında mazot getiriyor veya kaçak et getiriyor. Van’a kaçak et gelir mi arkadaşlar? Van, bir dönem canlı hayvan ihraç ederdi Ortadoğu’ya, ama Van’ı bu hâle getirdiler. Şimdi Van’ı bu hâle getirmişler Van’dan oy bekliyorlar. Vanlı kardeşlerime söylüyorum. Düşünün, elinizi vicdanınıza koyun ve tekrar düşünün. Siz Van’da canlı hayvan ihraç eden bir kentte yaşarken, nasıl oluyor da Van, şimdi İran’dan kaçak et getiriyor? Ve sizin kardeşleriniz öldürülüyor. Kaçak mazot geliyor, niye sınır ticareti açılmıyor? Engel mi var? Hayır. Birilerinin işine gelmediği için.

Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakanın bir özelliği var, biliyorsunuz Doğu ve Güneydoğu için onun geliştirdiği proje hapishane yapmaktır, Diyarbakır’da bu sözü vermişti. Diyarbakır dışında Van’da da bu sözü vermiş. Vanlılar için iki yeni hapishane yapılıyor, hayırlı olsun. Herkes fabrika bekler, o, Van’a yeni hapishane yapıyormuş. Ve Van, Millî Eğitimde de gerilemiş, 75’inci sıraya kadar düşmüş arkadaşlar. Eğitimde Türkiye ortalamasında, bakın, öğretmen başına 22 öğrenci düşerken, Van’da 31 öğrenci düşüyor. 2010 üniversiteye girişte 62’nci sıradan Van 69’uncu sıraya gerilemiş. Bunu ben söylemiyorum, devletin rakamları söylüyor, bunlar kayıt dışı değil, kayıtlı. Ama gelinen nokta şu: Van, Vanlı bir Millî Eğitim Bakanı aldı, ama Millî Eğitimde Van geriledi. Peki, Van’da Millî Eğitim geriledi de Van’da kim ilerledi? Onu Vanlıların düşünmesi lazım.

Ve Bahçesaraylılar geldi. Biliyorsunuz özel bir yasa var, terörden dolayı zarara uğrayanların zararı hükümet tarafından, devlet tarafından karşılanıyor. Zararını almak isteyenler yönetim tarafından neredeyse terörist ilan edilmiş. Diyorlar ki “Biz şehit verdik. Kardeşlerimiz, amcalarımız şehit oldu. Terörden zarar gördük, zararımızı ödeyin.” “Ödemeyiz.” Ama bir AKP milletvekilinin yakınlarına tamamı ödenmiş. İsimleri var ve yazan bir memur var, “Memur olmadığım için ismimi vermeyin” diyor. “Terör yüzünden Sindüz Yaylasını terk ettik, şehitler verdik. Zararımız karşılansın diye devletten talepte bulunduk ancak bir kuruş alamadık. Biz alamazken Van milletvekili akrabalarına yüklü miktarda ödemeler yaptırdı.” Bu çite standart niye arkadaşlar? İsterlerse bu mektubu onlara göndeririz ilgilensinler. Terörden ötürü mağdur olacaksınız, kayıplarınız olacak, ama paranızı, hakkınızı alamayacaksınız.

Efendim, bir başka önemli konu daha, onu da ifade edip sözlerimi bitireyim. Her insanın hayatında kusurları olabilir, eksiklikleri olabilir, yanlışları da olabilir, insan olmanın doğal sonucudur, mükemmel insan yoktur. Efendim, ben aile sigortasını açıklarken o kalabalıkta merdivenden indim diye, farklı bir merdivenden indim diye bir Başbakan bunu ağzına alıyor ve eleştiri konusu yapıyor. O kalabalıkta aşağıya ineceksiniz ve acele bir yere yetişeceksiniz. Duran bir merdivenden yönlendirdiler ve süratle aşağıya iniyoruz. Şimdi bakın, dediğim gibi, yanlışlarımız olabilir, eksikliklerimiz olabilir, burada bir yanlışlık, bir eksiklik yok, ama ben sormak istiyorum. Sayın Başbakan, sen, bir ata bindin, atı dört kişi tutuyordu… Atı dört kişi tutuyordu, sen o beygirin üstünden düştün biz sana bir şey dedik mi? Sen ilacını aldın veya almadın veya hapının dozunu fazla kaçırdın arabada kaldın, balyozla arabanın camını kırdılar, seni dışarı çıkardılar biz sana bir şey dedik mi? Ve senin bir milletvekilin de gelip seni kurtaran balyozu aldı ve gazetecilere poz verdi. İstanbul kadın kollarının bir programı yapılıyor, kimlik dağıtım toplantısı, giderken kabloya takılıyorsun düşmemek için seni zor yakalıyorlar bir şey söyledik mi? Hayır. İnsani şeydir, bunlar olabilir. Futbol oynarken sağ kolunu kırdın, benim bildiğim top ayakla oynanır, nasıl kırdın sen bunu? Senin milletvekillerin çıktı, sen bir harita gösterdin yanlış haritaya alkış tuttular ne yaptın? Ve senin bir bakanın çıktı, “Hz. Muhammed’e dedim ki” diye cümleye başladı, sonra yüzünü kapattı biz bir şey söyledik mi? Ve yine bir bakanın helikopterden inince pervaneye doğru gitti, zor yakaladılar “yanlış yere gidiyorsun” diye, bir şey söyledik mi? Hayır. Ve senin korumalarından bazıları arabalarını çaldırdılar. Şimdi bu kazalar ortadayken, benim bindiğim merdiveni diline doluyorsun. İnsanda biraz ahlak olur, sen Başbakansın, ahlak olur, insan biraz adam olur. Dürüst olur, delikanlı olur, sen Kasımpaşa’yı da perişan ettin.

Ve bütün bunların üzerine, efendim neymiş, ben Van Denizi demişim. Dünyadan bu kadar habersiz, kendi ülkesinden bu kadar habersiz bir Başbakanı, samimi söylüyorum, ilk kez görüyorum. Ya, Vanlılar zaten Van’a zaten “Van Denizi” derler, senin haberin yoksa ben ne yapayım. Açın Van Valiliğinin İnternet sitesini orada görürsünüz “Van Denizi” diye yazar. 19-23 Haziran 2010 tarihleri arasında Van Valiliği tarafından Van Denizi Su Sporları Şenliği düzenlendi. 9 Ocak 2008’de 4 AKP milletvekili bir araştırma önergesi veriyorlar. Önerge şöyle başlıyor: “Van Gölü bölgenin can gölü, yöresel adıyla Van Denizi olarak bilinir.” Ben kime ne anlatacağım. Cehalet desem biraz kaba kaçacak, kimyası kesinlikle bozuldu, ondan hiç endişem yok. Ve daha da ilginci, hadi, bunlar milletvekilleri diyelim, Hüseyin Çelik ve Sayın Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, 9 Mayıs’ta Van Denizi kıyı temizliği ile ilgili bir gün düzenliyorlar. Sen onlara da mı sormadın? Ne dedik? Delikanlı olacaksın, adam olacaksın, yiğit olacaksın, ufak işlerle uğraşmayacaksın.

Ve yine demiş ki “Bunlar Van Denizi dediler, bunların kılavuzu kim?” Benim kılavuzum Van halkı, unutmasınlar. Ama senin kılavuzun kim onu ben bilemem. Ülkeyi bu hâle getirdin, az önce rakamları verdim, senin kılavuzun kim çık açık yüreklilikle söyle bakalım. Eğer siz, ülkenizi bilmezseniz, ülkenizin gerçeklerini bilmezseniz… Ki, kaldı ki ben o söyleşide, sohbette diyorum ki Vanlılar buraya Van Denizi derler diyorum, onu da duymazlıktan geliyor beni eleştirecek ya. Şimdi ben merak ediyorum. Her şeyi araştırıyorlar bunlar acaba ne bulabiliriz diye, bula bula Van Denizini buldular. Ne bulursanız bulun, ben bu halka doğruları söylemeye devam edeceğim, tek güvencem halk.

Gelecek hafta buluşmak dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum.