10.03.2015

10 Mart 2015 tarihli TBMM Grup Konuşması

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN 10.03.2015 TARİHİNDE GRUP GENEL KURULU TOPLANTISINDA YAPTIĞI KONUŞMA

CHP Lideri Kılıçdaroğlu Grup konuşmasına Denizleri anarak başladı, “Onları unutmadık. Devrimci mücadelelerini unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız” dedi.

“Bugünün, 10 Mart 1972’nin, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamına Parlamento’da karar verilen gün olduğuna” dikkat çeken Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu şunları söyledi;
“10 Mart 1972 bizim demokrasi tarihimiz açısından çok önemli bir gün.
10 Mart 1972 gençliğimiz açısından çok önemli bir gün.
10 Mart 1972 geleceğimiz açısından çok önemli bir gün.
Bugün Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamına parlamentoda karar verilen gün arkadaşlar.
Onları unutmadık. Devrimci mücadelelerini unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız.
Onlar hiçbir çıkar peşinde koşmadılar.
Onların tek bir arzusu, tek bir amaçları vardı özgür ve bağımsız Türkiye’yi kurmak. Özgürlükleri için, bu ülkenin bağımsızlığı için mücadele ettiler.
İdam sehpalarına bile giderken inançlarından, düşüncelerinden kıl payı kadar ödün bile vermediler. Onları saygıyla selamlıyoruz”

Genel Başkan Kılıçdaroğlu, “CHP ilklerin partisidir. Öncüsüdür demokrasinin” dedi ve Türk kadınlarından onlara seçme ve seçilme hakkını veren partinin CHP olduğunu unutmamalarını istedi.

-”Rize’nin çay bahçelerinde çay toplarken iyisiniz. Giresun’un, Ordu’nun fındık bahçelerinde fındık toplarken iyisiniz. Milletvekili olmak istiyorsunuz, o zaman kötüsünüz. Olmaz. Kadın hayatın her alanında yer alacak. Siyasette de yer alacak”

-“CHP milletvekili seçimlerine giderken Ankara, İstanbul ve İzmir’de kontenjan yetkisini kullanarak listelerin birinci sıralarını kadın adaylara ayırdı. Bu bizim demokrasi tarihimizde, siyaset tarihimizde bir ilktir”

-”Biz Dünya Kadınlar Günü’nü böyle kutlarken, birileri de Dünya Kadınlar Günü’nde bir sendikacıya ‘beni de davet et’ demişler.  Sendikacıya, kadın-erkek eşitliğine inanmayan bir adamı sen nasıl olur da çağırırsın kadınlar gününde dedim.  ‘Efendim, rica ettiler, araya bir sürü adam koydular. Mecburen davet ettim’ dedi. Mecburen davet etmeyeceksin sendikacı kardeşim. Adam gibi adam olacaksın ve direneceksin. Oturmuşlar Dünya Kadınlar Günü’nde erkekler ön tarafa, dama taşı gibi dizilmişler, kadınlar arkada görünmüyor. O nedenle söylüyorum bütün kadınlara; sizin haklarınızı sonuna kadar savunmak benim namus borcumdur.”

-“12 yılda bizim kadınımızın çektiği acıyı, hiç kimse çekmemiştir. 7 bin 127 kadın öldürüldü. Kadına şiddet yüzde bin 400 arttı. Şimdi kalkmışlar kadın haklarından söz ediyorlar. Bunlara sakın inanmayın. Bunların dünyası yalan üzerine inşa edilmiştir.”

-” Dilimizi, sevgiyi, gülümsemeyi, terbiyeyi anneden öğreniriz. Onun için CHP olarak söylüyoruz, iftiharla söylüyoruz; kadını güçlü olmayan bir toplumun kendisi asla güçlü olamaz. Bunun bilincindeydi cumhuriyet o nedenle kadına önem verdi”

-”Bir Osmanlıcılık hayali var onlarda. Osmanlı’da yurttaş yoktur. Padişah’ın kulları vardır. Kulun kulluğuna son veren rejim cumhuriyettir.”

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, Hakan Fidan’a “Orası senin babanın çiftliği mi?” diye seslendi ve “Adı üstünde, MİT milli olmak zorundadır. İktidar partisinin arka bahçesi, Milli İstihbarat Teşkilatı olamaz. O nedenle Hakan Fidan’ın geriye dönüşü doğru değildir” dedi.

-“Hükümetin bütün projeleri çöktü ve yönetme aczi içine düştü. Hükümet kendi içinde kavgalı. “Birisi telefon ediyor MİT Müsteşarına, ‘ayrıl seni milletvekili yapacağım.’ Öbürü telefon ediyor, ‘sakın ayrılma.’ İstifa ediyor, eğilim yoklamasına giriyor. Arkasından yine baskı kuruluyor, ‘ben görevime döneceğim’ diyor. Orası senin babanın çiftliği mi?”

-“Hükümet vesayet altındadır. Vesayet altında bir Başbakan vardır. Bu başbakanın iradesi kocaman bir sıfırdır, iradesi yoktur. Bir kişiyi istifa ettirtip ‘seni milletvekili yapacağım’ diyor, ertesi gün fırçayı yiyor, gerisin geriye aynı yerine gönderiyor. Bu mudur başbakanlık? Böyle başbakanlık olur mu? Etkisiz eleman bir başbakan var. Kendisine ‘gelmiş geçmiş Türkiye’nin en çapsız Dışişleri Bakanı’ demiştim. Şimdi söylüyorum; En çapsız başbakanı.”

-“Türkiye’de 69 yıldır ilk kez bebek ölümü oranı arttı. 2012’de binde 7,4 iken bebek ölüm oranı, 2013’te 7,8’e yükseldi.”

-“ Bütün dünyada bebek ölümleri düşerken, bunlar sözde sağlıkta dönüşüm yaptılar, bebek ölüm oranı arttı. Eğer kendilerine kaçak saray yaptıracaklarına Şanlıurfa’ya hastane yaptırsalardı, bu tablolarla biz karşılaşmazdık”

-”Benim ülkemde şeker pancarı üretiliyor, sen onları kapatıyorsun, yerine Cargill’i açıyorsun dışarıdan mısır getiriyorsun ve şeker üretiyorsun. İşçi işsiz, çiftçi gelirsiz kalacak, bunun adına da AKP’nin ekonomi projesi denilecek. Senin batsın projen. Böyle projeyi asla kabul etmiyoruz.”

-“1998’te 493 bin çiftçi ailesi şeker pancarı ekiyor. Sene 2015. Bu rakam 125 bine düşmüş. Kota koyuyorlar. Üretme diyorlar. Şeker fabrikalarında çalışan işçi kardeşlerime sesleniyorum. CHP iktidarında hiçbir şeker fabrikası özelleştirilmeyecek.”

Nişasta bazlı şeker insan sağlığı için elverişli değil. Bu tür şekerin  Fransa ile  İngiltere’de kullanımı yasak. Almanya’da yüzde 1,92 oranında kullanılan nişasta bazlı şeker Türkiye’de yüzde 15 civarında tüketiliyor. Bizim insanımıza verilen  değere bak. ‘Ölürse ölsün, önemli değil. Ben sözümü tutayım’ diyor. AKP Hükümeti Cargill’in önüne yatmıştır, CHP bütün şeker işçilerini dik ve onurlu yapacaktır”Genel Başkan Kılıçdaroğlu, “Türkiye’nin vicdanı AKP’yi kabul etmiyor artık. Bu parti her alanda devrim yaptığı iddiasında. Ayakkabı kutularında devrim yaptılar bunlar, para kasalarında devrim yaptılar. Tüyü bitmemiş yetimin hakkı nasıl çalınır, kul hakkı nasıl yenir, orada devrim yaptılar bunlar. ‘En temiz olan dini, manevi duyguları nasıl istismar ederiz’, orada devrim yaptılar bunlar. Artık bu partiden Türkiye’nin kurtulma zamanı gelmiştir” dedi ve “En büyük yalancının kaçak sarayda oturduğunu” söyledi.

-“Kabataş ile ilgili iddia ortaya atıldıktan sonra, “Böyle bir saldırı yapılmışsa onu yapanların insan olamayacağını” söyledim. Hatta hayvan bile olamaz. Hayvanlarda böyle şey yapmaz.”

-”İstanbul Asayiş Şube Müdürlüğü, İstihbarat Şube Müdürlüğü, Güven Timleri Şube Müdürlüğü, Spor Güvenliği Şube Müdürlüğü, Beşiktaş ve Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlükleri, Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü, Güvenlik Şube Müdürlüğü, Olay Yeri İnceleme Şube Müdürlüğü, Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü araştırıyor, böyle bir olay var mı, yok mu. Hepsinin ortak görüşü; böyle bir olay yok. Ama utanmadan, sıkılmadan, hala bunu dile getiriyorlar. Söylüyorum, utanmadan, sıkılmadan, çünkü onlarda, söylüyorum kimse kusura bakmasın, ar damarı yok”

-”Kadın üzerinden topluma kin ve nefreti aşılıyorlar. Bizim toplumumuz kadına saygılıdır. 80, 100 erkek bir kadına saldıracak, etraftaki yüzlerce, binlerce kişi hiç sesini çıkarmayacak, bir tek fotoğraf olmayacak. Bunların hayatı ve söylemleri yalan üzerine inşa edilmiştir. En büyük yalancı da kaçak sarayda oturmaktadır”

-“AKP’ye oy veren değerli yurttaşlarıma sesleniyorum; içinizden bazıları buna inanabilir, o zaman şunu düşünün, bu nasıl bir hükümettir ki 80, 100 kişinin bir kadına saldırdığı bir düzende, bir yerde, bir vapur iskelesinde failleri yakalayamıyor. Bu kadar beceriksiz bir hükümet olabilir mi?”

-“ Sonra ne yaptılar? Bu havuz medyasının köşe yazarları var, köşe satıcıları. Aynı başlıkla 9,10 gazeteci yazı yazdı. Hala bunu savunuyorlar. Yahu siz gazeteci misiniz, yoksa yalancıların temsilcileri misiniz? Sizde vicdan, sizde ahlak, sizde namus, sizde din, sizde iman, sizde kitap var mı? Bu kadar yalan olmaz”

CHP Lideri Kılıçdaroğlu Erdoğan ve Davutoğlu ile ekibine “Hodri Meydan” dedi, televizyonda halkın sorunlarını tartışmaya çağırdı.

-“Ekonominin e’sini bile bilmez. O konuşur, arkasından ağabeyi konuşur. CHP Grubu’ndan açık çağrı yapıyorum; Sen, ağabeyin, akrabaların, bütün yandaşların çıkın karşıma namusluysanız. Meydan okuyorsan adam gibi çıkarsın karşıma, otururuz beraber millet de seyreder. ‘Bakalım kim doğruları söylüyor’ diye. Kaçak güreşmek benim kitabımda yok. Şunu da söyleyeyim; Ağabeyinin ailesini de alabilir yanına, bence bir sorun yok. Hep beraber gelsinler, arkalarına istiyorlarsa ayakkabı kutuları, kasaları, hatta dört bakanı da alabilirler. Birer saat de takarlar, 700 bin liralık.”

-“Çete oluşturarak suç işliyorlar. Bir gazete değil, havuz medyasının tamamı çetedir şu anda. Bizim gözümüzde çetedir. Suç oluşturuyorlar, takibini yapacağız. Mahkemeye başvurdum tazminat davaları da açtık. Hemen başlık, ‘CHP’nin demokrasi anlayışına bakın..’ Sen iftira atacaksın, biz susacağız, bunun adı demokrasi olacakmış. Hakkımı sonuna kadar arayacağım, bunun hesabını soracağım size.”

“Bunların bir havuz medyası var biliyorsunuz, başındaki adamda devlet işleriyle, havuz işleriyle ilgileniyor. Neymiş Sayın Cumhurbaşkanı’nın kızına suikast düzenlenecekmiş. Dünya kadar iftira, deli saçması.  Umut Oran ve biz ilgili tüm yerlere başvurduk. İspatlamazsanız, adam değilsiniz, namertsiniz  dedik. Umut Oran’a Twitter’dan yanıt geldi. ‘Böyle bir yazışma yoktur’ diye. Bugün yeniden yazıyorlar, ‘gelen yazıyı niye bize vermedin.’ Sen başvur senin avukat gitsin oradan alsın. Yalan üzerine inşa edilmiş. Bunlar yalanı kendi hayatlarının bir parçası olarak görüyorlar.”

-Ben Davutoğlu’na adam gibi bir öneri yapıyorum; sen darbelere karşı mısın? Karşı olduğunu söylüyorsun. Siyasi partilerin temel nedeni, fiili kapatılmasına yol açan yüzde 10 seçim barajıdır. Sen eğer darbelere karşıysan, demokrasiden yanaysan, sen eğer 12 Eylül döneminde çıkmış darbe yasalarını savunmuyorsan, gel yüzde 10 seçim barajını kaldıralım, bununla ilgili anayasa değişikliğini de yapalım, sözüm söz, sözüm namus sözüdür. Gelir mi? Gelmez. Vesayet altında. Büyük ihtimalle koşa koşa ağabeyine gidecektir. ‘Ağabey ne diyorsun’ el pençe divan durarak”

-“Vesayet altında olan birisinin ekonomiyi yönetmesi mümkün değil.Yılbaşından 9 Mart’a kadar Türk Lirası’ndaki devalüasyon yüzde 11,4. Türk Lirası bu kadar değer kaybetti. 90 milyar liralık bir zarar var omuzlarımızda. Eski parayla 90 katrilyon lira, iki GAP yapar. Kim yaptı bunu. Fransızlar mı, Almanlar mı, Suriyeliler mi yaptı? Kim yönetiyor bu ülkeyi? Kendi yaptıklarının farkında değiller”

-“Gazeteci arkadaşlardan istirham ediyorum. Davutoğlu’na ilk gördüğünüz yerde şu soruyu sorun; Bu ülkenin 77 milyonu fişlendi mi? Fişlenmedi mi? Fişlendi diyorsa ikinci soruyu sorun, ‘Bunun demokrasiyle bağdaşır yönünü bize anlatın.’ Fişlenmedi diyorsa önümüzdeki Salı’yı bekleyin.”

Kılıçdaroğlu Grup konuşmasına başlamadan CHP’ye katılan Ergenekon ve Balyoz davası sanıklarından emekli Kurmay Albay Dursun Çiçek ile hukukçu Prof. Dr. Caner Yenidünya ve gazeteci Eren Erdem’e CHP rozeti taktı ve görüşlerini şöyle açıkladı;

Değerli arkadaşlarım, bizleri televizyonları başında izleyen saygıdeğer yurttaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan sizlere, bütün Türkiye’ye, 77 milyona sevgilerimi ve saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

10 Mart 1972 demokrasi tarihimiz açısından çok önemli bir gün.  10 Mart 1972, gençliğimiz açısından çok önemli bir gün. 10 Mart 1972, geleceğimiz açısından çok önemli bir gün. Bugün Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına Parlamentoda idamına karar verilen gün arkadaşlar. Onları unutmadık. Devrimci mücadelelerini unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız. (Alkışlar)

Onlar hiçbir çıkar peşinde koşmadılar. Onların tek bir arzusu, tek bir amaçları vardı; özgür ve bağımsız Türkiye’yi kurmak. Özgürlükleri için, bu ülkenin bağımsızlığı için mücadele ettiler. İdam sehpasına giderken inançlarından, düşüncelerinden kıl payı kadar bile ödün vermediler. Onları saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

8 Martta Dünya Kadınlar Günü’nü kutladık. 8 Mart 1857, New York’ta kadınlar mücadele ediyorlar, grev yapıyorlar, hak arayışındalar daha iyi yaşam koşulları için ama izin verilmiyor. 40 bin dokuma işçisi mücadele ediyor. Fabrikalarına kapatılıyorlar. Kapılarına kilit vuruluyor, yangın çıkıyor, 129 kadın işçi yanarak can veriyor.  O tarihten bu yana, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanıyor.  Bizde de ilk kez 1921 yılında Kadınlar Günü kutlandı. 1980 askerî darbesinden sonra dört yıl yasaklanmış ama daha sonra yine serbest ve kadınlar hak arayışlarını sürdürüyorlar. Buradan bütün kadın kardeşlerime sesleniyorum. Bir şeyi sakın unutmayın, bir şeyi sakın hafızalarınızdan silmeyin. Size seçme ve seçilme hakkını veren Cumhuriyet Halk Partisidir yani CHP’dir. (Alkışlar) Hiçbir CHP’li “Ben kadına saygı duymuyorum” diyemez. Hiçbir CHP’li “Ben kadın erkek eşitliğine inanmıyorum” diyemez. Biz CHP’yiz. (Alkışlar) İnsanı insan olarak biliriz, onun hakkını sonuna kadar savunuruz. Bir Osmanlıcılık hayali var biliyorsunuz onlarda. Osmanlı’da yurttaş yoktu, padişahın kulları vardı Osmanlı’da. Kulun kulluğuna son veren rejim cumhuriyettir, o nedenle cumhuriyetimizi seviyoruz

Bakın değerli arkadaşlarım, cumhuriyet olmadan önce yani cumhuriyeti kurarken nüfusumuz 11 milyon; yüzde 90’ı köylerde oturuyor. 40 bin köyümüz var, 38 bininde okul yok; 40 bin köyümüz var, 38 bininde okul yok. Okuma yazma oranı erkeklerde yüzde 7, kadınlarda binde 4, yani 1 000 kadından sadece 4 kadın okuma yazma biliyor. Cumhuriyet ne yaptı? Önce millet mekteplerini kurdu çünkü cumhuriyet şunu çok iyi biliyordu: Kadını güçlü olmayan bir toplumun kendisi de güçlü olamaz. Önce kadını güçlü kılacaksınız, önce kadını eğiteceksiniz. (Alkışlar) Çünkü dilimizi anneden öğreniriz, sevgiyi anneden öğreniriz, gülümsemeyi anneden öğreniriz, terbiyeyi anneden öğreniriz. Onun için söylüyoruz, CHP olarak söylüyoruz, iftiharla söylüyoruz; kadını güçlü olmayan bir toplumun kendisi asla güçlü olamaz. Bunun bilincindeydi cumhuriyet. O nedenle ne yaptı? Kadına önem verdi, eğitilmesine önem verdi, onlara seçme, seçilme hakkını getirdi. Ne zaman? 5 Aralık 1934’te seçme ve seçilme hakkını getirdi. Ben de milletvekili olacağım, ben de belediye başkanı olacağım, ben de belediye meclisi üyesi olacağım, ben de il genel meclisi üyesi olacağım, ben de muhtar olacağım deme hakkınızı CHP getirdi. (Alkışlar) Peki sonra? 5 Aralık 1934, Fransa kadına ne zaman seçme, seçilme hakkı getirdi biliyor musunuz? Cumhuriyet hükümetinin getirdiğinden on yıl sonra, 1946’da getirdi. Fransa 1944; Japonya 1945, on bir yıl sonra; İtalya, Arjantin ve Meksika 1946’da getirdi. Çin 1947’de getirdi. Yunanistan 1952’de; Belçika 1960’ta; İsviçre 1971’te getirdi. Cumhuriyeti kuranların öngörüsüne bakın, vizyonlarına bakın, gelecek hedeflerine bakın; daha Avrupa’nın çoğu ülkesi kadına seçme ve seçilme hakkını getirmezken cumhuriyeti kuranların yaptığı ilk iş kadına seçme ve seçilme hakkını getirmek olmuştur. Şimdi buradan yine kadın kardeşlerime sesleniyorum: Sizler siyasal yaşamında, sosyal yaşamında her alanında olmak zorundasınız. Mücadele ruhunuzu sakın kaybetmeyin. Rize’nin çay bahçelerinde çay toplarken iyisiniz; Giresun’un, Ordu’nun fındık bahçelerinde fındık toplarken iyisininiz, milletvekili olmak istiyorsunuz o zaman kötüsünüz, olmaz. Kadın, hayatın her alanında yer alacak, siyasette de yer alacak. (Alkışlar) O nedenle şöyle bir karar aldık: Ankara, İstanbul ve İzmir’de kontenjan yetkimiz var. Parti Meclisinden kararı çıkardık, birinci sıralara kadınlar gelecek dedik, hepsine hayırlı olsun diyorum. (Alkışlar) Bizim demokrasi tarihimizde bir ilktir bu. Demokrasi tarihimizde, siyaset tarihimizde bir ilktir. Neden? Çünkü CHP, ilklerin partisidir, öncüsüdür demokrasinin de bütün ilklerin de öncüsüdür CHP.

Değerli arkadaşlarım, Dünya Kadınlar Günü’nü böyle kutlarken birileri de Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyor. Bir sendikacıya “Beni de davet et” diye söylemişler. Sendikacıya söyledim, kadın erkek eşitliğine inanmayan bir adamı sen nasıl olur da çağırırsın Kadınlar Günü’nde? “Efendim, rica ettiler, araya bir sürü adam koydular, mecburen davet ettim.” diyor. Mecburen davet etmeyeceksin sendikacı kardeşim, adam gibi adam olacaksın ve direneceksin. (Alkışlar) Dünya Kadınlar Günü’nde erkekler hep beraber ön tarafa oturmuşlar, dama taşı gibi dizilmişler kadınlar arkada görünmüyor. O nedenle söylüyorum bütün kadınlara: Sizin haklarınızı sonuna kadar savunmak benim namus borcumdur. (Alkışlar) 12 yılda bizim kadınımızın çektiği acıyı hiç kimse çekmemiştir. Öldürülen kadın sayısını veriyorum: 7 127 kadın öldürüldü. Kadına şiddet yüzde 1400 arttı. Şimdi kalkmışlar kadın haklarından söz ediyorlar! Bunlara sakın inanmayın. Bunların dünyası yalan üzerine inşa edilmiştir. Ne diyorlardı? “Efendim, Kabataş’ta başörtülü bir kadın var. Çocuğu arabadaymış, giderken üstleri çıplak 80-100 erkek kadına saldırmışlar, çocuğu havaya atmışlar.”  Kadın üzerinden topluma kin ve nefreti aşılıyorlar. Bizim toplumumuzu biz gayet iyi biliriz. Kadına saygılıdır, hele hele 80-100 erkek bir kadına saldıracak, etraftaki yüzlerce, binlerce kişi hiç sesini çıkarmayacak, bir tek fotoğraf olmayacak. Ne diyorum? Bunların hayatı ve söylemleri yalan üzerine inşa edilmiştir. En büyük yalancı da kaçak sarayda oturmaktadır, herkes bunu çok iyi bilsin. (Alkışlar) Bakınız bu iddia ortaya atıldıktan sonra, ciddi bir iddia, bir ülkenin Başbakanı seslendiriyor. “Görüntüler var, Cuma günü seyrettireceğiz” diyor, Cuma günü grupta açıklanacak görüntüler. Şu kürsüden şunu söyledim: Eğer bir kadına, ne olursa olsun, 80-100 kişi birden saldırıyorsa hele hele çocuklu bir kadına, onu yapanlar asla insan değildir. Aslında hayvan da değil, çünkü hayvanlar da bunu yapmaz, mümkün değil, yapamaz yani. (Alkışlar) Eleştirdim. Arkadan, dönemin Başbakanı talimat verdi “Bu olayı soruşturun.” diye. Kimler soruşturmuş? Aslında Cumhuriyet Gazetesi çok önemli bir gazetecilik görevi yaptı ve bütün raporları açıkladı. İstanbul Asayiş Şube Müdürlüğü araştırıyor böyle bir olay var mı yok mu; İstihbarat Şube Müdürlüğü araştırıyor böyle bir olay var mı yok mu; Güven Timleri Şube Müdürlüğü araştırıyor böyle bir olay var mı yok mu; Spor Güvenliği Şube Müdürlüğü araştırıyor böyle bir olay var mı yok mu; Beşiktaş ve Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlükleri araştırıyorlar böyle bir olay var mı yok mu; TEM, Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü araştırıyor böyle bir olay var mı, yok mu; Güvenlik Şube Müdürlüğü araştırıyor böyle bir olay var mı, yok mu; Olay Yeri İnceleme Şube Müdürlüğü araştırıyor böyle bir olay var mı, yok mu; Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü araştırıyor böyle bir olay var mı, yok mu? Hepsinin ortak görüşü, böyle bir olay yok. Ama utanmadan ama sıkılmadan hâlâ bunu dile getiriyorlar. Söylüyorum: Utanmadan sıkılmadan çünkü onlarda –kimse kusura bakmasın- ar damarı yok. (Alkışlar)

Bu arada AKP’ye oy veren değerli yurttaşlarıma sesleniyorum: Olabilir, içinizden bazıları buna inanabilir, o zaman şunu düşünün: Bu nasıl bir hükümettir ki 80-100 kişinin bir kadına saldırdığı bir düzende, bir yerde, bir vapur iskelesinde failleri yakalayamıyor? Bu kadar beceriksiz bir hükümet olabilir mi? (Alkışlar) Sen kalkarsın her türlü araştırmayı yaparsın, ortada bir şey yok; olamaz da zaten, böyle bir şey olamaz. Sonra ne yaptılar? Bu havuz medyasının köşe yazarları var, köşe satıcıları aynı başlıkla dokuz-on gazeteci yazı yazıyor, hâlâ bunu savunuyorlar. Ya, siz gazeteci misiniz, yoksa yalancıların temsilcisi misiniz? Sizde vicdan, sizde ahlak, sizde namus, sizde din, sizde iman, sizde kitap var mı? (Alkışlar) Bu kadar yalan olmaz. Onlardan istirham ediyorum, onlardan istiyorum, Aziz Nesin’in “Fil Hamdi” diye bir öyküsü var, onu okusunlar, ona göre davransalardı belki yeni insanları bulabilirlerdi, yok öyle bir şey. O nedenle Dünya Kadınlar Günü, bizim kadınlarımız, bizim kardeşlerimiz, bizim bacılarımız; hiç meraklanmayın, hiç üzülmeyin, sizin mücadelenizin her zaman yanında olacağız. Size her türlü desteği vereceğiz yeter ki sizlerde mücadelede bizimle beraber omuz omuza mücadele edin, bunu istiyoruz. Bu, bizim en büyük arzumuzdur. (Alkışlar)

Kadınların acısı bununla bitmiyor ki. Şanlıurfa’ya gittim, 6 metrekarelik odada 9 çocuk yatıyor, yanlarında da anneleri. O tablo, 21 inci yüzyılın Türkiye’sine yakışmıyor. O tabloyu yaratan, oluşturan iktidarın adı AKP Hükümetidir, Adalet ve Kalkınma Partisi denen AKP Hükümetidir; ne adalesi vardır ne kalkınması vardır. (Alkışlar) 6 metrekarelik alanda 9 çocuk annesiyle beraber yatıyor. Neymiş? Tedavi görecekmiş. Neymiş? AKP sağlıkta devrim yapmış! Senin devrim buysa, zaten biz seni çok iyi biliyoruz. Ayakkabı kutularında devrim yaptılar onlar, para kasalarında devrim yaptılar onlar. (Alkışlar) Tüyü bitmemiş yetimin hakkı nasıl çalınır, orada devrim yaptılar bunlar. Kul hakkı nasıl yenir, orada devrim yaptılar bunlar. En temiz olan dini duygularımızı, manevi duygularımızı nasıl istismar ederiz orada devrim yaptılar. Biz bunların hepsini biliyoruz. Bu gerçekleri herkesin bilmesini ve öğrenmesini istiyoruz. Artık, bu partiden kurtulma zamanı gelmiştir. Artık bu partiden Türkiye’nin kurtulma zamanı gelmiştir. Türkiye’nin vicdanı AKP’yi kabul etmiyor artık. (Alkışlar)

Efendim, sağlıkta devrim yapmışlar, dönüşüm yapmışlar! Ne zaman sağlıkla ilgili bir derdin olsa elini cebine atacaksın. Hani bunlar sigortalıydı? On ayrı yerde para istiyorlar. Randevu almak için telefon ediyorsun para tık kesiliyor. Niye kesiliyor? Alo 182, telefon açıyorsun, para kesiliyor; doktora gidiyorsun, kesiliyor; ilaç alıyorsun, kesiliyor; şu tahlillerimi erken yapın diyorsun, kesiliyor; ameliyat olacağım, kesiliyor; ayakkabı kutularından -sizin dediğiniz gibi- kesilmiyor, orada istifleniyor. (Alkışlar) O nedenle bunların yaptığı sağlıkta dönüşümün faturası nedir? 69 yıldır ilk kez bebek ölüm oranı arttı. 2012’de binde 7,4 iken bebek ölüm oranı, 2013’te 7,8’e yükseldi. Bütün dünyada bebek ölümleri düşerken, bunlar sözde sağlıkta dönüşüm yaptılar, bebek ölüm oranı arttı, geldiğimiz nokta budur.

Değerli arkadaşlarım, eğer kendilerine kaçak saray yaptıracaklarına Şanlıurfa’ya hastane yaptırsalardı bu tablolarla karşılaşmazdık. (Alkışlar) Cumhuriyetten söz ettik, cumhuriyetin kadınlar için ne kadar önemli olduğundan söz ettik, insanlar için, bizler için ne kadar önemli olduğundan söz ettik. Sadece bu mu? Hayır. Cumhuriyet, ekonomimiz için de çok önemli. 1923’te hemen cumhuriyeti ilan ettik, arkasından devrimlere başladık. İzmir’de İzmir İktisat Kongresi’ni topladık. 1925 ve 1926’da iki şeker fabrikamızı açtık, aramızda şeker işçileri var. (Alkışlar) Düşünün, o devasa Osmanlı şeker bile üretemiyordu, yüzde 100’nü dışarıdan alıyordu. Eğitime önem vermiyordu. Size bir rakam okuyayım değerli arkadaşlarım, Osmanlı hayranlarına söylüyorum: Matbaa 1439 yılında icat edildi. Osmanlı’ya matbaanın gelişi 1726, 287 yıl sonra matbaa Türkiye’ye geldi. Gazeteye bakalım: İlk gazete 1605’te yayınlandı. Türkiye’de ilk gazete 255 yıl sonra yayınlandı. Cumhuriyetin acelesi vardı. Cumhuriyeti kuranlar “Bu farkı kapatmalıyız biz” diyorlardı. O nedenle Batılılardan önce kadına seçme ve seçilme hakkını verdiler. O nedenle cumhuriyeti kurduktan iki yıl sonra ilk şeker fabrikalarını kurdular. “Ben şeker üretirim, toprağım var, insanlarım var. Bereketli topraklar, neden üretmeyeceğim ben bunu?” diyor. Arkasından, Şeker Fabrikaları Anonim Şirketini kurdular, bütün şeker fabrikalarını bir araya getirdiler. Türkiye’nin bir şeker politikası oluşmaya başladı. Köylümüz şekerpancarı üretmeye başladı; hem şekerimiz vardı hem de besiciler için küspemiz vardı. Çiftçiler çalışıyordu, alın teri döküyordu, fabrikalarında işçiler çalışıyordu, bacası tütüyordu; şekerimizi alıyorduk, kendi şekerimizi yurt dışını satıyorduk, döviz getiriyordu. Ne yaptılar? “Efendim, bu şeker fabrikalarını bizim kapatmamız lazım?”  Niçin? Nişasta bazlı şeker üreteceğiz artık bundan sonra. Neyle üretiliyor? Mısırla üretiliyor. Mısırı nereden bulacağız? Yurt dışından getiriyoruz ya mısırı. Evet, Cargill’i de biliyorum, hiç meraklanmayın. Bakın ben size söyleyeyim: 2012 yılında yurt dışından ithal edilen mısır 807 bin ton; 2013’te 1 milyon 600 bin ton; 2014’te 996 bin ton. Benim ülkemde şekerpancarı üretiliyor, şeker elde edeceğim, hiçbir sorunum yok, sen onları kapatıyorsun, yerine Cargill’i açıyorsun, dışarıdan mısır getiriyorsun ve şeker üretiyorsun. İşçi işsiz kalacak, tarla susuz kalacak, çiftçi gelirsiz kalacak ve bunun adına da “AKP’nin Ekonomi Projesi” denecek. Senin batsın projen, böyle projeyi asla kabul etmiyoruz. (Alkışlar)

Yine örnek vereyim size. Bakın 1998, 493 bin çiftçi ailesi şekerpancarı ekiyor; 2015 125 bin. Engelliyorlar, kota koyuyorlar, şekerpancarı ekmeyeceksin” diyorlar. Dışarıdan ithal ediyoruz, nişasta bazlı şeker üreteceğiz diye. Üretim: 1998’de 22 milyon ton şekerpancarı üretiyoruz; şimdi 16,5 milyon tona düşmüş durumda. 1998’de 500 bin hektar alanda şekerpancarı ekiliyordu, şimdi 290 bin hektara düşmüş, yarı yarıya düşmüş. Şimdi, şeker fabrikalarında çalışan işçi kardeşlerime sesleniyorum, bütün besicilere sesleniyorum: CHP’nin iktidarında hiçbir şeker fabrikası özelleştirilmeyecektir, açık ve net. (Alkışlar)  Hani diyordu ya “Her türlü milliyetçiliği ayaklarımızın altına aldık” Milliyetçilik o değil, milliyetçilik senin ülkende çiftçi ekecek, fabrikada işlenecek, orada işçi çalışacak, gelir elde edecek, her evde huzur, her evde barış olacak, proje budur işte, yapabilir misin bunu? Yapamazsın. Kim yapar? CHP yapar. (Alkışlar)

Size bir örnek vereceğim. Nişasta bazlı şeker, aslında insan sağlığı için de elverişli değil. Diğer ülkelerden örnek vereyim. Fransa ve İngiltere’de nişasta bazlı şekerin kullanımı yasak, sıfır. Almanya’da yüzde 1,92; Avrupa Birliği ortalaması yüzde 5; Türkiye’de yüzde 15. Bizim insanımıza verdiği değere bakın. Ölürse ölsün, önemli değil” diyor. “Ben sözümü yerine getireyim, Cargill için çalışayım.” AKP Hükümeti Cargill’in önüne yatmıştır. CHP, bütün şeker işçilerini dik ve onurlu yapacaktır, herkes bunu böyle bilsin. (Alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, AKP’nin ürettiği bütün politikalar çökmüştür. AKP, artık Türkiye’yi yönetemiyor, yönetme aczi içine düşmüştür AKP. Kendi içinde kavgalıdır. Düşünün, birisi telefon ediyor MİT Müsteşarına “Ayrıl, seni milletvekili yapacağım”, öbürü telefon ediyor “Sakın ayrılma.” İstifa ediyor, eğilim yoklamasına giriyor, arkasından yine baskı kuruluyor “Ben görevime döneceğim” diyor. Orası senin babanın çiftliği mi? Milli İstihbarat Teşkilatı adı üstünde milli olmak zorundadır. İktidar partisinin arka bahçesi Milli İstihbarat Teşkilatı olamaz. O nedenle Hakan Fidan’ın geriye dönüşü doğru değildir, herkes bunu böyle bilsin. (Alkışlar) Hükümet vesayet altındadır, vesayet altında bir başbakan vardır. Bu Başbakanın iradesi kocaman bir sıfırdır, iradesi budur, iradesi yoktur. Bir kişiyi bile istifa ettirip “Seni milletvekili yapacağım” diyor, ertesi gün fırçayı yiyor, gerisin geriye aynı yerine gönderiyor, bu mudur Başbakanlık? Böyle Başbakanlık olur mu? Sıfır, etkisi sıfır olan “Etkisiz eleman” denir ya, etkisiz eleman bir Başbakan var. Kendisine demiştim ki Türkiye’nin gelmiş geçmiş en çapsız Dışişleri Bakanı. Şimdi söylüyorum, en çapsız Başbakanı. (Alkışlar)

Biz ekonomide kriz bekliyormuşuz! Biz kriz lafını özellikle ağzımıza almamaya özen gösteriyoruz. Ben, Davutoğlu ekonomiden anlamaz, ekonominin E’sini bilmez. O konuşur, arkadan ağabeyi konuşuyor. CHP Grubundan söylüyorum, açık çağrı yapıyorum: Sen, abin, akrabaların, bütün yandaşların çıkın karşıma namusluysanız. (Alkışlar) Efendim, bize meydan okuyormuş! Meydan okuyorsan adam gibi çıkarsın karşıma, otururuz beraber millet de seyreder bakalım doğruları kim söylüyor diye. Kaçak güreşmek benim kitabımda yoktur. Oturur adam gibi mücadele ederim. (Alkışlar)

Şunu da söyleyeyim: Abisinin ailesini de alabilir yanına, bence bir sorun yok, abisinin ailesini de alabilir yanına, hep beraber gelsinler, istiyorlarsa arkalarına ayakkabı kutularını, kasaları hatta 4 bakanı da alabilirler yanlarına. (Alkışlar) Buraya da birer saat takarlar, 700 bin liralık saat takarlar.

Bakın dolar bolken ülkeyi yönetmek kolaydı, bütün dünyada böyleydi. 203’te Amerikan Merkez Bankası bir açıklama yaptı, dedi ki “Ben artık ucuz para dönemini sonlandıracağım” Bu kararı alınca ertesi gün bizim ekonomi beşli kırılgan grubuna girdi, “dünyada kırılabilecek beş ekonomi var, bunlardan birisi Türkiye.” dediler. Şimdi sormak istiyorum: Bu kadar güçlüyken nasıl oldu da bir karar üzerine ekonomi dünyadaki beş ülkeden birisi kırılgan hale geldi. Bunun cevabını Davutoğlu’ndan soruyoruz ama Davutoğlu bunun cevabını veremez çünkü ekonomiyi bilmiyor. Ekonominin E’sini bilmiyor, eğitimini görmemiş, bir ülke nasıl yönetilir onu da bilmiyor, zaten vesayet altında olan birisinin ekonomiyi yönetmesi mümkün değil.

Bakın değerli arkadaşlarım, sanayi üretimi düştü. Bunu ben söylemiyorum, Davutoğlu’nun bunlardan haberi yok, hayal âleminde, ayakları yere basmıyor, kuş gibi uçuyor. Türkiye çok iyiye gidiyor! İyi de kardeşim, bu sanayi üretimi niye düştü? Neden düştü? Hangi gerekçeyle düştü? Senin izlediğin ekonomi politikasından dolayı düştü. Sorumlu arıyorlar “Efendim, dünya konjonktürü böyle” Oraya da geleceğim. Dünya konjonktürü böyleyse diğer ülkelere de bakacağız, onlar da bizimle aynı mı, değil mi, oraya da bakacağız çünkü akıl var, mantık var. Ne dedim? Bir devlet akılla yönetilir, bir devlet palavrayla yönetilmez; akılla, mantıkla hukuk içinde yönetilir bir devlet.

Bakın değerli arkadaşlarım, yılbaşından 9 Marta kadar, bugüne kadar Türk lirasındaki devalüasyon yüzde 11,4, Türk lirası bu kadar değer kaybetti, 90 milyar liralık bir zarar var omuzlarımızda, eski parayla 90 katrilyon lira. Bu zarar edilen para iki GAP yapar. Kim yaptı bunu? Fransızlar, Almanlar, Japonlar, Iraklılar, Suriye mi yaptı? Kim yönetiyor bu ülkeyi? Kendi yaptıklarının farkında değiller. 90 katrilyonluk yükü bu milletin omuzlarına yıktın. Sen kaçak sarayında oturacaksın, vesayet altında bir Başbakan bu ülkeyi yönetecek. Bu, Türkiye’yi kaosa götürür. Peki, diğer ülkelere bakalım: Türk lirasının bizde kaybı yüzde 11,4, diğer ülkelere de bakalım. Endonezya’da 5,3; bizde 11,4; Hindistan tam tersine para değeri artmış, herhangi bir kayıp yok. Güney Afrika 4,4; Şili 3,5; Arjantin 3,5; Meksika 4,7; bizden daha büyük kaybı olan başka bir ülke yok. Diğer ülkelere de bakacağız, değerlendirmeyi yaparken kendi iç dünyamıza dönmeyeceğiz. Efendim, borsa… Borsa’da 5,9 yani yüzde 6 değer kaybetti. Diğer ülkelere de bakalım, diğer ülkelerin tamamında borsalar yüzde 5 değer kazanmış değerli arkadaşlar, tek kaybeden ülke Türkiye. Diğer ülkelerin tamamında değer kazanıyor, tek kaybeden ülke Türkiye. Şu olabilir: Efendim, milletin doları yok, milletin borsada oynayacak parası yok, bunları geçelim, başka yerlere bakalım, bakalım tabii. Nereye bakalım? İşsizliğe bakalım.

Değerli arkadaşlarım, işsizlik rakamı Türkiye’de 10,7. Geliyorum diğer bize benzeyen ülkelere: Brezilya’da 5,3; Hindistan’da 5,2; Güney Kore’de 3,4; Meksika’da 4,5; Endonezya’da 5,9, bu ülkelerin hepsi bize benziyor ve işsizlik oranları bizden çok daha düşük. Daha büyüğüne gidelim: Amerika’da yüzde 5,5; İngiltere’de 5,7; Almanya’da 4,7. Demek ki sorun neymiş? Sorun, küresel değil, sorun ülkenin iyi yönetilmemesi, ülkeyi iyi yönetmiyorlar.

Hayat pahalılığına bakalım, enflasyon neymiş bir de onu kıyaslayalım. Türkiye’de enflasyon 7,6; Hindistan’da 5,1; Güney Kore’de binde 5; Meksika’da yüzde 3; Endonezya’da 6,3. Enflasyonu en yüksek ülke biziz, neden en yüksek enflasyonu biz yaşıyoruz? Çünkü ülke iyi yönetilmiyor değerli arkadaşlarım. Peki, Amerika? Amerika’da fiyatlar binde 1 oranında geriledi, tam tersine fiyatlar binde 1 oranında geriledi. Şu soru akla gelebilir: Efendim, Merkez Bankası yüzünden olmuştur bunlar! Ona da örnek vereceğim, herkes dikkatle dinlesin. Hindistan’ın ve Türkiye’nin Merkez Bankasının ikisinde de faiz oranı aynı, yüzde 7,5, eşit. İşsizliğe bakıyoruz: Türkiye’de işsizlik yüzde 10,7; Hindistan’da işsizlik oranı 5,2. Enflasyona bakıyoruz, Türkiye’de enflasyon 7,6; Hindistan’da 5,1. Demek ki sorun neymiş? Sorun, Türkiye’nin iyi yönetilmemesidir.

Değerli arkadaşlarım, iki konuya daha değineceğim. Birincisi değerli bir milletvekili arkadaşımıza yapılan bir iftira, Sayın Umut Oran’a yönelik saldırı. (Alkışlar) Bunların bir havuz medyası var biliyorsunuz, başındaki adam da devlet işleriyle ilgileniyor, havuz işleriyle ilgileniyor. Efendim, işte Sayın Cumhurbaşkanının kızına suikast düzenlenecekmiş! Dünya kadar iftira, deli saçması, söyledim zaten deli saçması, böyle bir şey olamaz diye. Ne yaptık? Her yere başvurduk. Efendim, CHP İsviçre bankalarından para alıyormuş. CHP, efendim Türk Dil Kurumu üzerinden para alıyormuş. Ben de tabii, gırgır olsun diye, ya şu banka hesap numaralarını verseler de gidip bari paramızı çeksek dedim. Yok böyle bir şey, böyle saçma bir şey olamaz. Hayatımda duyduğum en deli saçması şeyler. Umut Oran ne yaptı? Gitti, başvurdu, biz de başvurduk; İsviçre Büyükelçiliğine başvurduk, bankalara başvurduk, BDDK’ya başvurduk, mahkemelere başvurduk “İspatlamazsanız adam değilsiniz, namertsiniz siz” dedik. (Alkışlar) Umut Oran da başvurdu. Twitter’den “Böyle bir yazışma yok” diye cevap geldi. Şimdi, bugün yeniden yazıyorlar. “Efendim, o gelen yazıyı niye bize vermedin?” Sen başvur, senin avukatın gidip oradan alsın, biz de sana yetki verelim, git, oradan al bakalım. Hani dedim ya, yalan üzerine inşa edilmiş. Yalanı bunlar kendi hayatlarının bir parçası olarak görüyorlar. Ne kadar büyük yalan söylerlerse o kadar itibarlarının artacağını söylüyorlar. Ben, yalancılıkla Müslümanlığı yan yana hiç düşünmedim, hayatımın hiçbir evresinde de düşünmedim ama bunların Müslümanlığı da yalancılık üzerine inşa edilmiştir, bundan emin olmanızı isterim. (Alkışlar) Çete oluşturarak suç işliyorlar. Bir gazete değil, havuz medyasının tamamı çetedir şu anda, bizim gözümüzde çetedir ve suç oluşturuyorlar. Bunun takibini yapacağız. Mahkemeye başvurduk, CHP olarak da tazminat davaları da açtık. Hemen başlık “Nasıl demokrasi? CHP’nin demokrasi anlayışına bakın, nasıl dava açar bizim hakkımızda.” Sen iftira atacaksın, biz susacağız. Neymiş? Bunun adı demokrasi olacakmış. Hakkımı sonuna kadar arayacağım, bunun hesabını soracağız size. (Alkışlar)

CHP ile kurulan kumpaslardan birisi de para alıyor ya, oradan CHP’yi kapatmanın yollarını arıyorlar. Hemen Davutoğlu “Veriyoruz önergeyi, Anayasa değişikliğini öneriyoruz, siyasi partilerin kapatılmasını tarihe gömelim. Ey Kılıçdaroğlu, gel yapalım.” Biz de dedik ki “Ya, herhâlde bu parti kapatmalarını tamamen bitirecek. Öneriye baktık, “Temelli kapatılır” yerine “Temelli” sözcüğünü çıkarmışlar “Kapatılır” olmuş gelen öneride. İkincisi şu: Araya Türkiye Büyük Millet Meclisini koyuyorlar, yine partiler kapatılıyor.

Değerli arkadaşlarım, büyük bir ihtimalle verdiği metni Davutoğlu bilmiyor, ne olduğunu da bilmiyor ama ben Davutoğlu’na adam bir öneri yapıyorum. Sen darbelere karşı mısın? Karşı olduğunu söylüyorsun, siyasi partilerin kapatılmasının temel nedeni fiilî kapatılmasına yol açan yüzde 10 seçim barajıdır. Sen eğer darbelere karşıysan, sen eğer demokrasiden yanaysan, sen eğer 12 Eylül döneminde çıkmış darbe yasalarını savunmuyorsan gel, yüzde 10 seçim barajını kaldıralım, bununla ilgili Anayasa değişikliğini de yapalım, sözüm söz, sözüm namus sözüdür. (Alkışlar) Gelir mi? Gelmez efendim. Ama şu olabilir: Vesayeti yok ya, vesayet altında biliyorsunuz, iradesi yok. Büyük bir ihtimalle, koşa koşa abisine gidecektir. El pençe divan durarak, abi ne diyorsun? Buradan Davutoğlu’na bir soru soruyorum, gazeteci arkadaşlarımdan da istirham ediyorum, Davutoğlu’nu ilk gördüğünüz yerde şu soruyu sorun: Bu ülkenin 77 milyonu fişlendi mi, fişlenmedi mi? Bu ülkenin 77 milyon yurttaşı fişlendi mi, fişlenmedi mi? “Fişlendi” diyorsa ikinci soruyu sorun: Bunun demokrasiyle bağdaşır yönünü bize anlatın. “Fişlenmedi” diyorsa önümüzdeki Salı gününü bekleyin.

Hepinize en içten selamlar, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

 

 

 

 

 

 

 

Gündem'den Öne Çıkan Haberler