11.10.2016

11 Ekim 2016 tarihli TBMM Grup Konuşması

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, TBMM CHP GRUP TOPLANTISINDA KONUŞTU

- DEMOKRASİ İÇİN SAVAŞACAĞIZ 

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Yılmayacağız, mücadele edeceğiz, demokrasi için savaşacağız, Türkiye’deki 1 milyon mağdura, bütün mahzunlara, bütün mazlumlara sahip çıkacağız.” dedi.

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun TBMM CHP Grup Toplantısında yaptığı konuşma şöyle:


Değerli milletvekilleri, saygıdeğer konuklarımız, bizleri televizyonları başında izleyen saygıdeğer yurttaşlarımız; hepinize Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan en içten selamlarımızı, sevgilerimizi ve saygılarımızı gönderiyoruz.
  
Bugün Muharrem ayının 10’uncu günü. İslam dünyasında yaşanan derin yarılmanın kilometre taşlarından biridir bugün. Sevgili Peygamberimizin torununun ve 72 Ehlibeyt yandaşının Kerbela’da şehit edildiği gündür ve 1377 yıldır İslam dünyası bu acıyı yaşıyor. Hz. Hüseyin makam peşinde değildi, mal mülk peşinde değildi; Yezit’in zulmüne karşı direndiği için şehadet şerbetini içmiştir. O nedenle bugün İslam tarihinin önemli günlerinden biridir. İnsanlar yas tutuyor ve bugün aşure günüdür. Dolayısıyla biz, yas tutan bütün insanlarımızın çektiği acıları, geçmişte yaşanan acıları bugün andıkları için herkese şükran borçluyuz. Acıları unutmayacağız ama geleceğe umutla bakmayı da ihmal etmeyeceğiz.

SON BİRKAÇ AYDAKİ ŞEHİT SAYIMIZ 88
Değerli arkadaşlarım, Ömer Baydilli, Mustafa Dobur, Bayram Aksu, Ertan Bayraktar, Evren Kara, Hasan Aydoğdu, Özkan Altınok, Erkan Özdemir, Eyüp Hacıoğlu, Aşık Muşlu; bunlar terör sonucu hayatını kaybeden askerlerimizin isimleri. PKK terör örgütünün bombayla şehit ettiği askerlerimiz, ayrıca yurttaşlarımız. Hep söyledik teröre karşıyız diye. Her şehit olayından sonra “Köklerini kazıyacağız, yeni tedbirler alacağız, şunu yapacağız bunu yapacağız…” Ya arkadaş, ne yapacaksanız bir an önce yapın. Kanun dediniz yetki verdik, vali dediniz atama yaptınız “bunlar yetmez anayasa değişikliği de gerekiyor” dediniz ona da izin verdik. Nedir? Bu şehitlerin arkası neden kesilmiyor? Neden önlem alınmıyor? Neden kararlı bir tavır takınılmıyor? “Önlem alıyoruz…” Ne önlemi alıyorsun? Genelkurmayın açıklaması, son birkaç aydaki şehit sayımız 88. Bunlar sadece asker ve güvenlik görevlileri, siviller hariç daha. Düne kadar yaptıkları işlerin ne kadar yanlış olduğunu hatırlatıyorduk, söylüyorduk “Bu terör böyle önlenmez” diyorduk onlara. “Siz anlamazsınız” diyorlardı. Peki, ne oldu? Nereye geldik? 2002’de terörsüz bir Türkiye devraldın, şimdi Türkiye bir terör batağının içinde. Bunun herhâlde oturulup bir sorgulanması lazım. Bize diyorlar ki “Aman ha, sakın sesinizi çıkarmayın. Biz ne yapsak, sadece şunu söyleyin. İyi şeyler yapıyoruz, güzel şeyler yapıyoruz.” Bunların hiç kusurları yok, bunu söylememizi istiyorlar. Peki, vatandaşın sesini kim dillendirecek? Vatandaşın acısını kim dillendirecek? O da bizim görevimiz. Biz bunu savunuyoruz. Ülkemizde barış ve huzuru savunuyoruz, bunun olmasını istiyoruz.

AKP CAMİASINA BAŞSAĞLIĞI DİLİYORUZ
Değerli arkadaşlar, teröre hep birlikte karış çıkmamız lazım, bu doğrudur. Her ortamda lanetlememiz lazım, bu da doğru. Yeri geldiğinde doğruları söylemekten kaçınmayacağız ama yeri geldiğinde eleştirmekten de kaçınmayacağız. Şimdi bakın, Van’ın Özalp ilçesi, Adalet ve Kalkınma Partisinin başkan yardımcısı öldürüldü PKK teröristleri tarafından. Aileyi aradım, başsağlığı dileklerimi ilettim. Dün Aydın Muştu’ya ve Deryan Aktert’e düzenlenen terör saldırısı sonucu bu iki vatandaşımız da hayatını kaybetti, ikisi de Adalet ve Kalkınma Partisi yönetiminde, doğu- güneydoğu. Başta Binali Yıldırım olmak üzere Adalet ve Kalkınma Partisinin bütün camiasına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan başsağlığı dileklerimizi gönderiyoruz. Teröre karşıyız kimden gelirse gelsin, kime yönelirse yönelsin. Dolayısıyla Dicle İlçe Başkanının terör saldırısı sonucu hayatını kaybetmesi de hepimizin ortak üzüntüsüdür, ortak derdimiz. Birlikte mücadele etmek hepimizin ortak görevidir.

HABER YAPMAK NE ZAMANDAN BERİ TERÖR ÖRGÜTÜNÜN PROPAGANDASI OLUYOR?

Bu sabah erken saatlerde bir gazetecinin evi basıldı, Doğan Haber Ajansı’nın Tunceli’deki görev yapan muhabiri. Evinde arama yapılmasının gerekçesini okuyorum: “Toplantı, gösteri, protesto yürüyüş gibi Tunceli’deki aktiviteleri haberleştirerek terör örgütünün propagandasını yapmak. “ Ya bir gazeteci bir olay olursa gider, o alaya bakar; görüntüyse görüntüyü alır, haberse haberi alır, merkeze geçer, onlar da bunu alırlar bütün Türkiye genelinde yayınlanır. Ne zamandan beri bir gösteriyi izlemek, bir olayı izlemek suç olmaya başladı? Hangi akıl, hangi mantıkla bunlar yapılıyor anlamak mümkün değil. Öyle anlaşılıyor ki hiçbir terör haberi yapılmasın, şehitlerimizle ilgili de hiçbir haber yapılmasın. Ne olacak? Vatandaş haberi nereden alacak? Bir haberi yapmak ne zamandan beri terör örgütünün propagandası oluyor? Gider terör örgütünü yakalarsın, cezalandırırsın, mahkemeye çıkarırsın, kimse bir şey demez ki buna, ama gazeteciyi suçlamak bizim haber alma hakkımızı kısıtlamak demek. Bu gerçeği henüz fark etmiş değiller.

BİR ANNENİN KENDİ ÇOCUĞUNUN ÖLDÜĞÜ YERE KARANFİL BIRAKMASI SUÇ MU?
Değerli arkadaşlarım, 10 Ekim 2015 Ankara Gar’ında 2 canlı bomba 101 vatandaşımızın hayatına mal olan bir terörü gerçekleştirdi. Rakam tam kesin değil, kaç olduğunu da kimse bilmiyor; kimisi 107, kimisi 101, kimisi 100 diyor ama işin gerçeği biz 101 rakamını savcının açtığı iddianameden alıyoruz, 101 kişiyi oradan alıyoruz, sonradan kaç kişi hayatını kaybetti o da belli değil. İzin alınan bir gösteriydi. Gar’da insanlar toplandılar güle oynaya barış istiyorlardı. Seversiniz sevmezsiniz, katılırsınız katılmazsınız ama bu ülkenin gençleri bu ülkede huzur içinde yaşamak istiyorlar, huzur içinde askere gitmek istiyorlar, güle oynaya askerden dönmek istiyorlar, terörsüz bir Türkiye istiyorlar. 101 kişi hayatını kaybetti. Bütün partiler gittiler, Ankara’daki bütün büyükelçiler gitti, terörün olduğu yere karanfiller bıraktılar, terör dolayısıyla hayatını kaybeden yurttaşlarımızı andılar. Dün bunun yıldönümüydü. Aileler gelmiş, yine anmak istiyorlar; biber gazı, cop, şiddet Türkiye’ye yakışmıyor arkadaşlar. Bir annenin kendi çocuğunun öldüğü yere karanfil bırakması suç mudur arkadaşlar? Çocuğunu anması suç mudur? Ve biz bunu, bu ayıbı ortadan kaldırmak için daha ne kadar bekleyeceğiz? Bu ülkeye demokrasi, bu ülkeye özgürlük, bu ülkeye hoşgörü ne zaman gelecek? Aileler gelmiş, giderler karanfillerini bırakırlar, bir iki konuşma yaparlar, ayrılır giderler ki; bu gösteri izinli bir gösteri. Gar’da önlem almayan dönemin hükümetiydi. İnsanlar hayatını kaybetti. Gar’da toplanmışlar, onlar önlemi Sıhhiye’de almışlar. Bütün güvenlik raporlarıyla bu da ortaya çıktı. Burada hükümetin, yöneticilerinin bütün kusurları ortaya çıktı. O aileler tazminat davası açtıklarında tazminat davalarının tamamını kazanabilirler, çünkü önlemi almayan hükümetin kendisi.

IRAK’IN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNÜ HER DÖNEM SAVUNDUK, SAVUNMAYA DA DEVAM EDECEĞİZ
Değerli arkadaşlarım, önlemi almayan hükümet ama terörü gerçekleştirenler IŞİD terör örgütünün militanları, yani Irak Şam İslam Devletinin kurucuları, militanları. İslam’ı şiddetle tanımlamaya başladılar bunlar. Türkiye’de 70 ilden IŞİD’e militan katıldı hatta, dillerinin ucuna bile gelmedi “Acaba IŞİD diyelim mi, demeyelim mi? Kokteyl terör” demeye başlamışlardı o zaman. Ama IŞİD terörünün olduğu ortaya çıktı. Şimdi, IŞİD terör örgütünden dert yanmaya başladılar. İyi de 70 ilde IŞİD terör örgütü eleman devşirirken bu ülkede iktidarda kim vardı, hangi parti vardı bu ülkede?
Değerli arkadaşlarım, işin özü Türkiye iyi yönetilmiyor. Bakın dış politika önemli bir yol ayrımına geldi. Musul operasyonu başladı. Ne demektir Musul operasyonu? IŞİD sonrası Ortadoğu ile ilgili yeni stratejiler demektir. Musul kurtarıldıktan sonra, Musul’un dışına atıldıktan sonra ve yok edildikten sonra Irak’la ilgili, Suriye ile ilgili yeni stratejiler gündeme gelecek ve Türkiye’nin bu konuda son derece dikkatli bir dil kullanması lazım. Ama üzülerek ifade edeyim, Sayın Erdoğan Dubai merkezli Rotana TV’ye verdiği bir demeçle mezhep endeksli dış politika….. Bunun üzerine Irak merkezi yönetimi Türk askerinin Başika’dan çekilmesini istedi ve protesto etti. Dış politika iç politika malzemesi olacak kadar kolay bir alan değildir. Kullanacağınız dil çok ama çok önemli. Merkezi Irak yönetimine Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı olarak seslenmek isterim: Irak’ın toprak bütünlüğünü her dönem savunduk, savunmaya da devam edeceğiz. Irak’ın kaderini Irak halkının belirlemesi gerektiğini söyledik, söylemeye de devam edeceğiz. Ortak kültürümüz, ortak tarihimiz var dedik, söylemeye de devam edeceğiz. Başika’da bizim askerlerimizin bulunması sıradan bir olay değildir. Irak halkının güvencesi için Başika’da bizim askerlerimiz bulunuyor. Dolayısıyla buradan size ulaşan bazı söylemlerin iticiliğine kapılıp Başika’da askerlerimizin Irak’ı terk etmelerini istemeyiniz. Onlar aynı zamanda sizin güvenceniz. Elbette ki Irak’ın iç sorunu bittikten sonra elbette ki askerler geriye çekilecek ama biz, Musul’da, Kerkük’te ve diğer Irak bölgelerinde, beldelerinde terörün ayıklanmasını ve DAİŞ’in o bölgeden, IŞİD’in o bölgeden çıkmasını istiyoruz. Bize bir görev düştü. Evet, sizin isteğiniz üzerine oraya geldik ve dolayısıyla görevimizi yapmaya izin veriniz. Biz, Irak halkıyla dost olmaya ve dostluğumuzu sürdürmeye kararlıyız.

SAYIN YILDIRIM, KOLTUĞUNUZUN HAKKINI VERİN VE YETKİLERİNİZİ BAŞKASIYLA BÖLÜŞMEYİN
Değerli arkadaşlarım, burada tabii önemli bir olayla karşı karşıyayız. Türkiye iyi yönetilmiyor derken Türkiye’nin bir Dışişleri Bakanı var değil mi? Eğer dışişleriyle ilgili bir şey olacaksa konuşması gereken Dışişleri Bakanı. Eğer dışişleriyle ilgili konuşması gereken biri varsa hadi Dışişleri Bakanı değil Başbakandır, sorumluluk ona aittir. Neden Cumhurbaşkanı konuşuyor ve hangi gerekçeyle konuşuyor ve hangi sorumlulukla konuşuyor? Enerji Konferansı yapılıyor Başbakan yok ortada; iki Başbakan var, bir resmî Başbakan, Sayın Binali Yıldırım, bir de gölge Başbakan Berat Albayrak. Kim Başbakan bu ülkede, kim? Sayın Binali Yıldırım’a çok iyi niyetlerle şunu söylemek isterim: Koltuğunuzun hakkını verin ve yetkilerinizi başkasıyla bölüşmeyin, paylaşmayın. Aksi halde siz kan kaybediyorsunuz. Eğer Musul’la ilgili birisinin konuşması gerekiyorsa konuşacak kişi Dışişleri Bakanıdır, konuşacak kişi Başbakandır. Neden başkaları konuşuyor?

KANDIRILAN BİR İKTİDAR TÜRKİYE’Yİ YÖNETEBİLİR Mİ?
Değerli arkadaşlarım, sadece dış politika değil, bakın, Türkiye neyle anılıyor uluslararası arenada? Darbeyle anılıyor, terörle, tutuklu gazetecilerle, üniversiteden atılan hocalarla, kapatılan okullarla, bunlarla anılıyor Türkiye. Ekonomiye bakın hangi noktaya geldik. Değerli arkadaşlar, İstanbul’da bir Laleli vardı ve Laleli esnafı vardı ve bunlar bir tarih yazıyorlardı. Bavul turizmi dediğimiz bir ticaret şeklinde tarih yazmışlardı. Avrasya’dan, ağırlıklı olarak Rusya’dan gelenlerin Laleli’de alışveriş yapıp kendi ülkelerine dönüp ticareti farklı bir nüansla yaptıkları bir gelişmeye hep birlikte tanık olduk. Şimdi Laleli esnafı yok oldu. Kapalıçarşı, Kapalıçarşı’da bir dükkânın sadece hava parası bile bir servetti. Bugün dükkânlar kapalı. İstanbul’da Bağdat Caddesi, hava parası bir servetti, boş dükkân bile bulamazdınız, şimdi dükkânlar kapanıyor değerli arkadaşlar. Bütün bunlara baktığımız zaman Türkiye iyi yönetilmiyor.
Değerli arkadaşlarım, İstanbul’da eskiden otellerde yer bulamazdınız, şimdi oteller kan ağılıyor. Turizm bölgelerini saymıyorum bakın, İstanbul gibi turizmin merkezi olan bir yerden söz ediyorum. Çiftçinin hâlini zaten sormuyorum, esnafın hâlini sormuyorum, onların hâli zaten perişan. Korkularından ses çıkaramıyorlar. “Acaba bir şey söylersek bizi de hapse atarlar mı?” diye ciddi bir endişe yaşıyorlar. Bu, ülkeye yakışmıyor. Ben şimdi özellikle Adalet ve Kalkınma Partisine oy veren saygıdeğer yurttaşlarıma seslenmek istiyorum: Gittiniz oy verdiniz, 14 yıldır iktidarda, tek başlarına iktidarda olmalarına katkı verdiniz. 14 yılda ne istedilerse yaptılar. Kanun dediler, çoğunlukları vardı zaten çıkardılar, hiç kimse önlerinde engel değil ama bütün başarısızlıklarını belli gruplara yükleme konusunda ciddi bir beceri sergilediler, haklarını yemeyelim. Dönem geldi, efendim biz bunu yapmayacaktık ama bizi PKK kandırdı dediler; dönem geldi, efendim biz bunu yapmayacaktık ama bizi FETÖ kandırdı dediler; dönem geldi, biz bunu yapmayacaktık ama bizi Esad kandırdı; dönem geldi, biz bunu yapmayacaktık ama Kaddafi bizi kandırdı. Ama çıkıp siz şu soruyu sormadınız: Ya kardeşim biz size oy verdik, her gelen sizi kandırsın diye mi? Böyle bir şey olabilir mi? Kandırılan bir iktidar Türkiye’yi yönetebilir mi? Herkesin kandırdığı, herkesin oyuncak hâline getirdiği bir iktidar Türkiye’yi yönetebilir mi?

AYNI MENZİLE GİDERKEN, REKABET İÇİNDE BİRİ DİĞERİNİ YOK ETMEYE ÇALIŞTI
Oy veren bütün yurttaşlarıma sesleniyorum: Elinizi vicdanınıza koyun ve ona göre düşünün ve ona göre karar verin. Artık Türkiye bu kadar ağır bir yükü taşıyamıyor değerli arkadaşlarım. Bakın şu soruyu da sormanız lazım: 14 yıldır bizim haberimiz yoktu diyorlardı değil mi, Fethullah Gülen terör örgütünden bizim haberimiz yoktu diyorlardı. Burada açıkladım Milli Güvenlik Kurulu kararını, altında hepsinin kapı gibi imzası var. Bizim bir milletvekili arkadaşımızın soru önergesi de var, Sezgin Tanrıkulu Bey’in soru önergesi var; diyor ki: “Milli Güvenlik Kurulu kararından sonra, bu genelgeden sonra Bakanlar Kurulu olarak bir şey yaptınız mı?” Dönemin Başbakanının danışmanı “O karar yok hükmündedir” demişti ama Başbakanın danışmanıydı. Ama şimdi bakanı söylüyor, soru önergesine bakan cevap veriyor, Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler “Milli Güvenlik Kurulunun gündemine Hükümetimiz tarafından getirilmemiştir” yani “görüşülen konu bizim hükümet tarafından getirilmemiştir. Ayrıca söz konusu Milli Güvenlik Kurulu kararını hayata geçirme yönünde hükümetimiz döneminde herhangi bir bakanlar kurulu kararı alınmamıştır, herhangi bir adım atılmamıştır.” Emrullah İşler. Yani karar aldılar, hiçbir işlem yapmadılar. Nasıl oldu da kandırdılar o zaman? Aslında bunu Erdoğan gayet güzel bir dille anlatıyor “Aynı menzile farklı yollardan gidiyorduk biz” diyor. Aynı menzile farklı yollardan gidiyorsanız zaten bir işlem yapamazsınız, zaten yok hükmünde sayarsınız. Ne oldu? Aynı menzile giderken rekabet içinde biri diğerini yok etmeye çalıştı. Biri galip geldi, diğeri şimdi mahkûm pozisyonunda. O zaman senin FETÖ’den bir farkın yok demektir, değerli arkadaşlar yok demektir.

İLLERDE, İLÇELERDE BİNLERCE MAĞDUR VAR
Diyor ki hükümet yetkilileri “Türkiye’de bir darbe olduğundan kimseyi ikna edemiyoruz. Batıya gidiyoruz anlatıyoruz, doğuya gidiyoruz anlatıyoruz, kimseye Türkiye’de bir darbe olduğunu anlatamıyoruz.” Anlatamazsınız kardeşim. Üniversiteden hocaları attınız mı? Attınız. Binlerce öğretmeni işinden ettiniz mi? Ettiniz, hem de sorgusuz sualsiz. Er, erbaş, astsubayları ordudan atıp hapislere tıktınız mı sorgusuz sualsiz? Yaptınız. Yüzlerce gazeteciyi işinden edip hapse attınız mı sorgusuz sualsiz? Attınız. Yüzlerce iş adamının mal varlığına el koyup tümünü devlete aktardınız mı? Aktardınız sorgusuz sualsiz. Bakın Gaziantep’te Laksan diye bir firma var, el koymuşlar, olabilir. İki aydır binlerce işçi aylık alamıyor. Diyorlar ki “Mağdur edebiyatı yapmayın.” Peki, o işçinin hakkına kim sahip çıkacak? O işçinin hakkına da, o işçinin alın terine de sahip çıkmak en çok Cumhuriyet Halk Partisine yakışır. Türkiye Büyük Millet Meclisinden kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi aldılar. Ne yaptılar? Anayasa hükmünde kararname çıkardılar. Değerli arkadaşlarım, binlerce mağdur kişi var, illerde, ilçelerde binlerce mağdur var. Şimdi, hâkimlere gözdağı veriyorlar. “Sakın ola ki aksi yönde karar verme.”

İŞKENCE DE VAR, KÖTÜ MUAMELE DE VAR

Bugün İnternet sitelerine düşen bir haber vardı. Benim hakkımda da 2 yıl 8 aylık bir dava açılmış, savcı iddianame düzenlemiş. 2 yıl 8 ay değil, 2800 yıllık iddianame düzenlemezseniz adam değilsiniz. Sanıyorlar ki çekineceğiz, sanıyorlar ki korkacağız. Kim açmış? Bilal Oğlan açmış. Ben senin ne olduğunu biliyorum sevgili Bilal, senin ne olduğunu gayet iyi biliyorum. “Babacığım tekrar et, paraları saydık ama hepsini dağıtamadık” diyen sen değil miydin? Hesabını soracağım ben. Suçu şahsi olmaktan çıkardınız kolektif suç hâline getirdiniz. Adamı suçluyorsunuz, eşini de suçluyorsunuz, karısını da suçluyorsunuz, çocuklarını da suçluyorsunuz, “bütün aile aç kalacak” diyorsunuz. Bütün aile aç kalır mı ya? Bütün aileyi yoksulluğa, açlığa mahkûm etmek dünyanın neresinde var? Bütün o mazlumlara, bütün o çocukların tamamına sahip çıkacağız sözüm sözdür.

Hapishaneler tıka basa dolu. Biliyorum, hepsine sahip çıkacağız, bütün mağdurlara sahip çıkacağız hiç endişe etmeyin. Hapishanelerde ciddi, bakın ciddi işkence iddiaları var, kötü muamele iddiaları var. Dedim ki Sayın Binali Yıldırım’a “Bakın bu tür iddialar var. Anadolu Ajansı aracılığıyla yani devletin resmî ajansı, işkence görüntülerini yayınlıyor. Ya, dedik ki Türkiye Büyük Millet Meclisinde İnsan Hakları Komisyonu var, burada da cezaevi alt komisyonu var, gitsinler cezaevlerini gezsinler. Gerçekten işkence, kötü muamele var mı, yok mu baksınlar; yoksa rapor yazsınlar, siz de raporu alın Başbakan olarak deyin ki “Bakınız kapı gibi rapor var. Bu raporun altında her partiden milletvekilinin imzası var. Hapishanelerde işkence ve kötü muamele yok.” Ama bunu yapamıyorlar, cesaret edemiyorlar. Niçin? Çünkü hapishanelerde işkence de var, kötü muamele de var, hepimiz bunu biliyoruz.

HAPİSHANELERİ AÇMAKTAN KORKUYORLAR
Değerli arkadaşlar, ben bunu söylemeyeceğim de kim söyleyecek? Ben bunu dile getirmeyeceğim de kim dile getirecek? O kadar ki, bakın ben size örnek vereyim. 12 Eylül darbe sonrası, askerlerin yaptığı darbe, o darbede darbecilerin en çok korktuğu işkence iddiaları idi. Bütün hapishaneleri açarlardı, dışarıdan gelenler gider hapishaneleri gezerdi işkence var mı, yok mu diye. Hapishaneleri açmaktan korkuyorlar çünkü orada kötü muamele var, insan haklarına aykırı uygulamalar var. 3 yatakta 7-8 kişinin yattığı koğuşlar var hem kadın hem de erkek hapishanelerinde. Peki, diyorlar ki “Ey Kılıçdaroğlu, evet, Yenikapı ruhu ne oluyor?” Yenikapı ruhu, ben bunların Yenikapı’da tamamını anlattım, demek ki sen beni dinlememişsin kardeşim. Ben insan haklarını savunuyorum, ben demokrasiyi savunuyorum, ben özgürlükleri savunuyorum, ben mazlumun hakkını savunuyorum çünkü benim inancıma göre zalime teslim olmayız. Zulmün karşısında susan dilsiz şeytandır, ben şeytan değilim, şeytan sensin.

KİŞİSEL VE SİYASAL HAKLAR SÖZLEŞMESİNİN 13 VE 14 ÜNCÜ MADDELERİNİ ASKIYA ALDILAR
Değerli arkadaşlarım, o kadar ağır olaylar var ki bunların hepsini dile getirmek zorundayım. Arkadaşlarımız İnsan Hakları Komisyonunda diyorlar ki “Hep beraber gidelim hapishanelere bakalım.” Hapishaneler konusundaki Alt Komisyon Başkanlığını yapan AKP milletvekili diyor ki “Niye gideceğiz oraya? Hangi gerekçeyle oraya gideceğiz? Silahım olsa ben de kafalarına sıkardım.” Lafa bakın. Şimdi diyorlar ki, efendim işkence var mı, yok mu? İşkence yoksa gidersiniz oraya bakarsınız, dinlersiniz, raporunuzu düzenlersiniz, bütün dünyaya ilan edersiniz kimse de bir şey söylemez. Ben size bir başka örnek vereyim. 21 Temmuz 2016, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Birleşmiş Milletlere bir dilekçe veriyor. Dilekçeyi veren Halit Cebir, Türkiye’nin Daimi Temsilcisi diyor ki, “Ülkemizde bir darbe girişimi oldu. 90 gün süreyle olağanüstü hâl yetkisi aldık. Bizim de imzaladığımız bir sözleşme var. Sözleşmenin adı Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşme. Biz bu sözleşmenin 13 maddesine tedbir koyuyoruz, 13 maddeyi askıya alıyoruz, OHAL süresince bu 13 maddeyi uygulamayacağız.” 13 maddenin sadece ikisini okuyacağım size.
Birisi şu: “Tutulanlara insani biçimde davranmak” yani sözleşme imzalamışsınız, bir kişi tutulur hapse atılırsa ona insan gibi davranacaksınız diyor. Elbette yargılayabilirsiniz, ifadesini alabilirsiniz, mahkemeye çıkarabilirsiniz, hâkim suçlu görürse cezalandırabilirsiniz ama ona insan gibi davranacaksınız. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti diyor ki “Ben bu maddeyi askıya alıyorum” yani onlara insan gibi davranmayacağım.
14’üncü madde, adil yargılama maddesi. Herkes şu veya bu şekilde suçlanabilir ama benim adalete ihtiyacım var, adil yargılanmaya benim ihtiyacım var. Ben adaletle yargılanmalıyım. Suçsuzsam adalet benim suçsuzluğumu teslim etmeli. Adil yargılanma maddesi, madde 14, onu da askıya aldım” diyor yani ben bunları adil yargılamayacağım diyor. Yani Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti diyor ki: OHAL kapsamında hapse alınanlara kesinlikle insan gibi davranmayacağım yani işkence yapacağım; iki, bunları adil yargılamayacağım. Sonra da dönüp bize diyorlar ki “Yenikapı ruhu var, sakın sesinizi çıkarmayın.” Böyle bir şey olabilir mi? Biz bunu dillendirmeyeceğiz de kim dillendirecek? Biz bunu söylemeyeceğiz de kim söyleyecek? Biz demokrasiyi savunmayacağız da kim savunacak? Biz insan haklarını savunmayacağız da kim savunacak? Hapisteki gazeteciler, niye hapse atarsınız? Neden gazetecilere kelepçe vurursunuz? Üniversite hocalarının işine neden son verirsiniz? “Mağdur edebiyatı yapmayın” diyorlar bize. Bizim yaptığımız edebiyat falan değildir arkadaşlar. 16 günlük bebeği annesinden koparırsanız bu edebiyat değildir ey Binali Yıldırım, bu edebiyat değildir. 16 günlük bebeği annesinden koparırsan bu edebiyat değildir. Sen de çoluk çocuk sahibisin, dön, eşine sor bakayım, o çocuk nedir, o anne için o çocuk nedir. Böyle bir şey olabilir mi? Yargılanmadan, hâkim karar vermeden sen bir adamı nasıl mahkûm ilan edebilirsin, nasıl suçlu ilan edebilirsin? Ya, yarın o beraat ederse ne olacak?

ZULME KARŞI DURMAK İNSANLIĞIN ORTAK GÖREVİDİR

Bakın biz en baştan beri söylüyoruz, darbeye karşıyız, hiçbir tereddüdümüz yok. Meclisi bombalayanı yakalayın, askerleri öldürenleri yakalayın, vatandaşı öldürenleri yakalayın, Emniyette 47 polisimiz hayatını kaybetti, bunu yapanları yakalayın, hiçbir tereddüdümüz yok. Bunları adaletin önüne çıkarın, hesabını sorun ama kardeşim sen böyle yapmıyorsun, dönüyorsun vatandaştan hesap soruyorsun. Şu anda bütün Türkiye genelinde 1 milyonu aşkın mağdur var. OHAL öncesi üniversitede hocalar bildiri yayınlamışlar, fırsatçılık yapıp onları da terör örgütü kapsamında üniversiteden atıyorsun. Niye atıyorsun kardeşim? Mahkûm oldular mı? Hayır. Yargılanıyorlar mı? Evet, bazıları yargılanıyor, bazıları yargılanmıyor. Peki, yarın bunlar beraat ederse ne olacak? Bunların aileleri yok mu, çoluk çocukları yok mu? Biz, mağdurların hakkını korumak zorundayız. Zulme meyletmeyeceğiz. Bu, bizim hem inancımız hem de siyasal görüşümüz itibarıyla da böyledir. Zulme karşı durmak insanlığın ortak görevidir. O kadar ciddi vakalar var ki, o kadar ciddi olaylar var ki. Bakın konuşmamın başında söyledim, 101 vatandaşımız canlı bombayla hayatını kaybetti. PKK terör örgütü her gün can alıyor, askerlerimiz şehit oluyor. Bir anne çocuğunu askere nasıl gönderiyor? Askere gönderdikten sonra o anne geceleri uyuyor mu, uyumuyor mu? 8 aylık hamile kadını alıyorsunuz içeriye, şeker hastası kişiyi alıyorsunuz, ya ilacını verin bari. İlacını vermiyorsunuz hapishanede ölüyor. Bunun hakkını kim savunacak? Bu mağdurların hakkını kim savunacak? Biz savunmayacağız da kim savunacak? Bir darbe fırsatçılığı yapıp karşı darbe yapıyorlar. “Türkiye’de darbe olduğunu anlatamıyoruz” diyorlar ya. Sen bu tutumla devam edersen Türkiye’de senin darbe yaptığını zaten bütün dünya anlıyor, bütün dünya anlıyor. Biz ne yapıyoruz? Biz, sadece ve sadece demokrasinin gereği olarak sizi uyarıyoruz; diyoruz ki “Yanlış yapıyorsunuz. PKK’da yanlış yaptınız dedik, Gülen olayında yanlış yapıyorsunuz. Şimdi haklılığımız ortaya çıkıyor ama milyonlarca mağdur var, binlerce insan hayatını kaybetti. Yazık günah değil mi? Yine aynı şeyi söylüyoruz, aynı şeyi yine söylüyoruz. Darbecilerle elbette mücadele et, darbeye elbette karşıyız, ama bankaya para yatırdı diye birisini devlet memuriyetinden atacaksın, o bankaya izin veren siyasetçiyi koruyacaksın, olmaz. Darbe fırsatçılığı yapıp eğitim sistemini dinamitleyeceksin, proje okullarını altüst edeceksin, öğretmenlerin her birisini bir tarafa süreceksin. Böyle şey olur mu? Bu çocuklar okumak zorunda, okuyacak, en iyi okullarda okuyacak. En iyi okulları nasıl batırırım onun arayışı içindeler. Böyle bir şey olamaz. Veliler ayakta, çocuklarımız ayakta, öğretmenlerine sahip çıkıyorlar. Ya çocukların kendi öğretmenlerine sahip çıktıkları kadar bari sen de kendi öğretmenine sahip çık. Bu cumhuriyetin öğretmeni, bizim öğretmenimiz bu, çocuklarımızı teslim ettiğimiz öğretmen.

Özet: Yılmayacağız. Özet: Mücadele edeceğiz. Özet: Demokrasi için savaşacağız. Özet: Türkiye’deki 1 milyon mağdura sahip çıkacağız. Özet: Bütün mahzunlara, bütün mazlumlara sahip çıkacağız. Özet: Hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın. Özet: Ülkemizi seviyoruz, bayrağımızı seviyoruz, insanımızı seviyoruz, bu ülkede bir tek mağdurun bile olmadığı güzel bir Türkiye’yi inşa etmek için çalışıyoruz.

Hepinize en içten selamlar, saygılar sunuyorum.

Gündem'den Öne Çıkan Haberler