15.06.2010

15 Haziran 2010 tarihli TBMM Grup Konuşması

Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu TBMM’de; “Biz konuşurken Recep Bey gibi camdan değil, candan konuşuyoruz” dedi.

-“Şimdi ışıkları yakıp, ampulü söndürme zamanıdır…”

-“CHP iktidarında yetim hakkı yiyenlerin dosyalarını tekerlekli sandalyeyle değil, kamyonlarla, kamyonetlerle anayasa mahkemesine götüreceğiz. Hesap soracağız”

-”Her şeyi affederiz, kul hakkı yiyenleri affetmeyiz”

-”Derse ki Sayın Başbakan, ‘kim bu kul hakkı yiyenler?’ Etrafına baksın, aynaya baksın; ihaleye fesat karıştıran, naylon faturacı, hayali ihracatçı, siyasette zenginleşmeyi maharet sayanlar kimdir görsün. Bunun lamı cimi yok…”

-“Biz halkımıza hesap vermeyi namuslu bir görev kabul eden siyaset anlayışından geliyoruz”

-”Eleştirilmekten ve hesap vermekten korkarsanız bunun sonu baskıcı rejimdir, korku imparatorluğuna gitmedir, yurttaşın ağzını açmamasıdır, bunun sonu demokrasi değil, faşizmdir”

-”CHP’nin iktidarında bize eleştiren medyaya da hak ve özgürlükleri sonuna kadar tanıyacağız”

-”Toplumun her kesimine baskı uygulanıyor. Eğer siz AKP olarak baskıları, sindirme politikalarını söylediğiniz gibi demokrasi adına, hukuk adına, hak adına, özgürlükler adına yapıyorsanız, alın o hakkı da, özgürlüğü de, demokrasiye de başınıza çalın…”

-”AKP artık Türkiye’yi sağlıklı yönetme gücünü kaybetmiştir. AKP Türkiye için artık bir karabasandır…”

-”Bu hükümet halka hizmet etmek için değil, halka hükmetmek, zulüm uygulamak, halkı baskılamak, onun özgürlüğünü elinden almak için çaba harcar bir konuma gelmiştir”

-“CHP iktidarında köylüler mazotu ÖTV’siz alacak, çiftçinin alın teri de karşılığını bulacak…”

-“AKP iktidarında, bir ikisi hariç, üniversitelerin sesinin çıktığını duydunuz mu? Hukukun askıya alındığı bir düzende, önce hukuk fakültelerinin buna karşı çıkması gerekmez mi?”

-“Emekliler sosyal devletin tapu senedi, varlık nedenidir”

-“Emeklilere sesleniyorum AKP sizi ikinci, sınıf yaptı. Bu ülkenin 2. Sınıf yurttaşı olmayı kabul etmiyorsanız, seçim sandığı önünüze gelecek, CHP’ye oy verin kendinize 1.Sınıf yurttaşlık yolunu açın”

-”Ey emekli, anayasa mahkemesine gidip, aylığınızdan yüzde 1 kesilmesin diye mücadele eden CHP’ye mi güveniyorsun, yoksa aylığından yüzde 1’i kesip seni açlığa mahkum eden AKP’ye mi güveniyorsun?”

-“AKP, emeklinin 18 yaşını dolduran ama evlenmeyen kızının sağlık sigortası primi yatırmaması durumunda sağlık hizmetlerinden yararlanmaması için yasa çıkardı. Allah aşkına, tasarruf için bula bula emeklinin 18 yaşını doldurmuş kızını mı buldunuz? Tasarruf bu mu? İki dolandırıcılığı, yolsuzluğu önleseydiniz bunu karşılardınız. Faturayı niye emeklinin kız çocuğuna çıkarıyorsunuz?”

-”Emekliye verilmeyen milli gelir artışındaki paylar kime gitti, emekli ezildi ama Türkiye’de dolar milyarderi sayısı arttı? Emeklilerimiz bunu da emekli kahvesinde düşünsün”

-”Başbakan geçinemiyorum demişti. Eşleri hariç 9 milyon emeklimiz sormayacak mı; sayın başbakan sen aldığın 10 binle geçinemiyorsun, ben aldığım 500–600 lirayla nasıl geçiniyorum, sen hiç bunu düşündün mü diye?”

-”CHP iktidarında, milli gelir artışından emekli aylıklarına yansıma olacak, sosyal güvenlik destek primini aşamalı olarak kaldıracağız ve intibak yasasını çıkaracağız”

-“Emekli kardeşlerime sesleniyorum: sandık geliyor. Eşleriniz hariç 9 milyon emeklisiniz, eşlerinizi, çocuklarınızı da alın yanınıza ve sandığa gidin. Kendi makûs talihinizi kendi iradenizle kurtarın, Türkiye’yi de aydınlığa çıkarın. Sosyal devleti kuralım, refahı hep beraber tabana yayalım.”

-”Eğer önümüzdeki seçimlerde, emekliler yine AKP’ye oy verirlerse, iki elimiz emeklilerin yakasında olacak”

 -”Sayın Başbakan’ın yaptığı dedikodu üreterek başka partilerin iç işlerine karışarak, suni gündemler üreterek Türkiye’yi gerçek gündeminden koparmaktır”

Genel Başkan Kılıçdaroğlu konuşmasına başlarken, grup toplantısına katılan İstanbul İl Başkanı Berhan Şimşek’i selamladı ve “İstanbul İl Başkanımızdan İstanbul’un tümünü istiyoruz. Değerli hizmetler veren Sayın Gürsel Tekin ile beraber çalıştık, varoşlara girdik. Siz de aynı çabayı göstereceksiniz. Genel merkez olarak biz de size her türlü desteği vereceğiz” dedi.

CHP Grup Genel Kurulu’nda güncel olayları değerlendirirken, “şimdi ışıkları yakıp, ampulü söndürme zamanıdır…” diyen ve konuşması sık sık alkışlarla kesilen Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu şunları söyledi:

Hepinize teşekkür ediyorum. İstanbul İl Başkanımız burada. İstanbul İl Başkanlığından İstanbul’un tümümü istiyoruz. Geçmişte değerli hizmetler veren Sayın Gürsel Tekin’le birlikte çalıştık, varoşlara girdik. Siz de aynı çaba göstereceksiniz. Genel Merkez olarak da biz her türlü desteği vereceğiz Sayın Şimşek.

Değerli milletvekilleri, geçen hafta sonu Tokat ve Amasya’ya gittik. Daha önce yaptığımız gezilerin benzerini yaptık. Turhal’a, Zile’ye gittik ve sonrada Tokat, bizim beklediğimizin de ötesinde bir miting yapmak zorunda kaldık. Amasya’ya gittik. Amasya’da daha önce 90 oy, sonra 148 oy aldığımız ilçeye gittik, Hamamözü’ne. Orada da yurttaşlarımızla sohbet ettik, beraber konuştuk, onların sorunlarını dinledik. Sonra, Suluova, Mecitözü, Çorum’a bağlı, Gümüşhacıköy ve Merzifon’a gittik. Amasya’da yine güzel bir toplantı yaptık, Amasyalılarla buluştuk ve vardığımız kanaat şu: Amasya’da, son sekiz yılda Amasya’nın merkezine AKP tek çivi bile çakmış değil. Yaptığı bir iki yatırım var, onlar da bitmiş değil. Amasya kan kaybediyor, Amasyalı kan kaybediyor. Amasyalılara düşen bir görev var, önümüzdeki seçimlerde Amasya’da halkın iktidarını kurmak.  Amasya’da organize sanayi bölgesinde AKP’den önce 26 fabrika varmış, bugün fabrika sayısı 11’e düşmüş. 3 800 çalışanı var, işçisi var Amasya’da, bugün çalışan sayısı 483’e düşmüş. Ayrıca, Amasya’da organize sanayi bölgesinin büyümesini de hükümet istemiyor. Yapılan bütün girişimlere hükümet izin vermiyor. Yine gördüğümüz tablo, Amasya ve Tokat’ta da gördük, çiftçi gerçekten perişan vaziyette. Hacizli, hapis tehlikesiyle karşı karşıya, icra dosyaları var, elektrik ve banka borçlarının yükü altında ezilmiş durumda. Bu ikisi köylüyü müthiş şekilde tehdit ediyor.

Esnafın da bu süreçte perişan olduğunu biliyoruz. Yine, esnaflar şunu söylediler bize: “Sözde bir sicil affı çıktı ama çıkan af sadece sözde kaldı. Sicil affından yararlanamıyoruz, sicil affı yine Demokles’in kılıcı gibi üstümüzde duruyor.


Tokat’ta, değerli milletvekilleri, miting meydanında bir şeyi seslendirdik. 30 Ekim 2002’de, Sayın Başbakan Tokat’ta şu konuşmayı yapıyor: “Şekerpancarından kotanın, tütündeki yanlışlıkların bizimle kalktığını göreceksiniz. Çiftçi bizimle traktörüne mazot koyacak. Yakın ışıkları, Türkiye boydan boya aydınlansın; yakın ışıkları herkese iş bulalım.” 30 Ekim 2002, söyleyen Recep Tayip Erdoğan.

Şimdi, bir; Tokat’ta ışıklar yakıldı, AKP’ye güven verildi, AKP’ye oy verildi ama şekerpancarından kota kalkmadı, daha da ağır bir kota geldi; tütündeki sorunlar bitmedi, tütün üreticisi perişan edildi. Traktöre konacak mazotu sözde AKP iktidarı sağlayacaktı, dünyanın en pahalı mazotunu siz çiftçiye vermeye kalktınız, hâlâ veriyorsunuz. “Yakın ışıkları, Türkiye boydan boya aydınlansın” deniyor ve “yakın ışıkları biz herkese iş bulalım” deniliyor. Geldiğimiz noktada Tokatlılara bir görev düşüyor. Işıkları yaktılar, şimdi ampulü söndürmenin zamanıdır.

Sayın Başbakan çok sık övünür. “Bizim geçmişte ne söylediğimizi sorgulamak istiyorsanız sorgulayın getirin önümüze koyun. Biz o sözlerin hep arkasında durduk ve verdiğimiz sözleri yerine getirdik” diye. 2002’de Tokat’ta verdiği sözlerden, Sayın Başbakanın dediğini yaptık, bakalım dedik ne kadarını yerine getirmiş. Hiçbirisini yerine getirmiş değil.

Bir başka gerçek daha arkadaşlar. AKP, artık Türkiye’yi sağlıklı yönetme gücünü kaybetmiştir. AKP, Türkiye için artık bir karabasandır. AKP, Türkiye’yi yönetme gücünü kaybetmenin ötesinde günlük kısır tartışmalara mahkûm olan ve halkın gündemini çalarak onun gerçeklerden kopmasını sağlayan bir konuma gelmiştir. Halkın sorunlarından kopmuştur, çözüm de üretemez noktaya gelmiştir. Sayın Başbakanın yaptığı, dedikodu üreterek, başka partilerin iç işlerine karışarak, suni gündemler yaratarak Türkiye’yi gerçek gündeminden koparmaktır. Ama bizim görevimiz var. Biz, Türkiye’nin gündemini halkın önüne her zaman koymaya kararlıyız ve aynı kararlılıkla devam edeceğiz. Bakınız, bir açılım söylemiyle başladılar, açılımdan bu yana verdiğimiz şehit sayısı 118. Son olarak, terörle mücadele eden kocasını yalnız bırakmamak için, o zor koşullarda eşinin yanında olan Pınar Akdağ’ın şehit edilmesi de hepimizin, milletimizin yüreğini burktu.  Öyle bir noktaya geldik ki neredeyse Sayın Başbakan şehitleri suçlayacak. Akılla mantıkla bağdaşır yönü yok bunun. Diyorum ya, zemin kaybediliyor, zemin kayıyor, zemin kaybettikçe AKP daha baskıcı bir hâl almaya başladı.

Son bir ayda kömür ocaklarında yitirdiğimiz işçilerimizin sayısı 31, 2’sinin cesedine hâlâ ulaşılamadı. 21’nci yüzyıldayız, teknolojimiz var ama 2’sin cesedine hâlâ ulaşılamadı. Bu hükümet halka hizmet etmek için değil, halka hükmetmek, zulüm uygulamak, halkı baskılamak, onun özgürlüğünü elinden almak için çaba harcayan bir hükümet konumuna gelmiştir.  Anadolu kaybediyor, Türkiye kan kaybediyor ama feryatlar maalesef özgürce dışarıya yansıtılmıyor. Gittiğimiz toplantılarda, daha doğrusu illerde toplantılar da yapıyoruz, vatandaşlarla buluşuyoruz ama bunun yanında oradaki ticaret odası, sanayi odası, esnaf odası, ziraat odası gibi pek çok kuruluşlarla da bir araya geliyoruz. Doğrudan onların yöneticileriyle bir araya gelerek onların sorunlarını öğrenmeye çalışıyoruz nedir sizlerin derdi diye. Karşılaştığımız tablo nedir biliyor musunuz arkadaşlar? Bizimle konuşmak istiyorlar ve şunu söylüyorlar: “Acaba sizinle yapacağımız konuşmayı medyanın olmadığı bir ortamda yapabilir miyiz?” Şaşırdım. Niye dedik. “Çünkü sizinle konuşur, dertlerimizi anlatırsak ertesi gün vergi denetçileri bizim kapımızın önüne gelir.” Bu baskıyı, biz sadece sanıyorduk ki Ankara’da, İstanbul’da ve medya üzerinde var. Bu baskı Anadolu’nun her tarafında var ve gittikçe de yayılıyor.  Bakın son tipik örneğini bugün bir gazetecimiz kendi köşesinde işlemiş. Bir arkadaşımız kitap yazıyor. Yazdığı kitap dolayısıyla cumhuriyet savcılıkları soruşturma açıyorlar. Hadi, açabilirler diyelim, ama daha önemlisi o kitabı basan yayınevine derhal vergi denetim elemanları gönderiliyor. Bu ne adına yapılıyor? Demokrasi adına, hukuk adına, halk adına, özgürlükler adına yapılıyor bu. Onun için her yerde söyledik, burada da söyleyeceğiz. Eğer siz bunları demokrasi adına, hukuk adına, hak adına, özgürlükler adına yapıyorsanız alın o hakkı da, özgürlüğü de, demokrasiyi de başınıza çalın.  Tam bir korku imparatorluğu yaratmış durumdalar. Vatandaş telefon ediyor. “Efendim, acaba telefonda söyleyebilir miyim?” Nedir sorun? “Bizi dinliyorlar” Nereden çıktı bu? Nasıl oldu bu? Ama buradan yurttaşlarımıza söz veriyoruz. Halkın iktidarında, yani CHP’nin iktidarında özgürlükler sonuna kadar olacak, demokrasi sonuna kadar olacak, haklar sonuna kadar kullanılacak.

Yine CHP’nin iktidarında, bizi eleştiren medyaya da hak ve özgürlükleri sonuna kadar tanıyacağız.  Çünkü biz, halkımıza hesap vermeyi namuslu bir görev kabul eden siyaset anlayışından geliyoruz.  Biz, birileri gibi hesap vermekten korkmuyoruz, eleştirilmekten korkmuyoruz. Eleştirilmekten ve hesap vermekten korkarsanız bunun sonu baskıcı rejimdir, bunun sonu korku imparatorluğuna gitmedir, bunun sonu yurttaşın ağzını açmamasıdır; bunun sonu demokrasi değil, bunun sonu faşizmdir.

Kendi medyanızı yaratacaksınız, kendi gücünüzü oluşturacaksınız, kendi iş adamınızı oluşturacaksınız, bu olmaz, bu yanlıştır; demokrasilerde bunlar olmaz. İş adamları A partisini tutar, B partisini tutar, siz iktidar olarak her iş adamının karşılaştığı engeli kaldıracaksınız. Onun rekabet edebileceği bir ortamı yaratacaksınız. Siyaseti iş dünyasına, medya dünyasına sokmak doğru değildir. Eğer bunu yaparsanız toplumu ayrıştırırsınız. Ayrıştırdığınız içindir ki toplum zaten bu noktaya geldi. Bir birleşelim, entegre olalım, dost olalım, beraber yaşayalım, farklı düşünceler ama özgürlük içinde dile getirelim diyoruz. Onlar, özgürlüğü bile kabul etmiyorlar. Özgürlüğü özgürlük kavramı içine hapsediyorlar ve özgürlüğü, özgürlüğü kullanarak baskı kuruyorlar toplumun üzerinde. Düşünebiliyor musunuz, AKP iktidarı döneminde bir iki üniversite hariç üniversitelerin sesinin çıktığını görüyor musunuz? Hukukun askıya alındığı bir rejimde, bir düzende, bir yapıda, bir iktidarda, önce hukuk fakültelerinin buna karşı çıkması gerekmez mi? Ama her yeri ele geçireceksiniz, her yer, her ortam sadece sizin düşüncelerinizi dinlendirecek ve buna siz buna demokrasi diyeceksiniz, bu doğru değil.

Değerli milletvekilleri, geçen salı günkü konuşmamda ağırlığı tarıma vermiştik, tarımda yaşanan dramları söylemiştik ve CHP olarak tarımda neler yapacağımızı da ifade etmiştik ve şunu bu kürsüden açıkça ifade etmiştik: Halkın iktidarında, yani CHP’nin iktidarında köylü ÖTV’ siz mazotu alacak ve traktörüne koyacaktır.  Çiftçi alın terinin karşılığını alacak. Çıkardıkları yasaya sahip çıkmadılar, o yasaya biz sahip çıkacağız, çiftçinin hak ettiği desteği sonuna kadar vereceğiz.  Ama bugün farklı bir tablo, farklı bir gündemimiz var, bugün emeklilerden söz edeceğiz.

Bakınız, 9 milyonu aşkın emeklimiz var. Eşleriyle beraber 13–15 milyon arasında değişiyor. Emeklilere AKP’nin yaptığı oyunları anlatacağım ve onlara bir şeyler söyleyeceğim. Önce, emekliye bakalım, emekli kimdir? Emekli, gençliğinde çalışan, üreten, alın teri döken, evine helal lokma götüren, çoluk çocuğunu besleyen, zamanı gelince ve şartlar oluşunca da yasaya göre emekli olup aylığını alıp köşesine çekilen kişi demektir. Yaşlılığında huzur içinde torunlarıyla beraber yaşayan kişi demektir emekli, emekli budur. Çalışırken gezmediği, görmediği yerleri emekli olunca gezip görmek, dünyayı görmek, tanımak ister, emekli budur. Ama emekli, bu hakkını birileri lütuf verdi diye kazanmaz. Emekli, emekli olmak için çalışırken primini ödeyen, karşılığını almak isteyen kişidir. Emekli, sosyal devletin tapu senedidir, sosyal devletin varlık nedenidir emekli. Bu açıdan emekliler çok önemlidir. Şimdi, emekliler de diğer vatandaşlar gibi bu ülkede yaşıyorlar. Hiç kimseyi ötekileştirmeyiz derken, emekliyi de ötekileştirmeyeceğiz. Emekliyi de bu ülkenin ikinci sınıf yurttaşı konumuna düşürmeyeceğiz. Emekli de diğer yurttaşlar gibi bu ülkenin birinci sınıf yurttaşıdır diyeceğiz. Ama emeklilere, Adalet ve Kalkınma Partisi, nasıl bir adalet ve nasıl bir kalkınmaysa, emeklileri ikinci sınıf yurttaş konumuna koydu. 5510 sayılı Yasa, 55’inci madde dedi ki, “Emeklilere milli gelir artışından pay verilmeyecek” Ne demek bu? Emeklilerin çocukları çalışıyor, üretiyor, kazanıyor, katma değer yaratıyor, yaratılan katma değerin hakça bölüşülmesi lazım. Ama yasa diyor ki, evet, bölüşeceğiz ama emeklileri şu tarafı alıyorum. Onlar bu ülkenin ikinci sınıf vatandaşı, onlara milli gelir artışından pay vermeyeceğim.

Soru 1: Emekli yurttaşlarıma sesleniyorum. Siz bu ülkenin ikinci sınıf yurttaşı olmayı kabul ediyor musunuz?  Eğer bu ülkenin ikinci sınıf yurttaşı olmayı kabul etmiyorsanız bir yıl sonra seçim sandığı önünüze gelecek, kendinize birinci sınıf yurttaşlık yolunu açın.

Yine emekli kardeşlerime soruyorum: AKP iktidarı döneminde Türkiye’de çok önemli bir gelişme oldu. Diyeceksiniz ki nedir bu önemli gelişme? Türkiye’deki dolar milyarderi sayısı Japonya’yı geçti.

Soru 2: Size verilmeyen o milli gelir artışındaki paylar kime gitti acaba dolar milyarderi sayısı arttı? Bunu da oturun düşünün emekli kahvesinde, bu da ikinci soru.

Biliyorum, Adalet ve Kalkınma Partisi emeklileri sevmiyor, emeklileri dışlamış durumda. Nereden çıktı bu emekliler, ne güzel işimizi götürüyorduk ve neden sevmediğini sorun. Niye emeklileri sevmiyor Adalet ve Kalkınma Partisi? Çünkü AKP, sosyal devleti istemiyor, sosyal devlet kavramı yok. Sosyal devlet nedir? Yaratılan katma değerin hakça bölüşülmesi demektir. Hakça bölüşmeyip birisini ikinci sınıf yurttaş konumuna getirirseniz sosyal devletin dibine dinamiti koymuş olursunuz. O dinamit emeklinin kahvesindedir, emeklinin evindedir; ya patlayacak, ya patlayacak, yani seçim sandığında bu dinamitin yönü de şekli de belli olacak, hep beraber göreceğiz.

Şimdi, AKP, sosyal devlete karşıdır, emekliye karşıdır derken, her hâlde diyeceksiniz bir iki örnek verirsen iyi olur, biz de kahvede konuşuruz bunu. O örnekleri de vereyim. Bakın, bunlar bir yasa çıkardılar. Dediler ki, emekli aylıklarından yüzde 1 sağlık sigortası primi keseceğiz. Bakın, dikkatinizi çekiyorum. Çalışandan değil, emekli aylığından kesilecek diye yasa çıkardılar. Biz itiraz ettik. CHP olarak dedik ki, yaptığınız yanlış. Emekli aylığından kesinti olur mu? İnsaf diye bir şey var. Bu adamcağız çalışırken sağlık sigortası primi ödedi, iş kazası ödedi, meslek hastalığını ödedi, emeklilik sigortasını ödedi, emekli olduktan sonra nasıl istersin bunu? Ne yaptık? Anayasa Mahkemesine gittik. Anayasa Mahkemesi bunu iptal etti. Niye iptal etti? Bu, sosyal devlet ilkesine aykırıdır diye iptal etti. Ne diyor Recep Bey? “Bunlar Anayasa Mahkemesine gidiyorlar” bizi suçluyor. Şimdi, emeklilere soruyorum: Anayasa Mahkemesine gidip senin aylığından yüzde 1 sağlık sigortası primi kesilmesin diye mücadele eden CHP’ye mi güveniyorsun, yoksa aylığından yüzde 1’i kesip seni açlığa mahkûm eden AKP’ye mi güveniyorsun?  Onun için söylüyoruz. Mutlaka emeklimiz, 9 milyon emeklimiz, biri iki değil, bin değil, on değil, 9 milyon emeklimize sesleniyorum ve onların eşlerine sesleniyorum. Biz sizin hakkınızı her yerde ve her ortamda savunduk. Bu örnek yetti mi? Hayır. Bir örnek daha vereceğim size. Şimdi, biliyorsunuz, esnaf ve sanatkârlarımız var; berberimiz var, lokantacımız var, terzimiz var, nalburumuz var, kırtasiyecimiz var, kitapçımız var, hayatın her alanında günlük yaşamımız içinde karşılaştığımız binlerce esnafımız var. Esnafın zaten emekli aylığı çok düşük, çalışıyor, primini ödüyor, sonra emekli zamanı gelince gidip dilekçisini verip emekli oluyor. Ama emekli olduktan sonra dediler ki, “çalışırsan senden yüzde 10 sigorta primi keseriz.” Ama şu hakkı verelim: Bu uygulama AKP’den önce idi, AKP’yle başlamadı, doğruya doğru. Ama bunlar ne yaptılar? Bunlar dediler ki, bu esnaftan kesilen yüzde 10 az, biz bunu yüzde 40 yapacağız ve kanun çıktı. CHP itiraz etti ve Anayasa Mahkemesine gittik. Dedik ki, bir emeklinin aylığının neredeyse yüzde 50’sini kesiyorsunuz. Bunun sosyal devletle ilgisi var mı? Adaletle ilgisi var mı? Hukukla ilgisi var mı? İnsan haklarıyla ilgisiyle var mı? Ne yaptı Anayasa Mahkemesi? Dedi ki, Cumhuriyet Halk Partisi haklıdır, bunu iptal ediyoruz, sen yeni bir düzenleme yap. Şimdi, 9 milyon emekliye ve onların eşlerine bir daha sesleniyorum. Sizin hakkınızı savunan CHP mi sizin yanınızda, yoksa sizin aylığınıza göz koyan AKP mi sizin yanınızda?

Şimdi, AKP’ye göre biz suçluyuz, çünkü biz Anayasa Mahkemesine gittik. Yani emeklinin hakkını koruyacaksın, suçlusun; işçinin hakkını koruyacaksın, suçlusun; köylünün hakkını koruyacaksın, suçlusun; demokrasiyi koruyacaksın, suçlusun; ne zaman suçsuz olursun? Recep Bey konuşur, sen alkışlarsan, diyecek ne kadar konuşuyor, ne güzel alkışlıyor diye.  Dost acı söyler. Biz dostuz emeklilerle. Biz sosyal demokrat bir partiyiz. Emekten yanayız, emekliden yanayız, alın terinden yanayız, ezilmişten yanayız, yoksuldan yanayız. Biz konuşurken Recep Bey gibi camdan değil, candan konuşuyoruz biz.  Onun için diyoruz ki emeklilere, 9 milyon emekliye ve onların eşlerine sesleniyorum. Biz size sahip çıktık, kusura bakmayın ama, sizin önemli bir kitleniz de gidip AKP’ye sahip çıktı. Bu akıl tutulmasını önümüzdeki sandıkta gidermek zorundayız. Kendi hakkına sahip çıkamayan ülkesinin hakkına sahip çıkamaz. O nedenle emeklilere söylüyorum. Emeklilerle ilgili projelerimizi de anlatacağım biraz sonra ama emekli bu toplumda hak ettiği yere gelmek zorundadır ama bize destek verirse gelir. Destek vermezse bilin ki önümüzdeki süreçte emekli bugün içinde bulunduğu koşullardan çok daha kötü koşullara gelecektir, çünkü AKP’nin temel felsefesi budur. Ne kadar çok yoksulluk artarsa, emekli de bir lokma bir hırkaya muhtaç olursa, bir kilo makarnaya, bir kilo bulgura muhtaç olursa o zaman AKP diyecek ki, işte, tam benim istediğim kıvama geldi. Bu kıvama gelmeye emekliler hazır mı? O zaman yapacağımız şey çok açık. Sandık geliyor, ders vermek. Hani, diyordu ya, 2002’te Tokat meydanında “Yakın ışıkları, şunu yapacağız bunu yapacağız…” Millet ışıkları yaktı, sonucunu gördü. Şimdi, o ampulü söndürüp gerçek ışığın nerelerde nasıl olacağını milletin göstermesi lazım.

Şimdi, emekli kardeşlerime çok çarpıcı bir gerçek daha anlatacağım, emekli kardeşlerime bir şey daha anlatacağım, beni iyi dinlesinler. Sayın Başbakan, 3 Mart 2004’te gazeteci Murat Çelik’le bir röportaj yapıyor. Röportaj çok ilginç aslında. Başbakanla sohbet ediyorlar. Başbakana diyorlar ki “Siz ticaretle uğraşıyorsunuz, niye ticaretle uğraşıyorsunuz?” diye. Yani artık Başbakan oldunuz, o işleri bıraksanız. Diyor ki, “Ben ticaret yapmazsam, oradan para kazanmasam bu maaşla geçinemem” diyor. Sayın gazeteci arkadaşımız diyor ki, “Ne kadar maaş alıyorsunuz Sayın Başbakan?” “Milletvekili maaşım artı Başbakan olduğum için ek para, ticaretten kazancım olmasa bununla geçinemem.” Şimdi, 9 milyon emekliye ve onların eşlerine sesleniyorum. Bizim Başbakanımız ve hiçbir başbakan taksi parası ödemez, dolmuş parası ödemez, uçak parası ödemez, okul masrafı, bu başbakanımızın okul masrafı da yok zaten, peki Allah aşkına, bu 9 milyon vatandaş şunu sormayacak mı? Sayın Başbakan, sen aldığın 10 bin lira ile geçinemediğini söylüyorsun, ben 500-600 lirayla nasıl geçiniyorum, sen hiç bunu düşündün mü?  Ve Sayın Başbakan gidiyor Schroder’le “Sizin başbakan ne kadar maaş alıyor, biz ne kadar alıyoruz? Onun aldığı çok fazla, bizim aldığımız çok az” diye bir de dertleniyor. Yani emeklinin içinde bulunduğu duruma bakın, Başbakana bakın. Onun için söylüyorum, bundan camdan konuşuyorlar, candan değil. Bunlar vatandaşı aldatıyorlar. Vatandaşa doğruları söylemiyorlar, vatandaşı kandırıyorlar, kandırdıkları içindir ki vatandaş bu noktada. Şimdi, emekli arkadaşlarımdan bir şey istiyorum. Diyecekler ki, Sayın Başbakan, ilk yurt dışı gezisine çıktığında o ülkenin başbakanına sor bakalım, oradaki emekliler ayda kaç lira para alıyorlar? Öyle değil mi? Sorsun ve millete açıklasın.  Seçimler geliyor, emeklinin önünde iki seçenek var. Bir, emekliler derlerse ki biz bu ülkenin birinci sınıf vatandaşıyız. Bu ülkede yaratılan katma değerden biz de pay almak istiyoruz. Bunun çözümü budur diyorlarsa çözüm, eşittir halkın iktidarı, eşittir Cumhuriyet Halk Partisi, çözüm bu.  Ama emekli kardeşlerimiz diyorlarsa ki, ya, bizim aldığımız emekli aylığı zaten fazla geliyor bize. Yurt dışı, yurt içi gezilerle idare ediyoruz biz bu parayı. Efendim, gül gibi geçinip gidiyoruz. O zaman çözüm de şu: Çözüm, eşittir AKP, eşittir oylarını oraya versinler, bunu da açık söylüyorum. Eğer önümüzdeki seçimlerde yine emekliler gider AKP’ye oy verirlerse, iki elimiz emeklilerin yakasında olacak.  Bunu da çok net söylüyorum.

Sayın Başbakan, biz Anayasa Mahkemesine gidiyoruz diye şikâyetleri var. Efendim, işte, “TOKİ konutlarının altına tekerlek koyarak bunlar Anayasa Mahkemesine gideceklerdi” demiş. Duble yolları rulo yapıp götüreceklerdi demiş. Tabii Başbakan, Türkiye’nin gündeminden koptuğu için ne söyleyeceğinin aslında o da farkında değil. Ama ben şunu söyleyeyim: Sayın Başbakan hiç meraklanmasın. Halkın iktidarında yetim hakkı yiyenlerin dosyalarını tekerlekli sandalyelerle falan değil, onları güzel kamyonlarla, kamyonetlerle Anayasa Mahkemesine götüreceğiz.  Sayın Başbakan şunu unutmasın, kesinlikle unutmasın: Kul hakkı yiyenleri sonuna kadar takip edeceğiz.  Derse ki Başbakan, ya, kim bu kul hakkı yiyenler? Etrafına baksın, aynaya baksın, kalpazan kimdir, ihaleye fesat karıştıran kimdir, naylon faturacı kimdir, hayali ihracatçı kimdir görsün ve siyasette zenginleşmeyi maharet yapanlar kimdir görsün. Onun için diyoruz zaten, kul hakkı yiyenlerden hesap soracağız diye. Bunun lamı cimi yok, her şeyi affederiz, kul hakkı yiyenleri affetmeyeceğiz.

Emekli kardeşlerime bir şey daha söylemek istiyorum. Bununla kalsa yine yetineceğiz. Diyeceğiz ki, hadi ne yapalım, bunu sineye çektik, AKP’ye oy verdik. Bunlar bir şey daha yaptılar. Diyelim ki emeklinin bir kızı var. 18 yaşını doldurdu ama evlenmedi. Diyor ki AKP, kanun çıkardı, 18 yaşını doldurdu. Kusura bakma, sağlık sigortası primini yatırmazsa ben ona sağlık hizmeti vermem. Eskiden böyle miydi? Hayır. Eskiden kız çocuğu evlenmediği sürece anne ve babanın sağlık sigortasından ömür boyu yararlanırdı. Allah aşkına, tasarruf yapa yapa, bula bula emeklinin 18 yaşını doldurmuş, evlenmemiş kız çocuğunda mı buldunuz siz? Alkışlar) Tasarruf bu mu? İki dolandırıcının bedelini alsaydınız bunu yine karşılardınız, iki yolsuzluğu önleseydiniz yine bunu karşılardınız, faturayı niye emeklinin kız çocuğuna çıkarıyorsunuz? Üstelik bu yasa, yani kız çocuklarının anne ve babanın sağlık sigortasından yararlanması 1950’lerden beri böyle. Türkiye’nin koşulları var. Kız çocuklarını doğru dürüst okutmamışız, okula göndermiyoruz. Evlenmedi diyelim, ne olacak? Prim yatır. Nereden yatıracak? Bir de emekli aylığından prim yatıracak ki sağlık hizmeti alsın. Onun için diyorum, bu AKP’de, samimim olarak söylüyorum, insan haklarına saygı diye bir kavram yoktur ve AKP’de yoksulu koruyalım diye bir anlayış yoktur. Bunların anlayışı yoksulu korumak değil, yoksulun yoksulluğunu sömürerek oya dönüştürmektir, buna isyan ediyoruz biz zaten.

Emeklilerin bir beklediği daha var, intibak yasası, ne zaman çıkacak diyorlar? Ben söyleyeyim. AKP iktidar olduğu sürece hayatta çıkarmazlar. Çıkaramazlar, çünkü emekliyi sevmiyorlar ki. Emekliyi ezmek onların hoşuna gidiyor, emekliyi yüceltmek değil, emeklinin onurunu korumak değil. Fazla prim yatırmışım, az aylık alıyorum. Bu haksızlığı kim kaldırabilir? Halktan yana olan bir iktidar kaldırabilir, halkın iktidarı kaldırabilir, Cumhuriyet Halk Partisi kaldırabilir, onu da buradan söylüyorum.

Bunlar, dediğim gibi, yasa çıkardılar, milli gelir artışından emekliye pay verilmez diye. Çünkü malum, emekli dediğiniz nedir ki, ezeceksiniz, bir köşeye atacaksınız, sömüreceksiniz, inançlarıyla oynayacaksınız, etnik kimliğiyle oynayacaksınız, onu kendi tutsağınız hâline getireceksiniz, ondan sonra diyeceksiniz ki gel bana oy ver. Emeklinin uyanması lazım, gerçekleri görmesi lazım, çevresini görmesi lazım, dünyayı görmesi lazım ve Cumhuriyet Halk Partisini görmesi lazım.  Enflasyon oranında pay vereceğiz. Ne kadar? İlk altı ay yüzde 4,62 verdiler. İkinci altı ayda bakalım ne verecekler? Şimdi, ben emekli kardeşlerime bazı rakamlar veriyorum. Kuru soğanda bir yıllık artış yüzde 150, yeşil soğanda yüzde 71, patateste bir yıllık artış yüzde 57,1, marulda bir yıllık artış yüzde 50,2, koyun eti –Alabilirse- yüzde 46,6, sivri biber yüzde 46,3, dana eti –alabilirse- yüzde 44,2. Hadi, pırasa alsın diyelim, pırasada bir yıllık artış yüzde 35, hadi, ıspanak alsın diyelim, ıspanaktaki bir yıllık artış yüzde 31,8; mutfaktaki enflasyon ortalama yüzde 36. Ne diyor Merkez Bankası? Merkez Bankası diyor ki “Gıda enflasyonunda Türkiye Cumhuriyeti dünya ikincisi.” Emekli bunu unutmasın. 4,6 maaşına zam yapıyorlar, mutfaktaki enflasyon yüzde 36, gıda enflasyonunda da dünya ikincisiyiz. Onun için diyorum, AKP emekliyi eziyor. Tasarruf deyince önce aklına emeklinin aylığı geliyor, emeklinin evlenmemiş kızı geliyor. İnsaf diye bir kavram yok bunlarda, çünkü kendileri artık sırça köşkte oturuyorlar. Artık bunlar öyle bir toplumdan koptular ki, toplumun sorunlarına kilitlenmek değil, toplumun sorunlarını bir köşeye bırakmak durumunda kaldılar, suni gündemlerin peşinde gidiyorlar.

Bakın CHP olarak biz şu sözü veriyoruz: 9 milyon emeklimize ve onların eşlerine diyoruz ki, CHP iktidarında kesinlikle milli gelir artışından emekli aylıklarına yansıma olacak, bunun sözünü veriyoruz, bir.

İki: Sosyal güvenlik destek primi, yani emeklinin aylığından çalışırken kesilen sosyal güvenlik destek primini aşamalı olarak kaldıracağız.

Üç: İntibak yasasını çıkaracağız.

Dört: O emeklinin evlenmemiş kız çocuğu, eskiden olduğu gibi, ölünceye kadar anne ve babasının sosyal güvencesi altında olacak.

Konuşmamın başında söyledim, Amasya’daydık diye. Amasya, Ulusal Kurtuluş Savaşı sürecimizde çok önemli bir yer alır. Amasya Tamimini hepiniz bilirsiniz. Amasya Meydanında da söyledik biz bunu. Ne diyor? “Milletin makûs talihini milletin azım ve kararı kurtaracaktır.” Emekliler bizim halkımızın çok önemli bir parçası. Yine onların makûs talihini onların azim ve kararı kurtaracaktır, bunu unutmayalım.  Biz aracıyız, söz veririz, verdiğimiz sözün arkasında dururuz, diğerleri gibi yapmayız. Her şeyi yerinde ve dozunda yaparız. Doğruyu söyleriz, söylediğimizin de hesabını kitabını yaparız, ondan sonra konuşuruz. Onun için emekli kardeşlerime sesleniyorum, sandık geliyor. 9 milyon emeklisiniz. Eşlerinizle beraber sandığa gidin, sadece siz değil, çocuklarınızı da alın yanınıza, çünkü Recep Bey farklı bir şey söyleyebilir, çocuklarınızı da alın yanınıza ve sandığa gidin. Emekliye, yılların alın terine sahip çıkın. Kendi makûs talihinizi kendi iradenizle kurtarın ve toplumu da, Türkiye’yi de aydınlığa çıkarın. Sosyal devleti kuralım, refahı hep beraber tabana yayalım.

Hepinize saygılar sunuyorum.


Gündem'den Öne Çıkan Haberler