CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN 21 HAZİRAN 2016 TARİHLİ TBMM CHP GRUP TOPLANTISI KONUŞMASI
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “İktidar oldular, dediler ki “Bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bir şeye yaramıyor, bu Yargıtay bir şeye yaramıyor, bu Danıştay bir şeye yaramıyor, biz bunu değiştireceğiz. Biz hukukun üstünlüğünü savunuyoruz, üstünlerin hukukunu değil.” Doğru. Ama yaptıkları tam tersi! Şimdi yeni bir kanun getirdiler; Danıştay’ı, Yargıtay’ı ve Yüksek Seçim Kurulu’nu sıfırlıyorlar. Ancak ve ancak darbe dönemlerinde yapılan bir operasyondur bu.” dedi. CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun TBMM CHP Grup toplantısında yaptığı konuşma şöyle:
Değerli arkadaşlarım, hepinize en içten selamlarımı, sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Bizleri televizyonları başında izleyen saygıdeğer yurttaşlarımıza da Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan sevgilerimizi, saygılarımızı sunuyoruz.
Türkiye’nin gündemi yoğun, bu yoğun gündem içinde belli ana başlıkları alarak ve doğrudan vatandaşı ilgilendiren konuları gündeme getirerek konuşmama başlamak istiyorum.
TURİST GELMEMESİNİN TEMEL NEDENİ TÜRKİYE’NİN DÜNYADA BOZULAN İMAJI
Geçen hafta sonu İstanbul’da turizm sektörünün bileşenleriyle bir araya geldik. Kimsenin ağzını bıçak açmıyor, turizmde çok kötüyüz, turist yok, turist gelmiyor. Pek çok sorunu büyük bir dikkatle dinledim ve bu sorunların nasıl çözülmesi gerektiğini de turizm bileşenlerine anlattım. “Bunlar çözemezler, Ankara’da koltukta oturan beyler bu sorunu çözemezler. Bu sorunu çözmek için halktan birisi olmak lazım, turizmden yana olmak lazım, sanayiciden yana olmak lazım, turistten yana olmak lazım, insanlıktan yana olmak lazım. İnsanlığın ortak kültürüne ve değerlerine önem vermek lazım, onun için bu sorunu ancak CHP çözer.” dedim. “Turist gelmiyor” diyorlar. Evet, turist gelmiyor, oteller turist kaynamıyor. Soru şu; Turist niye gelmiyor? Tarih deseniz var, deniz deseniz var, kum deseniz var, güzel insanlar deseniz var, hepsi var, turist Türkiye’ye niye gelmiyor? Bu sorunun cevabını hep birlikte tartıştık. Turizm sektörünün bileşenleri ortak olarak şu cümleyi çok rahatlıkla kullanıyorlar: Turistin Türkiye’ye gelmemesinin temel nedeni Türkiye’nin dünyada bozulan imajı. Türkiye çağdaş bir ülke görünmüyor, Türkiye insan haklarına saygılı değil, Türkiye’de hukukun üstünlüğü yok, Türkiye’de demokrasi yok, “Türkiye’de bir dikta yönetimi var. Dikta yönetiminin olduğu yere biz neden gidelim?” diyorlar. Asıl neden, Türkiye’nin bozulan imajı. Hatta şunu söylediler: Batı’ya gidin, herhangi bir ülkede televizyon haberlerini izleyin, bütün haberler Türkiye’nin aleyhine, çünkü Türkiye öyle bir algı yaratmış ki; ki bu algı doğrudur, Türkiye’de insan hakkı ihlalleri var, gazeteciler hapse atılıyor, masum insanlar hapse atılıyor, tutuklanıyor; kişilerin canlarına mallarına el konuyor, hapislere atılıyor, mal varlıklarına el konuluyor. Bütün bunların hepsi Türkiye’de yaşanan gerçekler ve bu gerçekler üzerinden yola çıktığımızda, hadi diyelim ki Rusya’yla kavga ettik, uçağını düşürdük Ruslar gelmiyor. Almanya ile Fransa ile İngiltere ile kavga etmedik, Avrupa Birliği’nin yurttaşlarının tümünü birden karşımıza almadık, niye gelmiyorlar? Türkiye’nin bozulan imajı nedeniyle Türkiye’ye gelmiyorlar.
BU AYDINLAR ELLERİNE BOMBA ALIP EYLEM YAPTILARSA TUTUN HAPSE ATIN
Üzülerek ifade edeyim, Türkiye’nin bozulan imajını düzeltmek değil, tam tersine imajın bozulmasına katkı veriyoruz. Bakın dün, 3 aydın tutuklandı, hapse atıldı. Biri profesör, Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı, hapse atıldı. Bir başkası Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün Türkiye temsilcisi, o da hapse atıldı. Ahmet Nesin de hapse atıldı. Niçin? Terör örgütüne yardım ve yataklık yapmak. Şimdi ben o hâkime sormak isterim: Ya, terör örgütüne yardım ve yataklık yapanları arıyorsan Ankara’da oturuyor bu beyler. Hepsi Ankara’da, hepsi terör örgütüne yardım ve yataklık yaptı.
Hiç endişe etmeyin elbette hesabını soracağız, elbette; demokrasi adına, insan hakları adına elbette hesabını soracağız. Demokrasiyi derinleştirmek, demokrasiyi geliştirmek hepimizin ortak görevidir.
Bu aydınlar ellerine bomba alıp eylem yaptılarsa tutun hapse atın… Eğer bu aydınlar valilere telefon açıp, “Bırakın bu örgütler oralara bomba yığsınlar, ellerinde silahları dağıtsınlar, bunlara dokunmayın” dedilerse tamam, bunları da alın içeriye ama böyle bir şey yok. Siz Türkiye’nin dünyadaki bozulan imajına katkı yapıyorsunuz. Bunlar doğru değil.
CUMHURİYET TARİHİNDE İLK KEZ ESNAF TURİST DUASINA ÇIKTI
Değerli arkadaşlarım, öyle bir hâldeyiz ki… Yıllardır çocukluğumdan beri bilirim, ki ondan önce de mutlaka vardır, insanlar yağmur yağmadığı zaman yağmur duasına çıkarlar. Yağmur yağsın da tarlamızdaki ürün sulansın ve dolayısıyla bereketli olsun, dolayısıyla çoluk çocuğun rızkını sağlayalım derler. Cumhuriyet tarihinde ilk kez yağmur duasından sonra esnaf turist duasına çıktı arkadaşlar “Allah bize turist göndersin” diye. Evet, şaka değil bir gerçek arkadaşlar. Ne diyor? “Esnafın durumu çok kötü, işimiz Allah’a kaldı” diyor.
Sevgili esnaf kardeşim, esnafın durumu çok kötü, ben biliyorum ama seni bu hâle getiren kim? Esnaf kardeşim, sen bu soruyu önce bir kendine sor, vicdanına sor, ramazan ayındayız vicdanına bir sor bakalım seni bu hâle kim getirdi? On dört yıldır iktidardalar, on dört yıldır yönetiyorlar bu ülkeyi. Eskiden turist geliyordu, sen de memnundun, turist de memnundu, ne oldu da birden bire bıçak gibi kesildi bu turistler? Turist keyfine mi gelmiyor? Esnaf kardeşim bu soruyu kendine soracaksın. Duana saygım var, çık; duanı et, saygım var. Senin de geçinmeye hakkın var, senin de çoluk çocuğun var. Sen de çoluk çocuğuna rızk bulmak zorundasın. Bunların tamamına saygım var ama seni bu noktaya getiren bu siyaset kültürüne, bu siyaset anlayışına artık senin de dur, yeter demen lazım. Bunu hep beraber diyeceğiz. Bodrum’a turistler gelmiş, düşünebiliyor musunuz arkadaşlar, sanki ilk kez turist gelmiş diye dükkânların çalışanları turistleri kendi dükkânlarına çekmek için aralarında kavga ediyorlar çünkü başka kimse yok. Üç beş tane turist gelmiş, bulduk bulduk bulmadıysak bir daha arkası gelmeyecek.
YANLIŞ DIŞ POLİTİKA DOĞRUDAN SOKAKTAKİ VATANDAŞI VURDU
Türkiye bu manzaralarla ilk kez karşı karşıya kalıyor değerli arkadaşlarım. Peki, bunu yaratan kimdi? Yanlış dış politika değil miydi? Bu dış politikanın faturasını şimdi esnaf çekiyor mu? Çekiyor. Turizmci çekiyor mu? Çekiyor. Daha geleceğim, çiftçi de çekiyor. Bu yanlış dış politika doğrudan sokaktaki vatandaşı vurdu. Ankara’daki beyler bundan rahatsız mı? Onların keyfi yerinde; bir elleri yağda bir elleri balda, çocuklarının hepsinin işi var. Gemiler deseniz onlarda, han hamam deseniz onlarda. Peki, esnaf kardeşim, sen nasıl siftah edeceksin? Seni düşünen var mı? Sana söz veriyorum söz, CHP dışında sana inanan kimse yok, ben sana inanıyorum.
HÜKÜMET, TÜRKİYE’NİN ÇIKARLARINI KORUMAKTAN UZAK
Bugün gazetelerde haberler var, İsrail’le barışacağız! Bunlar değil miydi atıp tutanlar? Kızdığı zaman “İsrail dölü” diyenler bunlar değil miydi? 2 Ocak 2016, dönemin Başbakanı şunu söylüyor: “İsrail’e muhtacız” Şimdi ben 78 milyon vatandaşıma sesleniyorum: Ne oldu da Türkiye birden bire İsrail’e muhtaç hâle geldi? Türkiye İsrail’e muhtaç hâle gelirken bu ülkeyi yönetenler kimlerdi? Mangalda kül bırakmıyorlardı, “Asarız keseriz” diyorlardı, ne oldu bu hâle geldi? Neden muhtacız? Bütün aydınlara sesleniyorum, ülkesini düşünen bütün aydınlara sesleniyorum: Şu andaki Hükümet, Türkiye’nin çıkarlarını korumaktan uzak bu hükümettir. En zayıf halkadadır, en zayıf dönemindedir ve Türkiye’nin çıkarlarını çok rahat bir şekilde kendi geleceği için pazarlayabilecek konumdadır. Herkes bunu böyle bilsin.
BIRAKMIŞLAR TÜRKİYE’Yİ BAŞKA ÜLKELERDEN TOPRAK KİRALAYACAKLAR
Turizmcinin derdi var, esnafın da derdi var, peki çiftçinin derdi? Çiftçi, hadi yağmur duasına çıktı, güzel, bereketli yağmurlar bu sene geldi mi? Evet, geldi. Ürün? Ürün de fena değil, bazı ürünlerde biraz düşme var ama sonuçta, ekti ve karşılığını bir şekliyle almak istiyor. Bakın değerli arkadaşlarım, bir şeyi hatırlatmak isterim. Bu Hükümet, sabah, öğle, akşam -açın televizyonu- reform paketi açıklıyor, her seferinde reform paketi. Peki, bu reform paketlerinden vatandaş ne elde etti Allah aşkına? Esnafın derdi var mı? Var. Çiftçinin derdi var mı? Var. Sanayicinin derdi var mı? Var. Turizmcinin derdi var mı? Var. 6 milyon işsiz var. 17 milyon fakir var. Peki, bu reform paketleriyle ne oluyor? Komik bir şey anlatacağım, gerçekten gülünç bir şey ama bütün çitçi kardeşlerim beni dikkatle dinlesinler.
Bakın değerli arkadaşlar, 13 Haziran 2016, Hükümet sözcüsü açıklama yapıyor, reform paketini açıklıyor, kullandığı cümlelerden birisi de şu: “Türkiye yurt dışında verimli tarım arazisi kiralayacak.” Bir daha okuyorum, size komik gelebilir, inanmayabilirsiniz ama Hükümetin reform paketinde vardı: “Türkiye yurt dışında verimli tarım arazisi kiralayacak.” Sayın Nurettin Canikli televizyona çıktı ve bunu söyledi. Şimdi ben çiftçilere sormak istiyorum: Allah aşkına siz bütün tarlalarınızı ektiniz mi? Yani ekilecek yer kalmadı, ürünler tamamen tüketildi, Türkiye’nin ihtiyacı var, gideceğiz yurt dışına başka devletlerden toprak kiralayacağız, orada ekeceğiz, Türkiye’ye getireceğiz. Ya, emin olun, vallahi kimsenin aklına böyle bir şey gelmez. Allah akıl fikir versin. Bunların “Reform” dediği bu! Sen, bu ülkede son on dört yılda 2 Trakya büyüklüğünde alanın ekilmediğini bilmiyor musun? 2 Trakya büyüklüğünde alan Türkiye’de ekilmiyor çünkü çiftçi ekiyor, ektiğinin karşılığını alamıyor. Zarar ediyor. Niye zarar ediyorum? Karşılığını alamıyorum, o zaman ekmeyeyim diyor ve ekmiyor. Siz bırakmışsınız Türkiye’yi başka ülkelere bir şeyler yapıyorsunuz, toprak kiralayacaksınız. Aslında amaçları şu: Malı götürecekler de bu malı götürürken bir kılıf bulmak lazım. Yandaşlara diyecekleri ki “Git Afrika’dan, şu ülkeden bir toprak kirala. Kaça kiraladın? 10 lira. Ben sana 500 lira vereceğim, yarı yarıya bölüşürüz biz bunu.” Yapmak istedikleri bu yani fakir fukaranın cebinden parayı nasıl yürüteceğiz, bunun yolunu araştırıyorlar. Yoksa ne olacak; toprak var, güneş var, çiftçi var, her şeyimiz var, ekilmiyor, dışarıdan ithal ediyoruz. Şimdi diyorlar ki “Gidip yurt dışında biz kendimiz üreteceğiz.” Bunu kimse unutmasın değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım, çiftçi kardeşim yine unutmasın. Bu Hükümet senin çıkarlarını savunan bir hükümet değildir. On dört yıldır Türkiye’yi yönetenler, çiftçinin çıkarlarını savunanlar değil. Örnek mi istiyorsun? Sana çok açık, çok net bir örnek vereceğim. Türkiye’nin Tarım Bakanı Fransa tarımına yaptığı katkılar nedeniyle şövalye madalyası aldı. Şaka gibi değil mi? İnanamıyorsun değil mi? Açar bakarsın, sorarsın, Bakanlığın kendi İnternet sitesine de kondu. Evet, Türkiye’nin Tarım Bakanı Fransa tarımına yaptığı katkılar nedeniyle Fransa’da şövalye madalyası aldı çünkü Türkiye tarımına yapacağı hiçbir katkı yok bunun. Bunu öğren kardeşim. Sandığı giderken düşün kardeşim. Sandığa giderken vicdanına sor kardeşim. Sandığa giderken CHP dışında bizi düşünen başka bir parti yoktur, söyle kardeşim.
ÇİFTÇİNİN HAKKINI DEĞİL, ELEKTRİK ŞİRKETLERİNİN HAKKINI KORUYORLAR
Bakın daha komik şeyler anlatacağım size. Çiftçi ürününü ekiyor, teşvik verilecek, prim veriliyor çiftçiye yani ben-on kuruş prim, dönüm başına ufak paralar veriliyor. Nasıl alacak çiftçi bu primi? Devlet götürüp bankaya yatırıyor “Git, oradan primini al” diyor. Primini almaya gidiyor, banka tak diye komisyonunu kesiyor. Ya, bir şey olmadı ki, bir ticari faaliyet yok ki sen komisyon kesiyorsun. Ne var? Hiçbir şey yok. Devletten alacağın var, alacağını alıyorsun ama komisyon kesiliyor. Hükümetten buna müdahale var mı? Hükümetten hiçbir müdahale yok. Adam ne yapsın “Lanet olsun, kes kardeşim komisyonu, bari üstünü bana ver” diyor. Ama hemen vermiyor bunu banka. Banka “Bir dakika, senin elektrik borcun var mı, yok mu git şirketten bir yazı getir elektrik borcun yoktur diye. Elektrik borcun yoktur diye yazı getirirsen sana primi ödeyeceğim komisyonu kestikten sonra. Eğer getirmezsen, borcun varsa kusura bakma paran bloke, önce git o borcunu yatır, ondan sonra gel.” diyor. Ya, devlet bunu yapar mı? Hükümet bunu yapar mı, yapabilir mi? Sen çiftçinin hakkını mı koruyacaksın, elektrik şirketlerinin hakkını mı koruyacaksın? Varsa bir borcu çiftçi gider öder borcunu. Sen, malı ekmiş, onun karşılığında bir teşvik veriyorsun ama onu da sınırlıyorsun. Bunu bütün çiftçi kardeşlerimin unutmaması gerekir değerli arkadaşlarım.
Bakın Haziran’ın sonuna geliyoruz, buğday biçildi. Toprak Mahsulleri Ofisi henüz daha fiyatını açıklamış değil. Şimdi ben çiftçi kardeşlerime sesleniyorum. Onlara Toprak Mahsulleri Kanunu’nun amacı nedir, neden Toprak Mahsulleri Kurumu kuruldu, kanundan onun gerekçesini okuyorum, şöyle diyor: “Yurtta hububat fiyatlarının üreticiler yönünden normalin altına düşmesini ve tüketici halk aleyhine anormal derecede yükselmesini önlemek, bu ürünlerin piyasasını düzenleyici tedbirleri almaktır” diyor, Toprak Mahsulleri Ofisinin görevi. Yani üreticinin fiyatı çok düşmeyecek, aracılar dolayısıyla da tüketici çok pahalı malı almayacak diyor, fiyat dengesini Toprak Mahsulleri Ofisi kuracak diyor. Ekinler ekildi, Toprak Mahsulleri Ofisi niçin fiyat belirlemiyor? Bakın, Ziraat Odalarının yaptığı bir çalışma. Sulu arazide buğdayın maliyeti 95 kuruş, kuru arazide buğdayın maliyeti 105 kuruş. Şu anda neredeyse 80 kuruşun altına indi ve henüz fiyat açıklanmış değil.
Değerli arkadaşlarım, çiftçi kardeşlerim belki der ki, “Ya bunları biz biliyoruz, zaten her gün yaşıyoruz. Siz iktidara geldiğinizde ne yapacaksınız?” Yapacağımızı sen çok iyi biliyorsun kardeşim. Sana prim verildiği zaman banka kesinlikle CHP iktidarında komisyon kesmeyecek. O parayı ananın ak sütü gibi alacaksın.
İki: Prim alacağını başka borcu var mıdır, yok mudur diye bloke ettirmeyeceğiz. Paranı gidip alacaksın. Hiçbir şekilde buna izin vermeyeceğiz.
Üç: Tarım Kanunu’nun 21’inci maddesi diyor ki “Milli gelirin yüzde 1’i oranında çiftçiye destek verilir.” Şu ana kadar bu hiç sağlanmadı. Senin bu hükümetlerden 50 milyar lira alacağın var, 50 katrilyon lira. Biz sana yüzde 1’i her yıl vereceğiz, kanunun gereğini yerine getireceğiz.
Hiç endişe etme her köyde mutlaka bir ziraatçı olacak veya bir veteriner alacak, sana hizmet edecek. Bunu da sağlayacağız, hem ziraatçılara iş bulacağız hem tarımın daha verimli olmasını sağlayacağız hem de hayvan besicilerine de her türlü bilgi desteğini sağlamış olacağız. Alacağın prim hangi ürün için kaç lira prim ödeneceğini devlet bir yıl önceden açıklayacak yani CHP iktidarında biz bir yıl önceden açıklayacağız. Sen hangi ürünü ekeceksen göreceksin, ona göre kararını vereceksin.
6 MİLYON İŞSİZİMİZ VAR, BU RAKAM ARTACAK
Değerli arkadaşlarım, çiftçiler böyle, sadece çiftçiler mi sorunlu? Turizmciler mi sorunlu? Esnaf mı sorunlu? Hayır. 6 milyon işsizimiz var, bu rakam artacak. Turizm sektörü nedeniyle turizm bileşenlerinin söylediği ortak bir şey var: 500 bin gencimiz işsiz kaldı, 500 bin çocuğumuz. Zaten 17 milyon fakirimiz var. Bu mu sadece? Hayır. Her gün şehitlerimiz geliyor, terör azdı gidiyor.
14 İLE SİLAH GÖMÜLÜRKEN İKTİDARDA KİM VARDI
Değerli arkadaşlarım, havuz medyası dediğimiz bir medya var biliyorsunuz. Havuz medyasının koordinatörü de biliyorsunuz Milyon Ali, affedersiniz Binali. O da bu işin koordinatörü. Şimdi, geçen gün baktım, bir gazete, havuz medyasından bir gazete başlık atmış, diyor ki: “17 ile silah gömüldü. 287 terörist keşif için Türkiye’ye gönderildi.” Peki kardeşim, bu 14 ile silah gömüldüyse iktidarda kim vardı? AKP’nin şöyle bir özelliği var: Sanki dün iktidara gelmiş de ondan önce başka bir iktidar varmış, onları karalayarak kendisine yeni bir yol açıyor, medyayı da böyle kullanıyor. 14 ile silah gömülürken –kardeşim- bu ülkede yönetici kimdi? Vali kimdi? Kaymakam kimdi? Emniyet müdürü kimdi? Bakan kimdi? Başbakan kimdi? Cumhurbaşkanı kimdi? Sen bunu soracaksın. Terör örgütüyle masaya oturan kimdi? Valilere “Aman bunlara dokunmayın” diyen kimdi? Binali Bey bir açıklama yapıyor bugün, diyor ki: “Bazı belediyeler terör örgütlerine lojistik destek yapıyorlardı.” İyi de onlar lojistik desteği yaparlarken iktidarda kim vardı? Senin yeni haberin oldu? Devletin arşivlerine gir, dünya kadar bilgi var orada. Onları görmedin, valiye talimat verdin “Sakın bunlara dokunmayın” dedin. “200 ton bomba şehirlere yerleştirdiler” diye söyleyen AKP Genel Başkan Yardımcısı. Kimdi iktidar? Bunlar değil miydi? Şimdi kalkmışlar gerekçe arıyorlar, acaba bu suçu kime yıkarız diye. Önünüzde kitapçıklar var. Her arkadaşım o kitapçıklara baksın, her arkadaşım onları okusun terör örgütlerine kim yardım ve yataklık yapıyor. Çok açık, çok net bütün delilleriyle, bilgileriyle o kitapta var, devletin arşivlerinde de bunlardan daha fazlası var.
“İLLA BEN BAŞKAN OLACAĞIM” DİYOR
Peki, biz bunları yapıyoruz, bunları söylüyoruz, vatandaşın derdi var diyoruz, terör bir taraftan, işsizlik bir taraftan, yoksulluk bir taraftan diyoruz ama birisinin derdi hiç değişmiyor “İlla ben başkan olacağım” diyor. Vatandaş mı? Önemli değil. İşsizlik mi? Hiç önemli değil. Efendim, terör. Hiç önemli değil. Nedir önemli olan? “Beni başkan yapın.” Kardeşim, seni başkan yapmayacağız… Yapmayacağız! Efendim, Amerikan tipi başkanlık! Getirin.
İki soru sordum, eyalet sistemine ne diyorsun? Amerika’da eyalet var, orada parlamentolar var, her parlamentonun ayrı yasaları var, ne diyorsun? “Biz üniter devletiz” diyor. “Bunu Mısır’daki Sağır Sultan da duydu” diyor. Mısır’daki Sağır Sultan duydu da senin kafanın arkasında başka şeyler var, biz onu biliyoruz. Şimdi, sen çark etme. Sen, Amerikan Başkanlık sistemini eğer getireceksen sana üç soru daha soruyorum.
Bir: Orada Milletvekilleri kürsüye çıkar istedikleri kadar konuşurlar yani süre kısıtlaması yoktur. Milletvekili halkın kürsüsüne çıkar istediği kadar konuşur ve anlatır bunu. Örnek vereyim. Amerika’da 1957 yılında bir senatör kürsüye çıkıyor 24 saat 18 dakika konuşuyor. Demokrasi budur işte. Çıkacağım, konuşacağım. Milletin derdi mi? Dertli, “Anlatacağım” diyor. “Hayır, beş dakikadan fazla konuşamazsın” diyorlar. Ya, millet dertli. “Olsun, ne milletin derdi, geç onları” diyorlar. Bunu kabul ediyor musun, etmiyor musun Binali Bey? Soruyorum.
İki: Amerika Birleşik Devletleri’nde yargı bağımsızlığı var, yargının tarafsızlığı var. Öyle başkan geldi, Yargıtay üyeleri ayağa kalksınlar, hep beraber alkışlasınlar böyle bir şey yok orada çünkü orada, hâkim çok iyi bilir ki bir gün gelir bunlar benim karşıma çıkarlar ve orada da ben tarafsızlığımı korumak zorundayım. Şimdiden alkışlarsam yarın suçlu olarak veya sanık olarak önüme geldiğinde ben tarafsızlığımı kaybetmiş olurum. Bu kadar yüksek ahlaki değerlere sahiptirler Amerika’daki yargıçlar. Şimdi sen, böyle bir sistem getirecek misin, getirmeyecek misin? Ayrıca, başkan, yüksek mahkemeye yargıç atarken senato kararı kesinleşmeden atama yapamıyor. Bu modeli getirecek misin, getirmeyecek misin? Sadece o da değil. Büyükelçileri atarken senatonun onayı olmadan büyükelçi atayamıyor. Sen istediğin gibi yirmi dört saatte istediğin yere büyükelçi atıyorsun. Bu modeli getirecek misin, getirmeyecek misin?
Üçüncü soru: Amerika’da başkan başkanlık sarayında oturur yani Beyaz Saray’da oturur. Kirasını öder, yediği yemeğin faturasını da öder, evine misafir geldiğinde beş yıldızlı bir otelin tarifesi üzerinden o misafirlerine ikram ettiği yemeğin bedelini de öder yani şeffaftır yani Amerikan halkı her kuruş verginin hesabını sorar. Şimdi ben soruyorum Binali Bey’e: Sen bu modeli Türkiye’ye getirecek misin, getirmeyecek misin? Getirirsen, vallahi bir gün Saray’da kalmaz, bir gün kalmaz, derhal terk eder. 1 100 küsur odalı sarayın kirası herhâlde çok ucuz değildir. Getirecek misin bunları Binali Bey?
VATANDAŞ BORÇ BATAĞINDA
Vatandaşın derdi… Vatandaş kredi borcunda boğulmuş vaziyette. Size sadece rakamları vereceğim. 2002’de, hani bu ekonomik kriz sonrası kurulan hükümet; 2002’de ekonomik kriz vardı, vatandaş perişandı, yazarkasalar atılıyordu, o dönemde vatandaşın kredi kartı ve tüketici kredisi borcu 6 milyar 605 milyon liraydı. Eski parayla 6 katrilyon lira idi… Haziran 2016 rakamını veriyorum: 6 katrilyon değil; bazı vatandaşlar belki diyecekler ki, “Ekonomi çok iyiydi, güllük gülistanlıktır, on dört yıldır bir elimiz yağda bir elimiz balda, borç yok.” Arkadaşlar, Haziran 2016 itibarıyla vatandaşın borcu 394 katrilyon liraya çıkmış vaziyette, 6 katrilyondan 394 katrilyon liraya çıkmış vatandaşın kredi kartı ve tüketici kredisi borcu. Vatandaş siyasetle fazla ilgilenmiyor? Akşam eve nasıl gideceğini bilmiyor, sofraya neyi getireceğini bilmiyor, borç batağında. İcra yoluyla takipler: 2002’de 278 milyon liraydı yani eski parayla 278 trilyon liraydı. Geliyorum 2016 yılı Haziran ayına, 18 milyar 274 milyon lira yani 18 katrilyon 274 trilyon liraya çıkmış icra dairelerindeki dosyalar.
Faiz, faize karşılar ya bunlar, ödenen faizi söylüyorum: 2008’den 2016’ya sekiz yılda vatandaşın bankalara ödediği faizin miktarı 239 milyar 100 milyon lira yani 239 katrilyon 100 trilyon lira, vatandaşın bankalara ödediği faiz. Şimdi ben sevgili vatandaşlarıma sormak istiyorum: Seni bu cenderenin içine kim aldı? AKP’nin havuz medyasının televizyonlarını izliyorsun, gazetelerini okuyorsun, güllük gülistanlık bir tablo çiziyorlar. Allah aşkına bu 239 katrilyon lira faizi bu ülkede kim ödedi ya? Nasıl bir cenderedir bu? Nasıl bir insafsızlıktır bu? Bunun hesabının sorulması lazım.
CHP İKTİDARINDA İLK ÇIKARACAĞIMIZ KANUN, SİYASİ AHLAK YASASI OLACAK
Diyeceksiniz ki, “Siz ne yapacaksınız?” CHP iktidarında ilk çıkaracağımız kanun, bir numaralı kanun siyasi ahlak kanunu olacak, siyasette ahlakı getireceğiz. Ahlakı getireceğiz ki tükettiğimiz ya da harcadığımız her kuruşun hesabını bu millete verelim. Bunlar ceplerine çalıştılar, cepleri için çalışıyorlar. Biz söz veriyoruz, bu ülkenin insanları için çalışacağız, halkımız için çalışacağız, çocuklarımız için çalışacağız, vatanımız, bayrağımız için çalışacağız. Her kuruşun hesabını vereceğiz bu millete. Birileri oturduğu sarayın hesabını veremiyor. Bu, bu millete ihanettir. Milletin parasıyla yapıldı bu saray. Oturduğu sarayın maliyetini gizliyor. Biz, harcadığımız her kuruşun hesabını vereceğiz. Her kuruşun hesabını vermeyi namus borcu kabul edeceğiz çünkü biz kul hakkı yemeyiz, bunlar yerler. Kul hakkıyla başladık, biz kul hakkı yemeyiz ama bunlar yerler. Haramzadelerde ahlak yoktur, ahlak farklı bir şeydir. Ahlaklı insan adil insandır. Ahlaklı insan insan haklarına saygılı insandır. Ahlaklı insan toplumun değerlerine saygılı insandır. Ahlaklı insan hiç kimsenin kimliğiyle, hiç kimsenin yaşam tarzıyla, hiç kimsenin inancıyla oynamaz ve hiç kimseyi ötekileştirmez, ahlak bu kadar değerli bir kavramdır. Ahlak, adalet üzerinde büyür. Adalet güçlendikçe ahlaki temeller ve ahlak da toplumda o kadar beğeni kazanır, yer yapar ve kökleşir. Şimdi, adalet sisteminin dibine dinamit koymaya başladılar, adalet sisteminin temeline.
BİR GECEDE 160 KİŞİYİ YARGITAY’A TAYİN ETTİLER
Vatandaşlarım şimdi dikkatle dinlesinler. İktidar oldular, dediler ki “Bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bir şeye yaramıyor, bu Yargıtay bir şeye yaramıyor, bu Danıştay bir şeye yaramıyor, biz bunu değiştireceğiz.” Dedik ki, “Yanlış yapıyorsunuz.” “Hayır, değiştireceğiz” dediler ve değiştirdiler. Meydanlara çıktılar, defalarca söylediler “Biz hukukun üstünlüğünü savunuyoruz, üstünlerin hukukunu değil.” Doğru. Ama yaptıkları tam tersi! Şimdi, yeni bir kanun getiriyorlar, getirdiler, komisyondan geçti. Danıştay’ı, Yargıtay’ı ve Yüksek Seçim Kurulu’nu sıfırlıyorlar. Ancak ve ancak darbe dönemlerinde yapılan bir operasyondur bu. 12 Eylül darbecilerinin dahi aklına gelmemiştir bu. Hitlerin, Mussolini’nin, Pinochet’nin yaptığı bir yöntemdir bu. Bunu yapanlar tarihe baksınlar, tarihte Hitler nerede, Pinochet nerede, Mussolini nerede? Aynı akıbete uğrayacaklardır bunlar, aynı yere gidecekler, tarihin çöp sepetine gideceklerdir bunlar. Ahlak erozyona uğradı. Her türlü ahlaksızlığı görebilirsiniz. Yalan, iftira, ne derseniz var bunlarda, haram yeme, malı götürme, her türlü ahlaksızlığı görebilirsiniz. Oysa bizim dinimiz ahlak üzerinde yücelen bir dindir. Sevgili Peygamber’imiz “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” der. Ahlak bu kadar güzel bir kavramdır. Ahlakı tümüyle yozlaştırdılar. “Yargıyı düzelteceğiz” diyorlar. Bir gecede 160 kişiyi Yargıtay’a tayin ettiler. Şu kürsüden bağırdım, yargıya militanları yerleştiriyoruz yazıktır, günahtır diye. “Hayır, siz bilmiyorsunuz. Biz çok daha iyi biliyoruz. Yanlış yapan biz değiliz, sizsiniz” dediler.
Değerli arkadaşlarım, devlette liyakat sistemini çökerttiler yani işi ehline verme sistemini çökerttiler. “Bizim partiliyse hiç önemli değil!” Ya, bu konuyu bilmez “Hiç önemli değil, yeter ki bizim partili olsun, biz bu işi götürürüz” dediler.
NE KADAR UĞRAŞIRSAN UĞRAŞ, YARGININ ÖNÜNE BİR GÜN ÇIKACAKSIN
Değerli arkadaşlarım, yargı için yeni bir paket geldi. Bu paket komisyonda görüşüldü, Anayasa’ya aykırı. Arkadaşlarımız bütün ayrıntılarıyla bunu ifade ettiler Anayasa’ya aykırı olduğunu. Biliyorlar Anayasa’ya aykırı olduğunu ama bir düzenlemeden yararlanıyorlar. Diyorlar ki “Nasıl olsa Anayasa Mahkemesi kararları geriye yürümez. O zaman biz bu değişikliği yaparız, yeni hâkimleri tayin ederiz ve dolayısıyla olay biter. Anayasa Mahkemesi iptal etse de hiçbir şey olmaz” diyorlar. Bu, hukuka karşı hiledir arkadaşlar. Hukuk, hileyi kabul etmez, etmemelidir de zaten. Eğer hukuku hile üzerine inşa ederseniz bu toplumda ahlaki bir daha yozlaştırmış olursunuz ve yargıyı yürütme organının arka bahçesine dönüştürürsünüz ve toplum adaletten bir şey beklemez.
Ne diyordu çay toplayan vatandaş, Yargıtay Başkanı “Adalete güven yüzde 30’a indi.” Peki, kardeşim, adalete güven yüzde 30’a indiyse sen neden çay toplamaya gittin? Hangi gerekçeyle gittin? Ve neden bu düzenlemeye isyan etmiyorsun sen? Bir liseli öğrenci kadar yüreğin yok senin. Gelip millete dediler ki “Efendim, vatandaşın dosyaları var, bir türlü Yargıtay’dan çıkmıyor, yıllarca dosyalar bekliyor.” 250 olan üye sayısını 516’a çıkardılar. Danıştay’da 95 olan üye sayısını 156’ya çıkardılar. Şimdi tam tersini yapıyorlar. Ya, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu, dün söylediğinin bugün tersini yapıyorsun. Neden? 17-25 Aralık olayları nedeniyle. Malı götürdüler ya, paraları sıfırladılar ya, haram yediler ya, bu haramzadeler yargıyı değiştirerek ileride kendileri için güvenceli bir alan yaratıyorlar. Ne kadar uğraşırsan uğraş yargının önüne bir gün inşallah çıkacaksın ve bu millete hesabını vereceksin.
“BAĞIMSIZ VE TARAFSIZ BİR YARGI DEĞİL, TALİMAT ALAN BİR YARGI İSTİYORUZ” DİYORLAR
Değerli arkadaşlarım, yargıyı yıpratanlar görevini kötüye kullananlardır. Yargıda yanlışlık yok mu? Olabilir. Düzeltebilir miyiz? Elbette düzeltebiliriz. Nasıl düzeltebiliriz? Meşru kurallar, meşru zemin içinde, hukukun üstünlüğünü dikkate alarak düzeltiriz. Nedir hukukun üstünlüğü, nasıl düzeltiriz? Anayasada yanlışlık yapıldı mı? Yapıldı. Değiştirelim mi? Evet, değiştirelim. CHP olarak destek veriyor muyuz? Veriyoruz. Gelin kardeşim, Anayasadan başlayarak yargının bağımsız ve tarafsız olması için elimizden gelen her türlü katkıyı verelim, hukuk içinde düzeltelim, niye hileli yollara başvuruyoruz? Hangi gerekçeyle hileli yollara başvuruyoruz? Bunları düzeltebiliriz. Açık çek veriyoruz. Ama diyorlar ki “Hayır. Biz intikam alacağız” diyorlar. “Biz, bağımsız ve tarafsız bir yargı değil, talimat alan bir yargı istiyoruz” diyorlar. Hitler’in bir danışmanı vardı, adalet danışmanı, bunun ilginç bir sözü var, Dr. Frank şöyle diyor, Almanya’da hâkimlere şöyle söylüyor: “Vereceğiniz her kararda önce kendinize şunu sorunuz: Benim yerimde Führer olsa nasıl karar verirdi?” Yargıyı böyle yapmak istiyorlar. Führer’in kararı gibi, düşüncesi gibi karar vereceksiniz diyor. Führer’in kim olduğunu ben de biliyorum, siz de biliyorsunuz. O diktatör bozuntusunun kim olduğunu ben de biliyorum, siz de biliyorsunuz. Yargıda aksaklık olursa arkadaşlar, yargı kendi içinde düzeltir. Onun mekanizmaları vardır. Bir yargıç diyelim ki rüşvet aldı, yolsuzluk yaptı veya yargıçlıkla bağdaşmayan bir eylemin içine girdi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu var, gönderirsiniz, mesleğine son verirsiniz biter. Bunu yapmıyorsunuz, herkesi sıfırlayacağım, sıfırdan yeniden atayacağım. Niçin? Ben seçeceğim diyor, bunları kabak gibi seçeceğim. Bunlar bizim partili, ben bunları seçeceğim çünkü bunlar ileride ben dersem onu söyleyecekler, nasıl talimat verirsem öyle karar verecekler. Bu, Türkiye’nin bozulan imajına katkı yapıyor ve Türkiye’nin imajını dünyada bozuyor. Dünya şunu söylüyor: Türkiye’de bir dikta yönetimi var. Bu yönetimin getirdiği düzenlemelerden birisi de işte bu yargıyla ilgili düzenlemedir değerli arkadaşlar.
HUKUK MÜCADELEMİZİ VERECEĞİZ VE BUNU ANAYASA MAHKEMESİNE TAŞIYACAĞIZ
Yapılan düzenleme bir hukuki düzenleme değil, tümüyle bir siyasi düzenleme. Yargıyı tamamen yürütme organının arka bahçesine dönüştürme. Biz bu konuda hukuk mücadelemizi vereceğiz ve bunu Anayasa Mahkemesine taşıyacağız. Buradan Anayasa Mahkemesi üyelerine de seslenmek istiyorum: Nasıl Yüksek Seçim Kurulunu kaldırıyorlar, tasfiye ediyorlarsa sizin için de bir kanun gelebilir. Anayasa Mahkemesi kaldırılmıştır denebilir. Anayasa Mahkemesi üyelerini tasfiye edeceğim, yerine yeni üyeler atayacağım diyebilirler. Eğer hukuka karşı yapılan hilenin arkasında durursanız o hile gelir bir gün sizi de bulur ve siz, bu ülkeyi seviyorsanız, sağlıklı, güzel bir hukuk eğitimi almışsanız, toplum vicdanında hukukun gerçekten önemli bir yer almasını istiyorsanız bu yasaya ivedilikle karşı çıkacaksınız. Bu, sizin tarihi görevlerinizden birisidir. Biz size ders veremeyiz, biz size hukuk dersi de vermeyiz ama biz, toplumun taşındığı bu noktaya dikkatinizi çekmek istiyoruz. Türkiye’de demokrasi olmalı, hukukun üstünlüğü olmalı, yargıcın güvencesi, teminatı olmalı, yargı bağımsızlığı olmalı, yargı tarafsızlığı olmalı, yargıç hukukun üstünlüğü kuralları çerçevesinde karar vermeli ve Türkiye Cumhuriyeti’nde görüşü ne olursa olsun her vatandaş evet, Türkiye’de adalet vardır demeli. Bunu sağlayacak olan sizsiniz, biz değiliz.
TÜRKİYE, BİR DİKTA YÖNETİMİNE TESLİM OLMAMALIDIR
Hukukun üstünlüğünün olmadığı, can ve mal güvenliğinin olmadığı bir Türkiye’de 2015’te ne oldu, çok kısa, 69 milyar dolarlık yatırım kaçtı. Doğrudan yabancı sermaye stoku 30 milyar dolar eridi. 44 milyar 500 milyon dolarlık yabancı sermaye fort föy yatırımı ülkeyi terk etti. Kişi başına gelir 10 bin dolarlardan kişi başına gelir 9 bin dolarlara kindi? Türkiye neden en büyük yirmi ülke arasında 14’üncü, 15’inci, 16’ncı sıradayken bu yıl 19’uncu sıraya geriledi? O nedenle bütün vatandaşlarıma açık ve net şu çağrıyı yapıyorum: Ülkeni seviyorsan kardeşim, terörden mustaripsen, çiftçi kardeşim ektiği ürünün karşılığını alamıyorsa, esnaf kardeşim doğru dürüst siftah yapamıyorsan, sevgili anneler çocuklarınızın eğitim sisteminden şikâyetçiyseniz, 2 milyon 700 bin çocuk okula gidemiyor, ilköğretime gidemiyor arkadaşlar, hepimizin oturup yeniden düşünmesi lazım. Hepimizin oturup vicdan sorgulaması yapması lazım. Türkiye, bir dikta yönetimine teslim olmamalıdır. Bunu söylüyorum, hepinize saygılar sunuyorum.